Galatasaray koşarak değil biraz tempolu oynayarak Kayseri’yi 4-0 yendi. Daha fazla fark olur muydu? Olurdu. Hiç zorlanmadılar. Hani Kayserisporlulara deseniz ki “Maç 1-0 bitsin, ne dersiniz?” diye sanki razı olacaklar. İki kadro arasında büyük fark var. Barış Alper’in gitmesi, bazı yeni futbolcuların çıkmasını veya parlamasını sağlayabilir. Yalnız bu tip kadronun bir sıkıntısı var, teknik adama büyük iş düşer. Mesela Yunus kendi vurup Osimhen’e vermeyince Osimhen çıldırdı. Ve Okan da Yunus’u oyundan almakta çareyi buldu. Yarın böyle bir şey olursa futbolcular arasında sorunlar yaşanacaktır. O yüzden bu tip kadrolarda teknik direktörlük zordur.
Kayserispor’u seyrediyoruz, ne yaptığını anlayamıyoruz. Defans yapsalar yapamadılar, hücum etseler edemediler, topla oynasalar, oynayamadılar. Diyoruz ki ondan sonra Türkiye Süper Lig’i. Türkiye Ligi demekte fayda var. Eğer süper buysa, İngiltere’de, Almanya’da, İtalya’da oynanan futbol ne? Keçiboynuzuna razıyız. Çiğne çiğne bir tutam şeker. Peki bu Galatasaray’ı, Fener zorlar mı? Fenerbahçe teknik direktörüne bağlı. Maç başlamadan evvel Galatasaray’ın nasıl bir kadro ile çıkacağını herkes tahmin ediyor. Eğer bir futbolcu sakat veya cezalı ise onun yerine kimin oynayacağını da biliyorsunuz. Bunu Fenerbahçe’de bilmeniz çok zor. Fal bakmanız lazım. Kahve falına mı bakarsınız yoksa iskambil kağıdına mı onu bilemem.
Maçın hakemi zorlanmadan idare etti. Osimhen’in pozisyonu el değildi, el verdi. Acele etmene gerek yok. Sonra Galatasaray kontratağa çıkarken sarı kartı doğru verdi ama avantajı oynatıp sarı kartı verse daha doğru olurdu. Faul yapan takıma verilebilecek en büyük ceza gol yemesidir. Eren Elmalı’ya da ayrı bir paragraf açmak lazım. İyi yerlerde oyuna giriyor. Gollerini de atıyor. Zaten futbolcu gol atacağını hisseder ve oralara girer. Eren de bunu başarıyla yapıyor.