2014 yılıydı, bundan önceki açılım dönemiydi, Öcalan’ın İmralı’daki şartlarının iyileştirildiği konuşuluyordu, televizyon verildiği, yanına sekreterya gibi çalışacak mahkumlar yerleştirildiği, hatta pek yakında cezaevinden çıkarılacağı konuşuluyordu, asrın liderimiz ise yalanlıyordu, “herhalde kalkıp da özel villa tahsis edecek halimiz yok” diyordu.
★
Hayaldi gerçek oldu...
Öcalan’ın umut hakkıyla serbest bırakılsa bile, güvenlik nedeniyle İmralı’dan ayrılmak istemediği, ömrünün geriye kalan bölümü için adanın ormanlık alanında kendisine üç artı bir müstakil bahçeli ev inşa edileceği, telefon ve internet bağlantısının olacağı, pazarlıkların bu çerçevede yürütüldüğü konuşuluyor.
★
Aslına bakarsanız, Öcalan bahçeli müstakil evde yaşamayı seviyor, daha önce iki defa villada oturmuştu, biri Lazkiye’deydi, öbürü Roma’daydı.
★
Roma’daki villasının adresi, Quartiere Inferno, Via Male’ydi. Türkçesi, Cehennem mahallesi, Kötülük sokak’tı. Adresi cuk oturmuştu yani! Cehennem ve kötülük, tarihin gelmiş geçmiş en kanlı terör örgütünün lideri için bundan daha ideal bir adres olamazdı.
Dubleksti, kepenkliydi, bahçesi palmiyeliydi, sayfiye villasıydı.
Sahibi, Enrico Peli adında bir pilottu. Villasını aylık 2 bin 200 dolardan, bir yıllığına kiralamıştı ama, kime kiraladığını bilmiyordu. Kiracıyı bulup getiren, sözleşmeyi hazırlayan, Marino emlak bürosunun sahibi Enrico Gavello adında bir emlakçıydı. Bu emlakçı Gavello da, villayı kiralayan Ahmet Yaman’ın kim olduğuyla ilgilenmemişti, kordiplomatik plakalı araçla gelen bu kişi aslında PKK’nın Roma temsilcisiydi ama, emlakçı “bana ne birader” demişti, “ben komisyonuma bakarım” demişti.
Üç gün sonra, en başta Türk medyası, bütün dünya medyası mahalleye üşüşünce, ev sahibi ve emlakçı, kiracının aslında kim olduğunu öğrenmiş oldular!
Kiracı, Moskova’dan Aeroflot uçağıyla Fiumicino havalimanına inen, Konya’nın Kulu ilçesi Çöpler köyü nüfusuna kayıtlı Abdullah Sarıkurt’a ait çalıntı pasaportu taşıyan, Abdullah Öcalan’dı, Roma’ya iner inmez güya gözaltına alınmış, hastaneye götürülmüş, dümenden kalp hastası raporuyla serbest bırakılmış, Cehennem mahallesi Kötülük sokak’a yerleştirilmişti.
Villaya uzaktan dürbünle bakmak bile yasaktı, İtalya iç istihbarat teşkilatı Digos tarafından korunuyordu, sokağa bariyer yerleştirilmişti, çatıya keskin nişancılar yerleştirilmişti. Öcalan genellikle öğleden sonraları bahçesinde yürüyüş yapıyordu, kaslarını esnetiyordu. Bu villada devlet adamı pozlarıyla basın toplantısı filan düzenliyordu, Digos ajanları özellikle Türk gazetecileri donuna kadar arıyordu, suikast olmasın diye kalemleri bile kontrol ediyorlardı. Öcalan sanırsın moda ikonuydu, Calvin Klein takım elbise, Ferragamo kravat, Enrico Coveri gömlek giyiyordu, ayağında Alman işi sandaletler vardı, gri yün tenis çorabı giyiyordu, bileğinde Suriye hatırası altın kol saati vardı, ne kadar entelektüel olduğunu gösterebilmek için Antik Roma dönemine ait kitaplar okuduğunu anlatıyordu, Machiavelli’ye hayran olduğunu filan söylüyordu.
Öcalan’ın komşuları, yani Cehennem mahallesi Kötülük sokak sakinleri paniğe kapılmıştı, eli silahlı gizli servis elemanları her köşede nöbet tutuyordu, her an bombalanacağız korkusuyla yaşıyorlardı, huzurları kaçmıştı, “bu Öcalan denilen herif derhal gitsin burdan” diyerek, imza kampanyası başlattılar. Bunun üzerine, villanın sahibi Enrico Peli, mahkemeye koşturdu, “kandırıldım” dedi, “kiracının bu olduğunu bilmiyordum” dedi, “telefonum susmuyor, tehdit ediliyorum, Türkiye’nin düşmanı ilan edildim, hayatım kabusa döndü, derhal evimi boşaltsın” diyerek, tahliye davası açtı.
Öcalan iki ay sonra kaçtı gitti...
Ama, evsahibinin kabusu bitmedi.
Çünkü, elebaşı gitmişti, PKK’lılar kalmıştı.
Sözleşme sonuna kadar bir yıl boyunca o villada oturmaya devam ettiler.
(Türk medyası işin bu tarafını hiç yazmadı, sayın medyamız Öcalan gittikten sonra villanın akıbetiyle hiç ilgilenmedi. Ben hariç!)
Halbuki... Ev sahibi güya aylık 2 bin 200 dolardan kiraya vermişti ama, tek kuruş bile alamadı. Ödemediler. Ev sahibi gene mahkemeye koşturdu, bu defa emlakçıyı dava etti, “senin getirdiğin kiracı paramı vermiyor” diyerek, emlakçıdan tazminat istedi. Mahkeme dosyayı inceledi, “muhatabın emlakçı değil, muhatabın kiracı, hesap soracaksan kiracına hesap sor” kararı verildi. E, terör örgütünü mahkemeye verse, tam papazı bulacak, mecburen tazminattan mazminattan vazgeçti, 26 bin 400 dolarlık yıllık kira gelirinin üstüne bir bardak soğuk su içti.
Ama çilesi bitmemişti... Sıtkı sıyrılmıştı, “artık bu villayı görmek bile istemiyorum” dedi, 350 bin dolardan satılığa çıkardı. Bir yıl geçti, yok, iki yıl geçti, yok kardeşim, alıcı çıkmadı. Çünkü, mahallenin çivisi çıkmıştı! Dedim ya, sakin, huzurlu, sayfiye muhitiyken, Öcalan gelince, mahallenin her köşesinden, sokağın her açısından naklen yayınlar yapılmıştı, hangi pencereden hangi villanın bahçesi görünüyor, güvenlik kameraları hangi direklerde var, suikastçiler nereden girerse, nereden kaçabilir filan, aylarca detaylı detaylı krokiler tartışılmıştı, böylece, hırsızlara yol haritası çıkmıştı! Öcalan gidip, mahalle yeniden sessizliğine bürününce, teeeek tek bütün villalar soyuldu iyi mi... Öcalan’ın bütün komşularını soydular. İllallah diyen, satılığa çıkardı, satılıklar artınca fiyatlar düştü. Öcalan’ın ev sahibi, villasını teee dört yıl sonra, anca 225 bin dolara satabildi.
Ama çilesi bitmemişti... Öcalan’ın ev sahibi Enrico Peli, pilot olarak Alitalia’da çalışıyordu. Yüksek kiraya tamah edeyim derken, başına bunlar geldiği için, bütün İtalya medyasında alay konusu oldu, işyerinde alay konusu oldu, arkadaşları habire laf sokuyordu. Bazıları ise, “bilmeden kiraya verecek kadar salak olamaz, bu pilot muhtemelen derin devletin adamıdır” diyordu, herkes uzak durmaya başlamıştı, herkes şüpheyle bakar hale gelmişti, selamı sabahı kesiyorlardı, yalnızlaştı. Baktı olacak gibi değil, emekliliğini istedi, Alitalia’dan ayrıldı, sessiz sedasız köşesine çekildi.
Villasını Öcalan’a kiralayan adamın, kelimenin tam manasıyla hayatı kaymıştı.
★
Lazkiye’deki villasına gelince... Öcalan’ın Şam’da oturduğu apartman dairesiyle Lazkiye’de oturduğu sayfiye villası, Abdullah Bedro adında birine aitti. Abdullah Bedro denilen bu arkadaş, Suriye Kamışlı’daki en büyük Kürt aşiretlerinden birinin lideriydi, PKK destekçisiydi, dairesini ve sayfiye villasını Öcalan’a tahsis etmişti. Gel zaman git zaman... Öcalan, Türkiye’nin baskısıyla Suriye’den kaçmak zorunda kaldı, Hafız Esad öldü, yerine Beşar Esad geçti, bilahare malum, Suriye’de çarşı karıştı, iç savaş çıktı. Abdullah Bedro dümeni başka örgütlere kırmıştı, PKK’ya mesaj gönderdi, “nasıl olsa artık siz kullanmıyorsunuz” deyip, tapuları kendi üstüne olan daireyi ve villayı geri istedi. PKK yönetimi gayet iyiniyetli (!) davrandı, “sen hangi tapudan bahsediyorsun ulan yavşak” deyip, Abdullah Bedro’yla üç oğlunu sokağın ortasında şakıııır şakır taradılar, Abdullah Bedro’nun oğulları öldü, Abdullah Bedro ağır yaralandı, komaya girdi, ameliyat üstüne ameliyat geçirdi, neticede kefeni yırttı ama, bir böbreğiyle, dalağı alındı, villayı millayı geri istemekten vazgeçti, o adresleri şu anda fiilen hala PKK kullanıyor.
★
Hani “ev alma komşu al” derler ya... Öcalan işte böyle şahane bir komşudur!
★
Sayın devletimiz hazır İmralı’da müstakil bahçeli villa inşaatına başlarken, müstakbel ev sahiplerini şimdiden bilgilendireyim istedim... Pek hayırlı kiracıdır!