Sevgili okurlarım, 9 Eylül 1922 yakın tarihimiz açısından çok önemli bir gündür...

İzmir’i işgalci Yunan ordusunun elinden kurtardığımız tarihtir.

İşin sonrası da muhteşem gelmiş ve Türkiye Cumhuriyeti’nin temelleri bir anlamda o zaman atılmıştır.

Bu günlerde bu mutlu olayın 100. yılındayız.

Şimdi size o gün ve sonrasıyla ilgili bazı tatlı anıları bir kez daha sunmak istiyorum.

★★★

Falih Rıfkı Atay (1894-1971)  Osmanlı’nın son dönemlerinin ve Atatürk devrinin önde gelen, aynı zamanda Atatürk’ün en çok sevdiği ve güvendiği gazeteci yazarlardan biri idi.

Bazıları Atatürk’le ilgili olan 29 kitabı var.

Hele Osmanlı’nın Birinci Dünya Savaşı’ndaki bir kesitini anlatan Zeytindağı isimli bir kitabı var ki, gerçekten muhteşem ve okunmaya değer.

Bu kitap piyasada var, alıp okumanızı öneririm.

Osmanlı’nın Bahriye Nazırı ve Suriye’deki 4. Ordu kumandanı, astığı astık kestiği kestik Cemal Paşa’nın Filistin ve Suriye’deki karargâhlarında yedek subay ve Paşa’nın emir subayı olarak görev yapan genç gazeteci Falih Rıfkı’nın yaşadığı ve kitabında anlattığı olaylar çok ilginçtir.

Ama en ünlü eseri, baştan sona Atatürk ve dönemini tam bir tarafsız gözle anlattığı Çankaya isimli kitabıdır.

Şimdi Çankaya’da yer alan iki ilginç olayı sizinle paylaşayım.

★★★

9 Eylül 1922’de Türk ordusu İzmir’e girmişti.

Mustafa Kemal Paşa da askerinin başında.

Zaferin ikinci ya da üçüncü günü...

Büyük İzmir yangını henüz çıkmamış...

Günlerce sürecek olan alevler birkaç gün sonra ortalığı saracak ve o günkü yetersiz koşullarda söndürülmesi mümkün olmayacaktı...

Ermeni ve Rum mahallerinde evlerde gizlenen cephane ve bombaların patlamasıyla başlayıp yayılan bu büyük yangında bugünkü Fuar, Basmane, Alsancak, Pasaport ve Konak semtleri tümüyle yanıp yok olmuştu.

Bize kül olan bir İzmir kalmıştı.

★★★

Şimdi söz Falih Rıfkı’da...

Zafer sonrasında çıkarılan büyük yangının hemen öncesinde başkumandan Mustafa Kemal Paşa Kordon’daki Naim Palas oteline gider, terasa oturur ve batmakta olan güneşin herkesi hayran bırakan romantik görüntüleri karşısında Rum garsona komutanlarla birlikte rakı sipariş eder.

İzmir’in o günlerde bir numaralı oteli olan Naim Palas bugünkü Atatürk heykelinin olduğu yerde, deniz kıyısında idi.

Zaferden birkaç gün sonra çıkan (aslında sabotaj sonucu çıkarılan) büyük İzmir yangınında otel de kül oldu.

★★★

Rum garsona sorar:

-Bre Yorgi, söyle bakalım... Sizin Kosti (Yunan kralı Konstantin) buraya geldi mi?

-Geldi Pasam... (Rumların şivesinde o sözcük Paşam değil Pasam idi!)

-Oturdu mu burada?

-Oturdu Pasam...

-Peki şu muhteşem manzara karşısında iki kadeh rakı içti mi?

-İçmedi Pasam...

-Vah zavallı vah, madem burada gün batımında bir rakı içmeyecekmiş, o halde ne halt etmeye almış İzmir’i!..

(Türk ordusunun zafer kazanmasından sonra Yunanistan karışmış, hezimetin nedeni olarak gösterilen üst düzey bazı komutanlar ve siyasetçiler yargılanıp idam edilmiş, kral Konstantin ise yurt dışına kaçmak zorunda kalmıştı.)

★★★

Yine Falih Rıfkı’nın kitabında anlattığı bir başka olay...

İçki, tütün ve sigara karşıtlarının kurduğu Yeşilay derneğinin İstanbul’da (Atatürk döneminde) bir toplantısı yapılıyor...

Kalabalık bir izleyici kitlesi konuşmacıları dinliyor.

Konferansçı kürsüden soruyor:

-Sayın dinleyicilerim, bir eşeğin önüne bir kova su koysalar, bir kova da rakı koysalar sizce acaba hangisini içer?

Dinleyicilerden biri oturduğu yerden bağırıyor:

-Rakıyı içer.

Nedenini sorduklarında Yeşilaycı şöyle diyor:

-Neden olacak, eşekliğinden!

★★★

Bu olayı Atatürk’e anlatıyorlar, çok gülüyor.

Sonra o da sofrasında ve ortamın uygun olduğu yerlerde aynı olayı anlatmaya başlıyor.

★★★

Aradan bir süre geçiyor... Günün birinde Atatürk, Falih Rıfkı ve bazı yakın dostları Atatürk Orman Çiftliği’nde bir  bahçede rakılı akşam muhabbeti yapıyorlar.

Hemen yakınlarında, kendilerini 8-10 yaşlarında bir işçi çocuğunun merakla seyretmekte olduğunu görüyorlar.

Atatürk sesleniyor:

-Gel bakalım buraya çucuk... (Çocuk demez, Rumeli ağzıyla çucuk derdi.)

Ufaklık ürkek, korka korka yanlarına geliyor...

Ve Atatürk soruyor:

-Söyle bakalım çucuk, bir eşeğin önüne bir kova su koysalar, bir kova da rakı koysalar, sence hangisini içer?

Ufaklık biraz bakındıktan sonra masadaki rakı şişeleriyle kadehleri gösteriyor:

-Bunları içer!..

★★★

Kahkahalar patlıyor...

Atatürk de gülüyor:

-Aman arkadaşlar sebebini sormayalım... Sonra
mahcup oluruz, altından kalkamayız!


★★★

Sadece siyaset değil, Falih Rıfkı Atay böyle çok ilginç, çok şirin ve düşündürücü bazı olayları da yakalamış, Çankaya isimli kitabında tatlı tatlı anlatıyor.

Ben de 9 Eylül’ün 100. yılında hoş bir anımsatma olsun diye değindim.

Fırsat bulursanız okuyun.