Geçtiğimiz hafta bu köşede, Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın Çarşamba günü sözünü söyleyeceği yazılıydı. 

Konu, daha önce yorum yapmaktan kaçındığı düşünülen Bahçeli'nin Öcalan çağrısıydı. 

İki haftalık ara ile grup toplantısı yapma ihtimali belirmiş ama Brezilya'dan dönüş gecikince rafa kaldırılmıştı. 

Yine de gün sekmedi, Erdoğan ilk sözünü Çarşamba söyledi. Sözünün doluluğu tartışılsa da en azından kendisine bu sorunun sorulmasına "belli ki" izin vermişti. 

Dönüş uçağındaki açıklamaları, kuliste olduğu üzere çarşamba öğle saatlerinde haber merkezlerine düştü. 

Bir grup toplantısı konuşmasının yanından geçmeyecek nitelikte, nabzı düşük bir açıklama oldu. 

Erdoğan, Bahçeli'nin çağrısına dair ilk yorumunu geniş tutsa da anlamı hayli dardı. 

Yine ayrıntı yoktu, yine o çağrıya net bir yorum gelmemişti. 

İlk sözünü söylese de, cümleler bir bariyer içeriyor gibiydi.

Gelin birlikte bakalım. 

Soru: Geçen hafta Sayın Bahçeli ile bir görüşmeniz oldu. Bu görüşme diğerlerinden biraz daha önemliydi. Çünkü bu Sayın Bahçeli'nin terörist başı çıkışının ardından yaptığınız ilk görüşme oldu. Öncelikle bu konuyu nasıl ele aldınız ve bununla birlikte umut hakkıyla ilgili bir değerlendirme yaptınız mı?

Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın cevabında Cumhur İttifakı birlikteliği, terörle mücadele ayrıntıları ve savunma sanayii var.

Ne çağrıya ilişkin bir kelime var ne de umut hakkından bahsediliyor.

İlgili tek yer "iç cephe" kısmı olabilir, o da şöyle:

"Ülkemizdeki terör sorununu sonlandırmak için bugüne kadar attığımız adımlar ortadadır. Bu adımların nihai hedefi terörsüz Türkiye'dir. Bunu gerçekleştirirken kimsenin terörle mücadeleyi bırakmayı düşünebileceğimiz aklından dahi geçmemelidir. Bizim muhatabımız milletimizdir ve terör örgütlerinin istismar ettiği tüm zeminleri ortadan kaldırmak temel amacımızdır. Bunu milletimizle yapacak ve iç cephemizi sapasağlam hale getireceğiz."

Başta vurguladığım üzere, hem geniş hem de sorudaki unsurlara uğramayan bir yanıt bu.

Demek ki asıl söz söylenmedi...

Bakalım ilk çarşamba grup toplantısında neler duyacağız?

Yoksa kayyum atamalarına bakıp "siyaseten" başka anlamlar da mı çıkarmak gerek?