SİLAHLI ayaklanma başlatarak Türkiye Cumhuriyeti’ni yıkmaya kalkıştığı için yargılanıp idam edilmiş bir isyancının adı Diyarbakır’da bir yola verilmek isteniyor.

Hem de bunu, kendini “yerli ve millî” olarak tanıtan AKP iktidarının tayin ettiği Kayyum Vali yapıyor.

Türkiye Cumhuriyeti’ne düşmanlık yapanlara nedir bu sevgi, anlamak zor!

Tarihin “Hain” olarak kaydettiği bir isyancıyı 98 yıl sonra “Kahraman” yapmanın kime, ne faydası var?

Ne yapmak, nereye varmak istiyorlar?

★★★ 

İktidarın Kayyum Valisi böyle yaparken, Cumhur İttifakı’nın ortağı MHP lideri Devlet Bahçeli Meclis’te feveran ederek bağırdı: 

“Tarih ve milletin huzurunda söylüyorum; Hınıslı Sait bir vatan hainidir. Yaşadığı dönemin terörist başıdır, katildir, canidir, emperyalizmin uşağıdır. Piran’da askerlerimize saldıran, halkı isyana teşvik eden, Genç, Palu, Elazığ, Silvan, Lice, Varto’yu işgale kalkışıp Diyarbakır’ı ele geçirmek için saldırı düzenleyen, eğer bu işgal başarılı olsaydı İngiltere’den sözde Kürdistan için destek isteyeceğini itiraf eden bir soysuza kim övgü yağdırıyorsa onunla aynı çukurdadır.”

Devlet Bahçeli böyle sert tepki göstermekte haklıdır.

Aynı tepkiyi diğer liderlerin de göstermesini beklerdik.

Çünkü bu Cumhuriyet, bu ülke, bu devlet hepimizin...

★★★

“Şeyh Sait hain miydi, kahraman mı?” sorusuna CHP Genel Başkanı Özgür Özel “Ne şiş yansın ne kebap” kabilinden “Ben Şeyh Sait’e hain de kahraman da demem!” diye acayip bir cevap vermesini eleştirirken:

“Cumhur İttifakı’nın ortağı Milliyetçi Devlet Bahçeli Bey buna ne der?” diye sormuştum.

Devlet Bahçeli’nin Meclis’teki net ve kesin sözleri yeterlidir.

Ancak... Benim cevabını merak ettiğim başka sorular da var:

Kayyum Vali “Şeyh Sait Bulvarı” adını Kürt oylarını AKP’ye kazandırmak için mi verdi?

Ankara’nın bundan haberi var mıydı?

Devlet Bahçeli’nin bu sert çıkışından sonra Diyarbakır’da yapılmakta olan 12 kilometrelik yolun adı “Şeyh Sait Bulvarı” olarak kalacak mı, kaldırılacak mı? Bekleyelim, göreceğiz!

Bir “Hasan Kılıç” vardı...

Hafta içinde Hürriyet’in birinci sayfasındaki çift sütunluk haberi okuyunca içim “cızz” etti... Üzüntümün derecesini anlatamam!

Hürriyet’in sorumlu müdürlerinden Hasan Kılıç’ın ölüm haberiydi bu...

Hasan Kılıç işine bağlı, çok titiz çalışan, verilen her görevi eksiksiz yapan ve kendisini yıpratırcasına çalışan düzgün bir gazeteciydi. Sevdiğim bir arkadaşım, kardeşimdi...

Onun yetişmesinde büyük emeğim vardır. 1990 yılında Genel Yayın Yönetmenliğini yaptığım Hürriyet’e Hasan Kılıç’ı ben transfer etmiş, ona gazetenin gece sorumlu müdürlüğünü vermiştim.

Hasan, o günden sonra ölünceye kadar 33 yıl aynı görevde kaldı. Onunla daha eski yıllarda Genel Yayın Yönetmenliğini yaptığım Günaydın ve Sabah gazetelerinde de birlikte çalışmıştık.

Bugün, eski adıyla “Babıâlî” olan basın dünyamızda Hasan Kılıç kadar titiz çalışan gazeteci sayısı sanıyorum çok fazla değildir.

Nur içinde yat aziz kardeşim. Mekanın cennet olsun.

TEBESSÜM

Sosyetik aile...

Temel, liseye giden oğluna ya evin bahçesinde ya da sokakta ders çalıştırıyormuş. Karısı Fadime meraklanmış, kocasına bunun sebebini sormuş. Temel bilgiç bir tavırla:

“Senin aklın ermez bu işlere” demiş “Sen TV’lerde magazin haberlerini hiç izlemiyor musun? İstanbul’un sosyetik aileleri çocuklarını hep dışarıda okutuyorlarmış artık!”

GÜNÜN SÖZÜ

Zaman insanı eskitir. Tüm despotların en büyük rakibi zamandır!