Didem Balçın'ın başrollerinde oynadığı, Murat Şeker'in yönettiği 'Çakallarla Dans 2: Hastasıyız Dede' ile Zübeyr Şaşmaz'ın 'Açlığa Doymak' adlı filmleriyle dikkat çekiyor.

İki filmi birden aynı gün vizyona giren bir oyuncu olarak çok mutlu olmalısın...

Geride bıraktığımız yıl verimli geçti. Cemal Şan'ın çektiği 'Firar' dizisi başladı önce. Mayıs ayı sonunda 'Açlığa Doymak' filmini tamamladım. Ardından 'Çakallarla Dans 2: Hastasıyız Dede' filminin çekimleri başladı. Bu arada 'Islah Evi' adlı tiyatro oyunumuzla ilgili çalışmalarımızı sürdürdük, sonra da perde açtık.

2012 gerçekten de yoğun bir tempo yaşatmış Didem Balçın'a...

Bir film daha çektim. Cafer Özgül'ün yönettiği 'Göl Zamanı' adlı bir dönem filmi oldu bu. 2013 yılında da bu film vizyona girecek. 1930 – 40 ve 50'li yıllarda geçiyor. Onda da makyajla yaşlanma sahnelerim var. 2013'te festivallerde gösterilecek. Kısacası 2012 benim için muhteşem oldu. Üç film ve bir tiyatro oyunu...

İki filminin aynı gün vizyona girmesi bir oyuncu için avantaj mıdır dezavantaj mı?

Aslında hep dezavantaj olacak diye düşündüm ve “Ben mahvoldum” diyerek üzüldüm. Sonra “Sen deli misin, bir oyuncu için çok önemli bir olay bu” dediler. Şimdi gelen eleştirilere bakınca bunun bir avantaj olduğunu görüyorum. 'Çakallar'ın gişesi ilk hafta sonunda 500 bini buldu. 'Açlığa Doymak' biraz daha geriden gidiyor.
'Açlığa Doymak' ciddi mesajları olan bir film. 'Çakallar' ise komedi. Sanırım insanlar, bu ağır hayat şartlarında, zaten ayda bir ya da iki kez sinemaya gitme imkanı olduğu için “Bari yüzüm gülsün” diyerek komedi filmini tercih ediyor.

Seyirci “Çakallarla Dans 2: Hastasıyız Dede' filminin nelerini sevdi, tuttu, alkışladı?

'Çakallar'ın ilk filmi vizyona girdikten sonra istenilen gişeyi yapamadı, izlenmedi. 200 bin civarı bir seyircisi oldu, bu da yapımcıyı ancak ekonomik olarak kurtaracak bir başarıydı. Film vizyondan kalktı, aradan bir iki ay geçti, baktık ki film halk arasında ilgi görmeye başladı. Beni sokakta görenler 'Fatma' diye sesleniyorlardı. İnternet ortamında üç milyon tıklanan bir film olunca, ikincisinin çekilmesine karar verildi. Şimdi üçüncüsü de çekilecek mutlaka. Çakallar bu defa yurtdışına gidecek, film orada çekilecek. Ancak neresi olacağı şimdilik gizli tutuluyor.

Filmdeki Fatma nasıl bir tip, anlatır mısın?

Bana göre herkesin içinde bir Fatma var. Ancak Fatma başlıbaşına farklı bir karakter. Kocasına çok aşık, ama paraya çok düşkün, deli dolu, içi dışı bir, biraz patavatsız bir kadın. Öyle pek sevilecek bir karakter olmamasına rağmen insanlar çok sevdi Fatma'yı.

Setin çok neşeli olduğu ve filmi gülme krizlerine girerek çektiğiniz doğru mu?

Doğru, gülerek ve eğlenerek çektik filmi. Hele benim İlker'le bir karşılaşma ve birbirimize koşma sahnemiz var ki, o sahnede hepimiz gülmekten koptuk. Orada 'Issız Adam'daki karşılaşma sahnesini hicvediyorduk.

Bir de sevişme sahnesi vardı!

Evet, sinema tarihinde bir ilktir o sevişme sahnesi. İçinde cinselliğin olmadığı sevişmeydi. O sahneyi çekerken de çok güldük.

Kısacası 'Çakallar'a gidenler Fatma'ya gülüyor. Ama aynı gün 'Açlığa Doymak' filmine gidenler de oradaki Burcu karakterine üzülüyor, ağlıyor... Burcu, Didem Balçın'ın da yüreğini burktu mu?

Burcu, benim de yüreğimi çok burktu, beni üzdü. Burcu'yla karşılaştığım dönem, benim hayatımın da Burcu'ya en yakın olduğu dönemdi. Çünkü, ben de Burcu gibi sevgilimden ayrılmıştım. Bu arada her kadının Burcu olduğu bir dönem vardır hayatında. Kendini özgüvensiz hissettiği, güzelleşerek tekrar kendini varedebileceğini düşündüğü bir dönemdir bu. Ne var ki Burcu'nunki çok uzun sürüyor, çıkışı da olmayan bir dönem. Ben güzelliğin sürekli ön planda olamayacağını bildiğim için Burcu durumundan kolay sıyrıldım. Çünkü insanı güzel gösteren içindeki enerjidir, fiziksel yapısı değil. Burcu bunu anlayamamış birisi.

Toplumumuzda Burcular'ın sayısı çok mu?

Evet, Türkiye'de çok Burcu var. Ayrıca kadınların yapısı da böyle. Birisinin “Saçın ne güzel olmuş, hırkan ne güzel” demesi bile bizim birkaç saatimizin iyi geçmesini sağlıyor. Burcu olmaya çalışırken üç dört kilo ben aldım, 10 – 15 kilo da makyajla yüklendi bana. Sandım ki Burcu'yu özgüvensiz yapan aşırı kiloları. Sonradan öğrendim ki, kiloların özgüvensizliğiyle ilgisi yok. Burcu, o kiloları gözünde çok büyütüyor ve kurtuluş olarak sadece o kiloları vermeyi düşünüyor. Onu özgüvensiz yapan kendine yalan söylemesi. Burcu çok da yalnız, annesi babası yok, sağlam bir dostu yok. Ben de iyi bir Burcu olmak için o süreç içinde kendimi yalnızlaştırdım, inzivaya çekildim. Film vizyona girince Burcu'nun hali bana çok dokundu, rahatsız etti. Zaten film sert bir film.



Kadınların doğasında vardır, hepsi güzel görünmek ister, çekici olmak ister. Ama bu filmde Didem Balçın çirkin olmaktan korkmuyor, doğru mu?

Bana göre oyuncunun güzel olmak gibi bir şansı olamaz. Rol neyi gerektiriyorsa o olunur. Burcu karakterinde de fazla kiloları tadını çıkara çıkara vücuduma koydum ve severek oynadım. Bazı dostlarım “Fazla kilolar bile sana yakışmış” dediler.

Filmden sonra fazla kilolarından ve Burcu'dan çabuk kurtulabildin mi?

Çekimler bittikten sonra uzun süre Burcu'nun etkisinden kurtulamadım. Oyunculuk için önemli bir roldür Burcu. Ona titizlendiğim kadar Fatma'ya titizlenmedim. 'Çakallar'da sinerji var, ekip başarısı var. 'Açlığa Doymak'ta ise herkes yalnız.

Türkiye'de Fatmalar mı daha çok, Burcular mı?

Ne yazık ki bu ülkede Burcular çoğunlukta. Keşke Fatmalar çok olsaydı.



Fatma veya Burcu bir yana Türk kadını uğradığı şiddeti çoğu kez unutuyor ve estetiğin peşinde, kilo vermenin uğraşı içinde oluyor... Onlara ne tavsiye edersin?

Türkiye'de kadına şiddet çok önemli bir sorun. Geçen hafta televizyondaki bir açık oturumu izledim ve dehşete kapıldım. Oradaki bir kişi gülerek, erkeklerin stres atmak için para ödeyip karşılığında kadın dövdüğünü söylüyordu. Bana göre şiddeti savunan bir söylemdi bu ve RTÜK asıl bunlara müdahele etmeli. Hep kırsal kesim deniliyor ama kentteki kadın da şiddete hedef oluyor ve onun durumu daha travmatik. Kırsal kesim kadını “Kocamdır, sever de döver de” deyip geçiştirebiliyor. Oysa kentteki kadın bunu kabullenemiyor ve saklamaya çalışıyor.

Didem Balçın bugüne kadar hiç şiddete uğradı mı?

Hayır, bugüne kadar hiçbir erkeğin kaba kuvvetine hedef olmadım. Bir erkek beni dövmeye kalksa, gözüm döner ve onu öldürürüm, elimi kana bularım. İnsan bir kere ölür ve bir erkek bana ancak bir kere vurabilir, ikinci şansı asla olamaz!

Biz dönelim tiyatroya... Bir de tiyatro oyunun var, 'Islah Evi'... Marion adlı evli bir kadın rolündesin... Bir gerilim komedisi olan bu oyunda Didem Balçın'ın öpüşme sahneleri çok konuşuldu.

Çok keyif aldığım bir oyun. Birileri bunu 'Rekor sayıda öpüşmeli oyun' olarak lanse etti. Oysa ilgisi yok. Etki yaratacak öpüşmeler yok ki oyunda. Öpüşme bölümü en komik bölüm oldu.



Filmdeki sevişme sahnesi komik, tiyatrodaki öpüşme sahnesi komik...

(Gülüyor) Benim sevişmelerim ve öpüşmelerim çok komik oluyor demek ki.

Dizi ya da filmde mi öpüşmek daha zor, tiyatro sahnesinde mi?

Bana göre dizi ya da filmde öpüşmek, tiyatrodan daha zordur. Çünkü kamera önündeyken o sahne tekrarlanır ve defalarca öpüşmüş olursun.

Oynamak istediğin bir karakter var mı?

İşveli cilveli rollerde oynuyorum ama hedefimde bir korku filmi var. İnsanları korkutmak istiyorum (gülüyor)

2004'te Ankara'dan geldi Didem Balçın ve İstanbul'a alışması zaman aldı mı?

Sekiz yıldır İstanbul'dayım. Önceleri alışmakta zorlandım ama İstanbul hayatı öğretiyor insana.

Didem Balçın oyunculuğa çok küçük yaşta başladı değil mi?

Ankara Radyosu Çocuk Saati'ne başladığımda altı yaşındaydım. Hep oyunculuğu düşündüm, her zaman oyunculukla ilgili mücadele verdim. Annem Nur Balçın, 1975 Türkiye Güzeli'dir. Bir güzellik yarışmasına girmek aklımın ucundan bile geçmedi benim. Annem ve babam her zaman “Yavaş ol kızım, adım adım ilerle” dediler. Ancak ben evde oturup dizi film teklifi bekleyerek oyunculuğun yapılacağına inanmıyorum. Bu nedenle de sunuculuk yaptım, seslendirme yaptım, şirket açtım, diksiyon ve drama dersleri verdim... Mesleğimle ilgili üretmeyi seviyorum. Oyunculuk, dizi filmlerde rol almak ve oralardan büyük paralar kazanmak gibi görülüyor. Bazıları da para almadan bile dizilerde görünmeyi gönüllü olarak arzu ediyor.

Ekrana isimlerini bile hatırlayamadığımız sayıda diziler geliyor, çoğu eleniyor ve reytingi düşük gerekçesiyle de yayından kalkıyor. Bu son derece acımasız bir sistem değil mi?

Ekranda acımasız bir sistem var. Bir yığın dizi yayından kalkıyor ve oyuncular dışındaki teknik ekip çok zor durumlarda kalıyor. Benim de başıma geldi, bir dizim üç bölüm sonra yayından kaldırıldı ve günlerce evden dışarı çıkmadım, matem tuttum. Dizi oyuncularının para garantisi yok. Bu nedenle hemen hepsi taksitli alışveriş yapamıyorlar. Dört yıl önce oynadığım bir diziden hala paramı alamadığımı da söylemek isterim. Hangi diziden olduğunu söylemek istemiyorum. Haftalarca İstanbul dışında çalıştık, onca emek, onca mesai ve sonunda param verilmedi. Paramı istemeye utanıyorum artık.

Reytingleri düşük olan dizileri yayından kaldırıyorlar tabii. Ancak reytingi tavan yapan 'Muhteşem Yüzyıl'ın da haziran ayında ekrana veda edeceği söyleniyor. Neden olarak da Başbakan'ın yaptığı açıklama gösteriliyor... Bunu nasıl yorumluyorsun?

'Muhteşem Yüzyıl' dizisi bana göre yayından kaldırılmayacak. Kaldırılacak olsa bir hafta sonra kaldırılırdı. Buna kimse de engel olmazdı.

Başbakan “Yargıyı göreve çağırıyorum” dedi, daha nasıl engel olunsun ki!

Ben inanmak istemiyorum. Ayrıca Başbakan eğer 'Muhteşem Yüzyıl' gibi dev bir prodüksiyona müdahale ediyorsa, ekrandaki diğer bazı dizilere de müdahale etmesi gerekir. 'Muhteşem Yüzyıl' belgesel değil ve insanlara tarih dersi vermiyor. İnsanlar her hafta 'Hürrem acaba nasıl bir entrika çevirecek?', 'İbrahim, Hatice'yi nasıl kandıracak?', 'Süleyman kime kızacak?' diye oturuyor televizyon karşısına.

Siyasete girmeyi hiç düşündün mü?

Yok, siyaseti hiç düşünmedim.

Siyaseti düşünmedin ama “O benim için okul oldu” dediğin Levent Kırca ekibinde yer aldın.

Levent Kırca muhteşem bir oyuncu. Siyasi hicivleri süper. Onu her zaman alkışlıyorum.