İlk önce hatırlatma.

Ne demişti Kandil, DEM ve Selahattin Demirtaş: “Muhatap Öcalan.”

17 Ekim’de bu köşede okudunuz: “Bir DEM yöneticisinin verdiği mesaj: İki üç gün daha bekleyin, sabırlı olun. DEM kanadını yokladığımda aldığım yanıt çarpıcıydı: ‘İki üç gün daha bekleyin ve sabırlı olun. O zaman sağlıklı konuşabiliriz.’ İktidar cenahında da tavır aynıydı ve ‘Devletin bazı işleri kaplumbağa yürüyüşü gibi ilerler’ oldu.”

Evet… O “iki üç gün” geçti ve “sabırla beklediğimiz” süreçte MHP lideri Devlet Bahçeli grup toplantısında konuştu:

“Türk ve Türkiye Yüzyılında terörü sıfırlamak, milli birlik ve beraberliği çelikleştirmek
amacına matuf ikinci hüküm cümlem şöyledir: Terörist başı işin içinde olmazsa bir şey çıkmaz diyenlere de sesleniyorum. Şayet terörist başının tecridi kaldırılırsa, gelsin TBMM DEM Parti grup toplantısında konuşsun. Terörün tamamen bittiğini ve örgütün lağvedildiğini haykırsın. Bu dirayet ve kararlılığı gösterirse, ‘Umut Hakkı’nın kullanımıyla ilgili yasal düzenlemenin yapılması ve bundan yararlanmasının önü de ardına kadar açılsın. Ne Kandil, ne de Edirne; adres İmralı’dan DEM’e uzansın, bu ağır ve tarihi terör sorunu ülke gündeminden tamamen çıkarılsın.”

Yazıya hazırlanırken AKP-MHP kulislerini yakından takip eden gazeteci Mehmet Çek bir sosyal medya paylaşımı yaptı. Çek dedi ki:

… Nice ‘mümkün değil!’ dediklerimize şahitlik ediyoruz değil mi? Politik aktörler; devletin stratejisini anladıkları ve gereğini yerine getirdikleri ölçüde itibar görürler. Devlet bey bu yüzden saygındır, itibarlıdır. Bugünkü açıklamalarına gelirsek, Devlet
Bey özetle;

Terör içeride bitti, sıfırlandı. Terör örgütü sınır boylarımızda bile terör yapma kabiliyetini kaybetti fakat Türkiye`nin dışından Türkiye’ye kurulan bir oyun var ve biz bu oyunu bozmalıyız diyor.

Birlik elzemdir. Bölünmüşlük emperyalistlerin arzusudur diyor.

Devlet ve millet meseleleri nefsi meseleler değildir. Beka meselesi nefsi mesele değildir diyor.

Örgütün liderine dönerek, çık terör yapma işini bıraktığını, örgütü -Kuzey Suriye’deki yapısıyla- tasfiye ettiğini ve silahları bıraktığını söyle, gel bunun mükafatını da al diyor.

Özellikle AK Parti temsil alanlarından birilerine de ‘Ben sizin gibi arka plan görüşmelerinden medet ummuyorum, örgütle görüşmüyorum’ diyor.

Hem karşıdan hem bu taraftan söyleyecek lafı olan benim gibi
orta yerde, milletin şahitliğinde söylesin ve uzatmadan doğrudan söylesin diyor.

Adres Edirne ya da Kandil yani Amerika, Almanya, İran değildir. İşte örgütü kuran adam orada, ben lafımı o adamın kendisine ediyorum diyor.

Son olarak; Hani hep ‘Önder Öcalan’, ‘Serok Öcalan’ deyip duruyorsunuz ya? Şimdi bunu da görelim önderiniz hakikaten Öcalan mı, yoksa Öcalansız geçen yıllarda kendinize başka efendiler mi buldunuz bunu da göreceğiz diyor.

Bu değerlendirmeler ışığında AKP-MHP koridorlarındaki havaya baktığımızda; Bahçeli’nin, Öcalan’dan yapmasını istediği “silahları bırakın” çağrısı sadece PKK için değil Suriye’nin kuzeyi için de geçerli. Yani; PKK’nın Suriye kolu PYD-YPG’nin de silahı bırakması. Bu noktada PYD-YPG, Amerika-İsrail’den bağımsız hareket edebilir mi? Esas soru bu! Ya da Kandil bu plana ne diyecek?

İmamoğlu’nu yakından ilgilendiren kanun teklifi

Elimde Meclis Başkanlığı’na verilmiş bir teklif var. CHP Ankara Milletvekili Deniz Demir sunmuş. Demir, “Ceza Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifim gerekçesi ile birlikte ilişikte sunulmuştur” diyor. CHP’li vekilin teklifi, İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Ekrem İmamoğlu’nun Türk Ceza Kanunu’nun 125’inci maddesinin 3’ün fıkrasının a bendinden “siyasi yasak” aldığı “Ahmak Davası”nı yakından ilgilendiriyor.

Değiştirilmesi istenen kanun teklifini okuyalım:

MADDE 1- Madde ile 26/9/2004 tarihli ve 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu’nun 125’inci maddesinin 3’üncü fıkrasının a bendi yürürlükten kaldırılarak suçun kamu görevlisine karşı işlenmesinin ağırlaştırıcı sebep olmaktan çıkarılması amaçlanmıştır.

MADDE 2- Madde ile 26/9/2004 tarihli ve 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu’nun 299’uncu maddesi yürürlükten kaldırılarak Cumhurbaşkanına hakaretin ayrı bir suç olarak değil hakaret suçu içerisinde değerlendirilmesi amaçlanmıştır.

CHP’li Deniz Demir, kanun teklifine gerekçe olarak da özetle şu bilgileri paylaşmış:

“Şerefe karşı suçlar, 5237 sayılı TCK m. 125-131 arasında düzenlenmiştir. Şeref, bireyin toplum içinde diğer kişiler nezdindeki saygınlığını ifade eder. Bu başlık altındaki hakaret suçu ise TCK m. 125’te düzenlenmiştir. Hakaret etmek; kişilerin birey olmaktan kaynaklanan ve diğer kişiler nezdinde sahip oldukları sosyal değerin yok sayılması ve kişiliklerinin değersizleştirilmesidir. Madde 125’te suçun nitelikli halleri arasında, suçun kamu görevlisine karşı işlenmesi de sayılmıştır. Anayasamıza göre herkes, dil, ırk, renk, cinsiyet, siyasi düşünce, felsefi inanç, din, mezhep ve benzeri sebeplerle ayırım gözetilmeksizin kanun önünde eşittir ve devlet organları ve idare makamları bütün işlemlerinde kanun önünde eşitlik ilkesine uygun olarak hareket etmek zorundadırlar. Dolayısıyla toplumda herkesin şeref ve saygınlığı aynı derecede korunmaya değerdir. Bir kişinin kamu görevlisi ya da üst düzey devlet yetkilisi olması, onun şeref ve saygınlığını diğer yurttaşların şeref ve saygınlığından daha değerli yapmaz.

“Bakanlar Kurulu’nun 24 Şubat 2014 tarihli 2014/5984 sayılı kararıyla 1 Mart 2014 tarihinde Resmi Gazete’de yayımlanan Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi İhlallerinin Önlenmesine İlişkin Eylem Planı’nda da 5237 sayılı Türk Ceza Kanunun 125 ve 299. Maddelerinin gözden geçirilerek AİHM içtihatlarında belirlenen standartlarla uyumlu hale getirilmesi kararlaştırılmıştır. Bahse konu Bakanlar Kurulu kararında dönemin Başbakanı Recep Tayyip Erdoğan’ın da imzası bulunmaktadır. Tüm bu sebeplerle kanun teklifi ile Anayasa ve AİHM içtihatlarına aykırı olan Cumhurbaşkanına hakaret ve kamu görevlisine hakaret suçlarının yürürlükten kaldırılarak hakaret suçuna karşı verilen yüksek cezaların önüne geçilmesi amaçlanmıştır.”