UĞUR DÜNDAR (U.D.): Sayın Çıray, hak ettiği şekilde kutlanmasa da cumhuriyetimizin 100. yılına bağımsız bir Türk devleti olarak gelmemiz, Atatürk ve silah arkadaşlarına olan minnetimizi sonsuzlaştırıyor. Sizce Atatürk niye cumhuriyeti “en büyük eseri” olarak görmüştür?
AYTUN ÇIRAY (A.Ç.): Cumhuriyetimizi medeni ve çağdaş dünyanın güçlü devletleri ile rekabet edebilen, yoksulu kalmamış, sosyal refahı ve hukuk devletini sağlamayı hedef olarak önüne koymuş, demokrasiyi özümsemiş, eşitlikçi ve benim tanımımla “vicdan kardeşliği” olan bir Türkiye’yi yaratma ideali diye görüyorum. Bir anlamıyla da Cumhuriyet erdemdir. Aziz Sancar bilimde, Filenin Sultanları sporda, İdil Biret müzikte, Nazım Hikmet edebiyatta, yüksek dedektifin oğlu Uğur Dündar medya dünyasında ve isimlerini buraya sığdıramayacağım çok değerli insanlar bu erdem sayesinde başararak yükselebildiler. Cumhuriyet insan haklarıdır. İşte bütün bu nedenlerle de Atatürk, “Cumhuriyet benim en büyük eserimdir” demiştir. En büyük milliyetçilik de cumhuriyeti korumaktır.
U.D.: Cumhuriyetin 100. yılından geriye baktığınızda bu hedeflere ulaşıldığını düşünüyor musunuz?
A.Ç.: Türkiye, Güney Kore ile aynı anda start aldı. Ama önce her on yılda bir yapılan militarist darbeler, sonra da cumhuriyetin beşte birine damgasını vuran siyasi İslamcı zihniyet bizi durdurdu. Totaliter zihniyetler cumhuriyet ve onun değerlerinden fıtratı gereği nefret ediyorlar. İngiliz-Amerikan ortak yapımı cemaatlerle “dindar nesil” adı altında cahil bırakılan ve sorgulamayan bir nesil yetiştiriliyor. Dünya ile yarışacak üniversitemiz ve bilim insanlarımız imha ediliyorlar. Bizi bir millet ve milli devlet kılan tüm değerlerimiz yerle bir ediliyor. Önümüzdeki manzara maalesef çok üzücü. Çağdaş cumhuriyeti teşkil eden temel değerler, bu değerler üzerinde yükselen kurumlar artık ya yok veya sadece görünüşte var. “Muasır medeniyete ulaşma ve onu ileriye taşıma” hedefimizi kaybettik. Özellikle laik demokrasi gittikçe ortadan kaldırılıyor.
İKİDE BİR TAYYİP BEY’E UYGUN ANAYASA YAPMAK DEMEK, ANAYASA TAYYİP BEY DEMEKTİR
U.D.: Sözlerinizi biraz daha açar mısınız?
A.Ç.: Artık bir anayasal hukuk devleti olduğumuz söylenebilir mi? Eğer bir ülkede çağdaş anlamda bir demokratik cumhuriyetin varlığından söz edilecekse ön şart mutlak kuvvetler ayrılığıdır. Sonra... Tüm vatandaşların hak ve özgürlüklerini tam bir eşitlikle garanti eden anayasal bir parlamenter demokrasidir. Bu ülkenin anayasası, siyasi ve hukuki meşruiyetleri tartışmalı referandumlarla ikide bir Tayyip Bey’e uygun bir anayasa yapmak demekse, anayasa Tayyip Bey demektir. Kuvvetlerin her biri; yani yasama, yürütme ve yargı birbirlerini kontrol edip dengeleyebiliyorlar mı? Devlet kurumları millet iradesinin tezahürü olduğunu unutmuş olamazlar, olmamalılar. Devletin bu asli üç kuvveti arasındaki dengelerin bozulması nerede, ne zaman olursa olsun büyük sorunlar doğurur. Yapanlara da yaramaz. İnanın şu andaki halimizden Türklerden hiç hoşlanmayan Ortadoğu devletleri ve batılılar çok memnunlar.
DEMOKRASİ MÜCADELESİ BİZİM İŞİMİZ
U.D.: Ortadoğu ve Arap ülkelerinin nedenleri belli. Peki batılılar, özellikle müttefiklerimiz demokrasiyle yönetilen bir ülke istemezler mi?
A.Ç.: Demirel, Amerika’nın ve Avrupa’nın 12 Eylül darbesine karşı tutumları üzerine onları “ikiyüzlü” olmakla suçlamış ve “ABD, Vietnam savaşından sonra demokrasinin ve demokratların koruyucusu olmayı terk etti. Ülkeler kendine itaat etsin de kim veya hangi rejim tarafından yönetilirse yönetilsin,” tespitini yapmıştı. Avrupa artık AB kriterleri için AKP’ye karşı idare-i maslahat ediyor. Düzensiz göçmenleri bizim topraklarımızda tutarak Avrupa’yı onlardan koruyan AKP’yi demokrasiye tercih ediyorlar. AİHM kararlarının uygulanmaması karşısında altında bizim de imzamız olan uluslararası mekanizmaları hayata geçirmiyorlar. Bu tespitlerden sonra diyorum ki; bu işin içinden ne merde ne namerde muhtaç olmadan kendimiz çıkmalıyız. Demokrasi mücadelesi bizim kendi işimiz.
TRT, 29 EKİM’İN KURUCU ÖZGÜVENİNİ DEĞERSİZLEŞTİRMEYE ÇALIŞIYOR
U.D.: Kolay olmayacağını son seçimlerde gördük. Bu arada benim de içinde yetişmekten gurur duyduğum TRT’nin, İsrail- Filistin çatışmasını bahane ederek 100. yıl kutlamalarını hafifletmesi ne acı değil mi?
A.Ç.: Şaşırdık mı? Hep aynı şeyi yapıyorlar. Daha önce de size söylediğim gibi çocukların 23 Nisan neşesi, 19 Mayısların gençlik enerjisi, 30 Ağustosların zafer gururu, 29 Ekimlerin kurucu özgüveni, 10 Kasımların ortak hüznü değersizleştirilmeye çalışılıyor. Üzülüyorum tabii...
U.D.: Peki 100 yıllık cumhuriyeti parantez arası olarak görenlere ne diyorsunuz?
A.Ç.: Sayın Dündar, Türkiye Cumhuriyeti 100. yılını bu dönemi bir parantez arası görenlerin yönetiminde karşılamamalıydı. İşin gerçeği 2023 seçim sürecine giderken yapmaya çalıştığım her şeyin, naçizane gayretlerimin arkasında bu arzum vardı. Bazılarının hâlâ anlayamadığı, anlamak istemediği koskoca, tarihi kurumsal CHP’den ayrılarak İYİ Parti’ye kurucu olarak gitmemin nedeni de buydu. Nitekim başarmıştık. Millet İttifakı’na giden yolu açan Sayın Kılıçdaroğlu’na da söylediğim gibi; 2019 Yerel Seçimleri bunun göstergesiydi. Meral Hanım da 2019 başarısında eşit hak sahibidir. Yalnız unutmayalım ki Ekrem Bey’in partiler üstü liderlik sergilemesi başta gelen faktördü ve şu anda Sayın Kılıçdaroğlu’nun teklifi ile Kurultay Divan Başkanlığı’nı kabul etmekle çok doğru bir siyasi hamle yaptı. Kısacası birlikte İstanbul’u ve Mansur Bey’le Ankara’yı aldık. İşte bu başarı, milletçe Cumhurbaşkanlığı seçimlerini de kazanacağımıza dair umutlarımıza zirve yaptırdı.
HAYAL KIRIKLIĞINI BAZI SİYASİLER ÖFKEYE DÖNÜŞTÜRDÜLER
U.D.: Sayın Çıray seçimler öncesinde hepimizin umudu zirve yaptı. Ancak seçimlerden sonra oradan düşmek, muhalefete destek veren seçmenler için çok can yakıcı oldu. Konuştuğum CHP seçmenleri Sayın Kılıçdaroğlu’nun adaylığını dayatıp sonra da kazanamamasının çöküntüde çok etkili olduğu görüşündeler. Buna ben de katılıyorum. Sizce tepkinin öfkeye dönüşmesi nasıl oldu?
A.Ç.: Derin bir hayal kırıklığını ne yazık ki bazı CHP’li siyasiler ve Meral Hanım öfkeye dönüştürdüler. İnsanlar daha sakinleşmeden herkes Kemal Bey’i “günah keçisi” ilan etti. İnşallah seçimlerde bunun bir bedeli olmaz. Çünkü; 6 Mart günü Saadet Partisi önünde üşütücü soğuğa rağmen bekleyen kalabalık içinden geçerken onların gözlerindeki umudu gördüm. Tam kıyısına ayak basmak üzereyken yeniden çok açığına düştüğümüz demokrasi fırsatı ellerimizin arasından adeta kayıp gitti. Cumhuriyetin kurucu ruhunu ve değerlerini parantez arasına almak isteyen tehlikeli zihniyet sahipleri şimdi parantezi bir de köşeli parantezle tahkim ettiklerini düşünüyorlar. Bize düşen görev şimdi bunu önlemek.
“MASA KRİZİ” OLMASAYDI KAZANILACAĞI ANLAŞILAN SEÇİM ELLERİMİZDEN
KAYIP GİTTİ
U.D.: Hem Cumhur İttifakı, hem de Millet İttifakı sayesinde bazı radikal unsurlar da Meclis’e girdi. Merkez siyaseti biraz daha zayıflatan temel unsur nedir?
A.Ç.: Merkez siyaset deyince onun iki kolu var; ana nehir olarak CHP ve ondan doğan Atatürkçü merkez/merkez sağ Adalet Partisi (AP) çizgisi. 12 Mart darbesiyle başlayarak 12 Eylül darbesi ile paramparça edildiler. On yılda bir yapılan darbelerle siyasi kadroları biçmişsiniz, CHP ve AP’yi kapatarak, bölerek bir daha güçlü merkez partilerin oluşmasının önüne geçmişsiniz, o kadar ki; üye listeleri dahil tüm arşivlerini SEKA’ya gönderip imha ettirmişsiniz ve siyasi İslamcıların önünü açmışsınız. Yetmedi; 16 Nisan 2017’de tam da batılıların arzu ettiği gibi “tek insan rejimini” getirip sırtımıza koymuşsunuz. Konvansiyonel basın imha edilmiş. Tayyip Bey, YSK kararı ile Anayasa’ya aykırı olarak aday olmuş, Anayasa Mahkemesi ise seçimlerde devleti Tayyip Bey’in emrine vermiş. Bir yanda tam itaatkâr anlayışla kurulmuş Cumhur İttifakı, diğer yanda demokratik olarak götürülmeye çalışılan ve berbat bir süreç yönetimine maruz Millet İttifakı. Her şeye rağmen “Masa krizi” olmasa kazanılacağı anlaşılan seçim ellerimizden kayıp gitti.
U.D.: Masa krizi olmasaydı Sayın Kılıçdaroğlu ile kazanılacağını nasıl söyleyebilirsiniz ki?..
A.Ç.: Onu ben değil Sayın Akşener, Sayın Fatih Altaylı ile yaptığı söyleşide söyledi. “Ben Masa’dan kalkınca oylarımız yüzde 7 düştü” dedi. Yani o kriz olmasa İYİ Parti en az yüzde 16,5 oy alacakmış. Bu durumda seçim kazanılabilirdi. Çünkü İYİ Parti’yi terk eden o seçmenlerin eli Tayyip Bey’e oy vermeye varmadı, Sinan Oğan’a gittiler.
ÖMÜR BOYU SİYASİ YASAKLIYKEN BİLE ARKADAŞLARI DEMİREL’İ TERK ETMEDİLER
U.D.: Ben özellikle Sayın Kılıçdaroğlu hakkındaki kanaatimi muhafaza ederek soruyorum: Size göre ne yapılmalıydı?
A.Ç.: Sayın Dündar, ülke gerçeklerini bilerek otuz yıldır devlet yönetimi ve siyasette edindiğim deneyimlerle söyleyebilirim ki; beni üç dönem milletvekilliği, Parti Meclisi Üyeliği ve Genel Başkan Yardımcılığı ile onurlandıran CHP’ye karşı bir görev biliyorum. Dikkat! Sayın Akşener “Seçilecek aday” söylemi ve politikasını sürdürüyor. Kemal Bey’i ve CHP’yi, kaybedilmesine neden olduğu seçim sonucu için tüm siyasi gelenekleri yok farz ederek ağır bir şekilde suçluyor. Ama parti içi mücadelede Kemal Bey hakkında eleştirilerinde bonkör olanlar Meral Hanım’a karşı mültefitler. “Hakkında konuşmayalım, ittifakı zorlayalım” diyorlar. Particilik böyle bir şey değil. Bakın sayın Dündar, Demirel’e ömür boyu siyaset yasağı gelmişti. Çevresine siyasi gelecek vaat edecek durumda değildi. Ama yedi yıl bir odada yaşayan Demirel’i yıllarca beraber olduğu yakın arkadaşları hiç terk etmediler.
CUMHURİYET HİÇBİR PARANTEZE SIĞMAYACAK KADAR BÜYÜKTÜR
U.D.: Siyasi partilerin geleneğinde ne yazık ki liderlerin kendiliğinden bırakmak gibi bir şey olmayınca...
A.Ç.: Bir görüşmemizde 1990’lı yılların ilk yarısından beri tanıdığım namuslu bürokratın “güvenli limanda devir teslim edeceğini” hissetmiştim. Ama siz CHP Genel Başkanı’nı yıpratarak değiştireceğim derseniz, partiniz bundan ne kadar zarar görür, elinizde ne kalır tahmin edemezsiniz. Ama beni en çok düşündüren şey, elimizdeki tek lider kumaşı olan genç siyasetçi Sayın Ekrem İmamoğlu’nun zarar görme riskidir. Neyse... Tayyip Bey çok şanslı biriymiş. Bakın deminden beri halkın zor hayat şartlarını dile getirmedik. Fakirlik sınırının 43 bin lira olduğundan söz edemedik. Kısır siyasi tartışmalardan dijital çağın önümüze getirdiği yapay zekayı bırakın geliştirip, gerçekleştirmeyi tartışamayan bir ülke olduk. Daha da endişe verici olanı vasıfsız bir göç alırken vasıflı gençlerimizi kaybediyoruz. Maliyeti çok ağır olacak. İşte bu nedenlerle cumhuriyetimizin korunabilmesinde “olmazsa olmaz” bir kurum olarak CHP çok önemlidir.
U.D.: Cumhuriyetimizin 100. yılına dönelim isterseniz. Son olarak ne söylemek istersiniz?
A.Ç.: Büyük önderimiz, cennet mekan Atatürk’ün dediği gibi “Umutsuz durumlar yoktur, umutsuz insanlar vardır. Ben hiçbir zaman umudumu yitirmedim.” O nedenle seçim sonuçlarının yarattığı derin hayal kırıklığını terk edelim. Bu kez başkanlıkları kazanırken belediye meclislerinde çoğunluğu elde edelim. Hiç kimse heveslenmesin; cumhuriyet hiçbir paranteze sığmayacak kadar büyüktür.