Suriye’de 61 yıllık Baas rejimi, Başer Esad’la birlikte bir hafta on günde çatırdayıp çöktü. Şam’ın banliyölerinden çekilen ordu birlikleri, Mezzeh askeri havaalanını boşaltan kamyonlar ve devrilen Hafız Esad heykelleri... Ama ortada ne doğru dürüst çatışma gördük, ne çarpışan zırhlı birlikler, ne kan, ne de yerde yatan ölüler. Yoksa Arapların ‘savaşmadan yenilme’ geleneğinin bir başka tekrarına mı tanıklık ettik!
LAWRANCE DEMİŞTİ
Tarih, Arap savaş stratejilerinin çoğunlukla müzakere, para ve bazen ‘dost görünen’ ihanetlerle şekillendiğini gösteriyor. Osmanlı’ya karşı İngiliz altınlarıyla yürütülen isyanlar, Irak Savaşı’nda ABD askerlerinin hiç direnişsiz Bağdat’a girişi ve şimdi Şam’da yaşanan bu çöküş. Ülkenin lideri, uçağa atlayıp arkasına bakmadan kaçtı. “Savaş olmadan zafer kazanmak” fikri, Arabistanlı Lawrence’ın Bilgeliğin Yedi Sütunu eserinde dile getirdiği gibi, “Kıvılcım olmadan yangın beklemekten” farksızdır.
Türkler’in şanlı tarihi
Halbuki biz Türkler için savaş, sadece bir mücadele değil, aynı zamanda bir onur meselesidir. Çanakkale’de kanla savunduğumuz topraklar, Kurtuluş Savaşı’nda yeniden kazandığımız bağımsızlığımız, tarihimizdeki direnişin en güçlü örnekleri. Şimdi Suriye’ye bakıyoruz: Halep, Hama, Humus kağıttan kaleler gibi düşmüş, Şam direnişi bile olmamış. Muhalifler, yürüye yürüye şehri teslim almış. Tüm bunlar olurken Esad rejimi, bir haftadır “Geri çekiliyoruz ama savaşıyoruz” diye klişe açıklamalarla tiyatro sahneledi.
CESARETİ OLMAYAN ADAM
Babası Hafız Esad gibi ülkeyi Demir Yumruk’la yöneten oğul Esad devrilen heykeller ve sessiz çekilmelerle dolu bir kaosun içinde yitip gitti. Müttefiklerin birer birer sahneyi terk ettiği bir dönemde, Esad’ın yalnızlığı daha da belirgin hale geldi. İran, komutanlarını tahliye etti, Rusya’nın desteği ‘sınırlı’ açıklamalarda kaldı. Sonunda Esad, “Ne savaşta ne barışta” bir trajedinin içinde sahneden çekildi. Savaşacak cesareti bile yoktu.
Kahramanlık olmadan zafer kazanılamaz. Suriye’nin bugünkü durumu, bunu trajik bir şekilde bir kez daha hatırlatıyor. Arap dünyası, savaş ve zafer kavramlarının içini yeterince dolduramadı. Şam’daki bu çöküş, Shakespeare’in V. Henry eserindeki sözleri akıllara getiriyor: “Dünyanın bütün krallıkları bir gün düşer.” Ancak mesele, düşmekten önce direnmeyi bilmekte yatıyor.
Moskova’nın Saygon’u
Rusya, Şam’daki vatandaşlarının tahliye edilmesini istedi. Bunu duyanlar “Neden böyle bir şey yapsınlar ki?” diye düşünebilir. Ancak, Kremlin’in Orta Doğu’daki pozisyonlarını korumaktansa, ‘hayatta kalma moduna’ geçtiğini fark etmek zor değil. Bu, Moskova’nın Orta Doğu’da bir tür ‘Saygon Anı’ yaşamak üzere olduğuna dair en güçlü işaretlerden biri olabilir.
Saygon 30 Nisan 1975’te düştü. ABD’liler böyle kaçtı.
Putin için Suriye, Rusya’nın uluslararası sahnede sergilediği bir güç gösterisiydi. Tartus ve Hmeymim üsleri, Kremlin’in sadece haritaya çivi çakma isteğini değil, aynı zamanda Akdeniz’den Afrika’ya uzanan bir etki alanı yaratma arzusunu temsil ediyordu. Ancak Ukrayna savaşının Kremlin’in askeri ve ekonomik kaynaklarını tükettiği bir dönemde, bu gösterişli taşlar satranç tahtasından birer birer düşmeye başladı.
2015’te Putin, Suriye’de Esad rejimini kurtarmıştı. O dönemde Kremlin, hava saldırıları ve Esad’ın yerel milislerine verdiği destekle “Bakın biz büyük güçüz” mesajını dünyaya vermeyi başarmıştı. Bugün ise bu ‘büyük güç’ iddiası yerini, İran’dan ithal edilen dronlar ve Kore’den gelen askerlerle ayakta kalmaya çalışan bir Rusya’ya bıraktı.
Suriye, Moskova için bir askeri üs olmanın ötesindeydi. Bu, aynı zamanda Sovyet dönemindeki Orta Doğu nüfuzunun yeniden dirilişi olarak lanse edilmişti. Ancak Putin’in modern çarlık hayalleri, Ukrayna’da yaşanan lojistik felaketler ve artan maliyetlerle adım adım çözüldü. Kremlin artık iki cephede savaşmanın ağır yükünü taşırken, Orta Doğu’daki prestiji de büyük ölçüde eridi.
Şimdi soru şu: Eğer Şam’daki varlıklarını kaybederlerse ne olacak? Bu, sadece Esad rejimi için değil, Putin’in küresel satranç tahtasındaki pozisyonu için de büyük bir darbe anlamına gelir. Suriye’deki bu gerileme, Rusya’nın küresel güç projeksiyonunu, ‘imparatorluk hayallerinden gerçekliğe’ hızlı bir şekilde geri getirebilir.
Özetle Putin’in Orta Doğu’daki macerası, tarihteki diğer ‘büyük güçlerin’ benzer maceralarını andırıyor. Biraz gösteriş, bolca masraf ve sonunda onur kırıcı bir çekilme. Amerika’nın Vietnam Saygon’dan çekilişini hatırlayın. Büyükelçiliğin çatısından kalkan içi tıka basa insan dolu helikopterler, ABD’nin küresel üstünlüğüne ciddi bir darbe vurmuştu.
Şimdi, Putin için Suriye, Moskova’nın Saygon’u olabilir. Tabii ki bu durumda kimsenin helikopterlerle kaçmasına gerek yok; yeterince İran yapımı dronu var.