“Durmasını bilmeyen, düşer.”

Bir yakınından, bir yerden, bir görevden geçişi ya da sürekli uzaklaşmanın adı olan “ayrılık”, şiir, şarkı, öykü, roman ve filmlerde en çok işlenen konulardan biridir. Aileden, arkadaştan, okuldan, görevden ayrılma biçiminde sayılacak, birçok türüyle insanın yüreğini burkan, ayrılma yerlerinde kimilerini ağlatan ayrılık doğal olduğundan çok beklenmedik, umulmadık ya da olumsuz geçişleriyle yaralayıcıdır. “Ölüm Allah’ın emri, ayrılık olmasaydı” deyişinin, bu olgunun üzücü yanını vurgulayan günlük sözlerden biri olduğu bilinmektedir. “Ayrılık ateşten bir ok” sözü de birbirini sevenlerin özlemindeki ateşi anlatır. Ama er geç, ayrılık yaşamın bir gerçeğidir.

Bir görevden ayrılmanın anlamı, kanımızca, o göreve gelmekten çok daha önemlidir. Ayrılmasını bilmek gerekir. Türk toplumunun temeli olan ailede ayrılık, eşlerin ilişkilerine son vermesindeki olumsuzluğa karşı, çocukların evlenerek ayrılma olumluğudur. Her ayrılış, iki yanı mutlu eden anlayışla sonuçlanmaz. Kavgalı ayrılışların ülkemizde nelere yol açtığını gazetelerde üzüntüyle izlemekteyiz. İnsanlık gereklerini, hukuksal yöntemleri ve kuralları göz ardı ederek ayrılmak, sonuçları ağır olan, kimi zaman yıkım sayılan bir durumdur.

Kimi çalışma yerlerinden aykırı biçimde uzaklaştırılanlar olur. Gidenin arkasından çoğunlukla iyi şeyler söylenmez. Kalanlar sevinebilirler. Gelenin gideni arattığı da olur. Uygar insanlar için ayrılışları anlayışla karşılamak, nedeni ne olursa olsun ayrılmanın da bir hak ve özgürlük olduğunu kabul etmek gerekir. Yasaların çalışmalar için özgördüğü süreler, öbür koşullar ötelenerek sürme, yoksunluğa ve güçlüğe düşürme, kötülük etme amaçlı ayırmalar, uzaklaştırmalar, cezalandırmalar insanlıkla bağdaşmaz. Bunlarla birlikte zorla çalıştırma da savunulacak bir tutum değildir.

Bir yerdeki birliktelik, insanı mutlu etmeyebilir. Sıkabilir. Yetkilinin tutumu üzebilir. Yorgunluk, bıkkınlık, yaşlılık, rahatsızlık olabilir. Ayrılmayı düşünen, uygun bulan, kendini daha huzurlu bir ortamda bulmak isteyen insan için, ayrılmak gerekli olur. Kimi de kovuluncaya dek bir tür yüzsüzlükle, atılmayı istercesine, istenmediği yerde direnir. Zaman, koşul, neden, amaç iyi düşünülerek ayrılmak en doğrusudur.

İnsan, istenmediğini anlamalıdır. İstenmeyen yerde durulmaz. Bunun değişik belirtileri olur. Ayrılmayı uygun bulmayan ayrılacak kimsenin, kendisinden beklenen durumu iyi saptaması, öbür kişilerin dudak büktükleri, uzaktan baktıkları, konuşup ilişki kurmadıkları, yakınlık göstermedikleri yerde durmaması gerekir.

Değerbilmezliğin dorukta olduğu toplumumuzda değişik zorunluluklar nedeniyle ayrılamayan, kötü söze, asık yüze katlanan kimseler yanında beklediği ilgiyi, sıcaklığı, anlayışı bulamadığı için her olanağa karşın orada durmayı içine sindiremeyen onurlu insanlar da vardır. Arkada kötü izler, utanılacak anılar bırakmadan ayrılmasını bilmek bir erdemdir. Nasıl olsa insanın dünya ilişkisinin sonu da ayrılmaktır. Dost kalarak ayrılmak, borçlu kalmadan el sıkışmak, karşılaşınca selâm verip, hatır soracak incelikleri unutmamak, birlikte geçen zamanı değerli kılar. “Tanrı sevenleri ayırmasın” sözü iyi niyetli herkesin dileğidir. Ancak, ayrılık doğaldır. Bir gün mutlaktır. Yeter ki zamansız, gereksiz, üzücü olmasın. Ve en önemlisi, birbirinin yüzüne bakacak durum olsun. Bir gün belki karşılaşılır, birlikte olunabilir olasılığı gözetilerek.