Emin Çölaşan’ın notu:Sevgili okuyucularım, sizlerden her gün çok sayıda mesaj alıyorum. Hepsine tek tek yanıt vermem ne yazık ki mümkün olmuyor. Bunlardan bazılarını yazılarımda kullanıyorum, bazılarını ise pazartesi günleri burada yayınlıyorum.
Burada kullandığım mesajlarda, gönderen okuyucularımın çoğunun isimlerini ne olur ne olmaz diye vermiyorum. Başlarına iş açılmasın.
Ayrıca bu mesajları, harf ve cümle hataları dahil, üzerlerinde hiçbir oynama yapmadan sizlere iletiyorum.
Her pazartesi günü burada, gazetemizin internet sitesinde buluşmak umuduyla.
____________________________________________________
Sayın Çölaşan,
Yazılarınızı ilgiyle takip eden okurlarınızdan biriyim. 20 Eylül Cuma günü yazdığınız köşe yazısını da ilgiyle okudum. Bir konunun daha üzerine cesurca gitmişsiniz. Ülkemizde Menderes dönemini yaşayan bunca insan suskun neden duruyor buna akıl erdirmek mümkün değil.
Ben 1950-1960 dönemini yaşamadım, henüz doğmamıştım. Ancak sık sık siyasetçiler ve bazı aydınlar tarafından kullanılan bu dönemi bir kaç kez farklı kaynaklardan okumuştum. Radikal Gazetesi bu dönemde çıkan gazete haberlerini ansiklopedi şeklinde vermişti; bu kaynaktan objektif olarak bu dönemi tahlil etme imkanını bulmuştum.
Sözü uzatmadan sizden ricam o dönemi yaşamış olan Türk insanına geçmişi hatırlatmak, o dönemi yaşamamış ancak hissetmiş olan bizim kuşağa ve o dönemden tamamen bihaber yeni kuşağa ve dolayısıyla tüm Türk Halkına 1950-1960 döneminde Türkiyede neler yaşandığını anlatan, irdeleyen ve sonuçlarını değerlendiren bir yazı dizisi hazırlamanız.
Bu dönemin siyasetçiler tarafından kötüye kullanılmasını ve bu dönemde adı geçenleri 'demokrasi havarisi' ilan eden zihniyete karşı gerçeklerte yaşananları topluma anlatmanız.
Umarım başınızı ağrıtmamışımdır.
Her türlü baskıya rağmen başı dik, özgür ve cesur gazeteciliğiniz için sizi bir kez daha kutlar, saygılar sunarım.
Dr. Oğuz Durakbaşa
____________________________________________________
Merhaba çok sevgili Emin Bey,
Yazılarınızı her gün severek okuyorum. Dikkat ettim ki son yazınızda Türkiye Büyük Millet Meclisinden söz ederken meclis değil parlamento sözcüğünü kullanmışsınız. Parlamento kelimesi bildiğim kadarıyla sözcük kökeni olarak boş konuşma yeri demek. Ayrıca dilimize sonradan sokulmuş bir kelime. Belki diyeceksiniz meclis de Arapçadan geliyor, ha Arapça ha İtalyanca. Ancak benim yaşlı annem babam meclis kelimesini anlıyor ancak parlamentoyu anlamıyor. Benim anlamadığım ise şu: neden siyasiler ve gazeteciler birden meclis demeyi bıraktı da parlamento demeye başladı? Bizler meclis kelimesini daha çok sevdiğimiz için size bu e-postayı atma gereğini duydum. Ben mesela çocuklarımla konuşurken elimden geldiğince temiz ve güzel bir Türkçe konuşmaya dikkat ediyorum: parlamento yerine meclis, problem yerine sorun, hatta market yerine bakkal demeye dikkat ediyorum. İnşallah dikkate alırsınız, çünkü bence Türkçemizin korunması çok ama çok önemli(yoksa benim bilgim yaşım ne ki sizin gibi bir insana akıl vereyim. haddim değil).
Biliyor musunuz youtube'da bir rap müzik grubu şarkı yapmış adı da 'parlamento değil meclis'. Duyunca çok hoşuma gitti, demek ki tek rahatsız olan ben ve çevremdeki insanlar değilmiş. İnsanların duyarlı olması ne güzel.
Lütfen kendinize sağlığınıza dikkat edin. Sizi daha uzun yıllar okumak istiyoruz.
Sevgi ve Saygılarımla,
Birsen Ozturk
____________________________________________________
Japonların takımında 8 kişi kürek çekiyor, 1 kişi dümencilik yapıyordu.
Türk Takımında ise 2 kişi kürek çekiyor, 3 kişi şeflik 3 kişi müdürlük yapıyor 1 kişi de dümeni kullanıyordu.
Her iki takımda, performanslarının en üst düzeyine varabilmek için uzun ve zorlu bir hazırlık döneminden geçti.
Büyük gün geldi ve iki takımda, kendini hazır hissediyordu. Japonlar yarışı bir kilometre farkla kazandılar...
Yarış sonrası Türk takımı çok sarsılmıştı.Türk Şirket yönetimi yarışın açık farkla kaybedilmesinin nedeninin bulunmasına karar verdi.
Yapılan araştırmalar, analizler ve uzun çalışmalar sonucu düzenlenen raporlara göre hata bulundu ve çözüm önerisi getirildi.
Çözüm olarak yönetimdeki düzeni güçlendirmek için 1 genel müdür atandı, ve sandaldaki ağırlığı dengelemek için kürekçi sayısı da 1 e indirildi.
Japonlara yeni bir yarış teklif etme kararı alındı.
9 kişilik Türk takımı Japonlarla bir yarış yapmak üzere yeniden yapılandı.
Japonların takımında 8 kişi kürek çekiyor, 1 kişi dümencilik yapıyordu.
Türk Takımında ise yeni yapılanma şekli şöyleydi,
1 Genel müdür
3 Bölgesel müdür
3 Dümen şefi
1 Dümenci
1 Kürekçi
İkinci yarışı Japonlar iki kilometre arayla kazandılar.Tepesi atan Türk şirketi yönetim kurulu hemen harekete geçti. Yarışın kaybedilmesinden sorumlu tutulan kürekçi kovuldu,müdürlere ve diğer personele sorunun çözümüne olan katkılarından dolayı ikramiye verildi. ;))) Sizcede amlamli degilmiiii???
SAYGILARIMLA
MUSTAFA ANGAY
____________________________________________________
Spora siyaset karışmasın diye bas bas bağıran iktidara bir kaç
sorum olacak; 2012 seçimlerinden 6 ay önceden takibe alınan şike
olaylarının seçimlerden önce değil de hemen akabinde açıklanması
siyasi kayıplar düşünülerek verilmiş bir karar ve uygulama mıdır,
yoksa tamamen safiyane bir şekilde kendiliğinden gelişen bir olay
mıdır? Eğer bu olay seçimlerden önce ortaya çıksaydı AKP, iktidarı
ancak rüyasında görürdü...Gelelim diğer sorulara T.Telekom Arena
Stadının açılışında stada para ödeyerek giren 50 bine yakın seyirci
toplanmışken fırsattan istifade siyasi nutuk atmak politika değil de
nedir? Aynı şekilde Sinan Erdem Kapalı Spor Salonunda 17 bin
biletli seyirci toplanmışken siyasi nutuk atmak o kadar seyircinin
sabrını sınamak politika değil de nedir? Bütün bu tecrübelerden
alınan dersler Mersin'de Akdeniz Oyunları açılışında bedeli halkın
cebinden karşılanmak üzere aleyhte tezahüratı bir nebze önlemişti.
Parası iktidar tarafından karşılanan (halkın cebinden çıksa da) toplama
kalabalıklara karşı istediğiniz kadar politik söylemler, yıkama yağlamalar
yapabilirsiniz ama ortalama gelir düzeyi için bile yüksek bir ücret ödeyerek
zevkli bir müsabaka seyretmek için bir araya gelmiş insanların sinir
uçlarını törpüleyecek söylemlerinizi oralarda değil para vererek bir araya
getirdiğiniz yandaşlarınıza, lejyonerlerinize karşı yapabilirsiniz.Amiyane
bir tabir vardır; Ne kadar ekmek o kadar köfte...İşte bütün bunları bizzat
kendisi yapmış olan bir iktidar işler tersine dönünce spora siyaset sokmanın
sakıncalarından bahsetmeye başladı. Sizin spora siyaseti boğazına kadar
sokmanız değil midir Türkiye'nin Olimpiyatları kaybetme nedeni? Parasını
kendisi verdikten sonra ahlak kurallarına aykırı olmamak suretiyle her türlü
sloganı atabilir, yanında oturan ayrı bir görüşte ise susmakta serbesttir, kimse
onu kendisine iştirak etmeye zorlayamaz. İktidarı çileden çıkarıp absürd
kararlar almaya sevkeden de işte herkesin aynı görüşte olup birlikte slogan
atma özgürlüğünü engellemektir. Liberal bir görüşe sahip olduğunu ifade
eden iktidar ''Parayı veren düdüğü çalar'' ilkesine de saygı göstermelidir.
Parayla girilen yerlerde Toplantı ve Gösteri Yürüyüşü kanunu gereği izin alma
mecburiyeti olmadığından engellemek için ancak BJK- GS maçındaki gibi
olaylar çıkartıp çArşı gurubunun yoğunlaştığı Beşiktaş maçlarının seyircisiz
oynanmasına kılıf hazırlanması yeter, ta ki çArşı başka bir yöntem buluncaya
kadar...
urcay aslay
____________________________________________________
Merhaba Emin Bey
Oncelikle yazdiginiz yazilarla Türk halkini aydinlattiginiz icin cok tesekkur ederim. (Suan yolda oldugumdan ve ceptelefonumdan mail attigim icin imla hatalarimi dikkate almayiniz lutfen)
Bizim eve haftanin 7 gunu Hurriyet gazetesi alinir. Surekli o gazete takip edilir. Ben ise Sozcu gazetesini sadece Facebook sayfasindan takip ediyordum. Bundan 1 hafta önce isyerime gitmek uzere yola cikmisken markete ugrayarak Sozcu gazetesi alayim dedim ve o gunden beri hayata siyasete bakis acim degisti.
Ozellikle Sn. Ugur Dundar ve sizin kose yazilarinizi merak ve heyecanla okuyorum hele bugunku Tayyip'in Akif'i koseyaziniza bayildim resmen siz yazmasaydiniz inanin belki de kimsenin haberi olmayacakti.
Durust gercekci yalansiz korkusuz ve en onemlisi tarafsiz gazetecilik anlayisiyla hareket ettiginiz ve bu isi harikulade yaptiginizdan dolayi basta Sn. Ugur Dundar ve siz olmak uzere tum Sozcu gazetesi ekibini tebrik ediyorum. Basarilarinizin katlanarak artmasini en icten dileklerimle diliyorum.
Not: Bundan sonra yandas haberlerle Hurriyet i okuyup aklimi bulandiracagima artik benim icin sadece Sozcu vardir.
Saygilarimla
____________________________________________________
Merhaba eminbey dunku yazinizda ozel guvenlige baya soylemissiniz sizi anliyorum bizde bu ampul partisinden cok cekenleriz biz modern koleleriz asgari ucretle gunde 12 saat calistirilan haftadaki izinli gunlerimizde 40 tlye 14 saat statda bekcilik yapan guvenligiz polisle bizi ayni kefeye nasil koyarsiniz memur 2.950 tlye calisiyor ve serbest biz ise 800 tlye asker emeklilerinin elinde purnizam calistiriliyoruz yol yok yemek yok stada gelince ben 40 tlye 1kucuk yavrumu babasiz birakamam anlatabiliyormuyum bunuda benim icin kosenizde yazin lutfen
gokmen karacay
____________________________________________________
Çok değerli Üstadım Emin Çölaşan Beyefendi’ciğim......................................!
SÖZCÜ’DE bugünkü yazınız “Tayyip’in Akif’i Hürriyet’te!..” için sizi yürekten kutlayıp teşekkürler ederken, orada baştaki için yazılmış olanları okuyunca aklıma hemen Sayın Ergün Poyraz’ın (kendisi şu anda ne yazık ki Silivri’de tutukludur) “TAKUNYALI FÜHRER” kitabı geldi, orada da Tayyip ile Muhterem Zevcesi Emine Hanımefendi’nin Musa Peygamber soyundan geldiğini yazmaktadır diyerek haddim olmayarak bilgi veriyor ve sonsuz başarılarla dolu saygın sevgilerimi de kabul edeceğinize inanıyorum.....................................................................................
Mehmet Gözgücü
____________________________________________________
Sayin Emin bey,
Nasilsiniz? Bendeniz Tolga Cetinkaya ve Istanbul’da uretim yapmakta olan ozel bir fabrikada Proje Muduru olarak calismaktayim ve 22 Eylul 2013 / Pazar gunu THY Chicago-Istanbul ( TK0006 ) seferinde basima gelen bir olayi kisaca sizle paylasmak isterim. Eminim THY’deki bu durumdan haberdarsinizdir ancak bir kez daha belgeleyerek size yazmak istedim. 22 Eylul Pazar gunu Chicago’dan Istanbul’a ucan THY’nin TK0006 sefer sayili ucagindiydim ve business sinifinda ucmaktaydim. Hostes hanimin gazeteleri dagittigi esnada Sozcu gazetesinin olmadigini gordum ve eger fazla SOZCU gazetesi varsa diye kendisine sordum. Bunu sormamdaki amac gazete arabasinda Hurriyet, Vatan, Milliyet, HaberTurk ve Sabah gazeteleri disinda, Tercuman, Vakit, Zaman, Yeni Safak ve bunun gibi 5-6 az tirajli gazetelerin bile olmasini gormekti. Hostes hanim kibarca THY politikasi geregince bir sure once SOZCU gazetesinin ucaklarda servisinin yasaklandigini bildirdi. ( Bu noktada eminim THY Istanbul’daki lounge’inda da SOZCU gazetesi bulunmuyordur, 19 Eylul’deki Istanbul- Chicago ucusumda THY lounge’ini kullanmama ragmen gazete almadigimdan dikkat etmemistim ) Kendisine THY ile devamli ucan bir gazete okuru olarak boyle birseyi kabul edemeyecegimi ve sikayet formlarina sikayetimi yazmak istedigimi bildirdim ve bana vermis olduklari forma sikayetimi aynen bildirdim. SOZCU gibi tiraj olarak neredeyse Hurriyet gazetesine yaklasmis olan Turkiye’nin satislarda ( gercek satislarda tabi ) ikinci buyuk gazetesini ne olursa olsun THY ucaklarinda gormek istedigi, ucakta diger 10-15 kucuk tirajli gazetenin toplamindan daha cok tiraji olan bir gazetenin sirket politikasi olarak yasaklanmasinin hicbir ozgurluge sigmayacagini bildirdim ve tatminkar bir cevap almakta israrli oldugumu ( gerci fark etmez bu ekonomi sinifta ucan herkesin hakki ancak ozellikle business sinif ucan bir THY yolcusu olarak bu kadar tutar odedikten sonra SOZCU gazetesi okumak istedigimi ) bildirdim. Bu ararda sikayetimi direk olarak Temel Kotil baslikli olarak yazdim. Tabi ki neden bu sekilde yapildigi asikar. Daha sonra gorevli hostes hanim yanima gelip yazmis oldugum formu okudugunu ( bu arada sikayet formunu yapistiricisindan kapatip kendilerine verdigim halde bu olaydan sonra yazmis oldugum zarfi acmislar ) soyledi ve daha oncede birkac kisinin benim gibi tepki gostererek sikayet formu doldurdugu ancak gelen cevabin olmayacagini bildirdi. Kendisine bu arada kapali zarfi neden actigini sordum ancak tatminkar bir cevap alamadim. Sadece cok guzel yazmissiniz, sizi bir cevap gelmeyecegi konusunda bilgilendirmek istedim dedi.
Emin bey, kisaca olay bu sekilde. Sizin bu konudan da haberdar oldugunuza eminim ama bu sekilde size yazmak istedim. Ekte ucus biletimin resmini de size yolluyorum. Eger bu olayi kosenizde veya herhangi bir yerde paylasmak isterseniz ismimi ve bu olayi aynen aktarabilirsiniz.
Tum yazilarinizi ve kitaplarinizi yaklasik 20 senedir kacirmadan okuyan okuyucunuz olarak seref duyarim efendim.
Saygilarimla,
Tolga Çetinkaya
____________________________________________________
Sayın Emin bey,
Bir mali müşavir olarak İzmirde yaşadığımız olaylardan birini yazacağım.
Dün karşılaştığım bir durum akp'nin vergi toplama politikası ile ilgili; Şuan alo maliye İzmir genelinde başlattığı 6.000 kuaför ve berberleri denetimde uygulandığı ceza yazma politİkasını paylaşıcağım.....
Mükellefelerin işyeri adreslerine gidilerek 2013 yılı tüm evrakları(gelir-gider) istenmekte ve alo maliye binasına çağırılarak fiş kesmedikleri gerekçesi ile minimum 30 adet ceza yazılmaktadır (30*190 tl) rakam 5.700 tl civarında .Pazarlık,açıklama kesinlikle kabul etmiyorlar.Sanki istenilen ceza tutarı kotasını doldurma peşindeler.
Mükelleflerin eksiği olsun olmasın fiş kessin yada kesmesin,defteri inceleme yada daha ağır cezalarla tehdit ederek tutanaklar imzalatılmaktadır.Bir nevi göz korkutma,sindirme.
Bu durum ,borç yükü altında ezilen esnaf birde cezalar yazılması kepenk kapatma noktasına getirmiştir.
Konuyu araştırarak gündeme getirminizi rica ederim.
Saygılarımla,
Şahan HANCI
____________________________________________________
Sayın Çölaşan, ben uzun yıllardan beri günlük yazılarınızın yanısıra kitaplarınızı da takip edip okuyan 63 yaşında , emekli inşaat mühendisiyim.Onsekiz pkk lının ceza evinden tünel kazarak kaçmalarında bir bit yeniği olduğu görüşünüze kesinlikle katılıyorum.
Benim aktif iş hayatımın tamamı baraj inşaatlarında geçti.Dolayısiyle kilometrelerce tünel inşa etmiş birisi olarak bu konuyu iyi bildiğimi iddia edebilirim.Bu konuda ki görüşlerim aşağıdadır.
1-Öncelikle bir insanın geçebileceği tünelin kesiti en azından 75cmx75 cm olmak üzere asgari 0.5 m2 kesite sahip olmalıdır.
2-Toplam tünel boyu 60 m ise burada kazılan kısım 0.5x60 = 30 m3.tür.Bu malzeme kazılınca yaklaşık %30 kadar kabarır.Yani bu tünelden çıkan malzeme 30 x 1.3=39 m3 olur.
3- Basında tünelden çıkan toprakların ceza evi tuvaletinden sulandırılarak akıtıldığından bahsediliyor.Halbuki toprak zeminde tünel açmak çok özel teknolojiler kıllanılması halinde mümkün olabilmektedir.Ceza evinde bu imkanlar olmadan,sözkonusu tünel açılabildiyse demek ki tünelin açıldığı zemin kayalık bir zeminmiş.
4-Bu tünelden çıkan toplam 39-40 m3 kaya malzemenin sulandırılarak tuvaletlerden akıtılması ise kesinlikle mümkün değildir.Zaten en küçük bir hatalı kullanımda tuvaletlerin hemen tıkandığını hepimiz evlerimizdeki tuvaletlerimizden de biliriz.
5-Sonuç olarak en azından çıkan malzemenin dışarı atılması konusunda bu firarilerin destek aldıkları kesindir.
Saygılarımla.
Sabahattin Sunal