Önceki akşam İsrail’in Gazze’de vurduğu hastane ve akabinde yüzlerce sivilin hayatını kaybetmesi üzerinde “hegemonik güçlerin elinde bulunan medya gücünün” hayata geçtiğine bir kez daha tanık olduk. Neymiş; “İsrail değil İslami Cihad Örgütü hastaneyi vurdu”, “Hamas’ın füzesi yarım kaldı ve hastaneye düştü” gibi açıklamaları duyduk, okuduk! Hatta... Dün, ABD Başkanı ile Netenyahu’nun kucaklaşma fotoğrafı sonrası Biden’ın “Hastaneyi diğer taraf vurdu” cümlesi “medya gücünü” bir kez daha hatırlattı bize.
Oysa İsrail, 7 Ekim’de Hamas’ın saldırısıyla başlayan (ki 1948’den bu yana İsrail’in savaş suçu sayılabilecek saldırılarını unutmadan) ve sivilleri de hedef alan bombardımanlarında şu açıklamayı yapmıştı: “Hastaneyi boşaltın, vuracağız. (13 Ekim 2023)”
Sanki bu açıklamayı yapan İsrail Ordusu değildi ve Nem York Times, hastane bombalandıktan sonra üç kez manşet değiştirmek zorunda kalmadı! ABD’nin etkin gazetesi ilk haberinde İsrail’in hastaneyi hedef aldığını yazdı sonrasında da bu cümleyi çıkarttı. Ki Dünya Sağlık Örgütü, hastaneye yapılan saldırının “ölçekte benzeri görülmemiş” olduğunu söyledi. Salı günü erken saatlerde Gazze’deki sağlık tesislerine 115 saldırı gerçekleştiğini ve hastanelerin çoğunun çalışmadığını söyledi.
İsrail daha önce de hastane vurdu
Dünya biliyor; İsrail daha önce de hastane hedef almıştı.
Örneğin...
21 Temmuz 2014. Uluslararası Kızıl Haç Komitesi, Gazze’deki El Aksa Hastanesi’nin bombalamasını kınadı.
23 Temmuz 2014. İsrail, Vefa Hastanesi’ni vurdu. Hastanenin Müdür Yardımcısı Eymen Anber, İsrail ordusunun Gazze Şeridi’nde yaşlılar için rehabilitasyon merkezi olarak kullanılan Vefa Hastanesi’ni 5’inci kez hedef aldığını söyledi.
27 Ekim 2018. İsrail, Gazze Şeridi’nden sınırın kendi taraflarına roket atıldığı gerekçesiyle Gazze’de bazı noktalara hava saldırısı başlattı. Saldırıda Gazze’nin kuzeyindeki Endonezya Hastanesi’nde hasar meydana geldi.
14 Ekim 2023. Gazze Şeridi’ndeki Ürdün sahra hastanesinin, İsrail’in saldırıları ve buraya giden yolların kesilmesi nedeniyle hizmet dışı kaldığı belirtildi.
Bu örnekleri çoğaltabiliriz. Unutulmaması gerekense “hegemonik güçlerin elinde bulundurduğu medya gücüne” karşı “bağımsız medyanın” harekete geçmesi gerektiği.
Örneğin...
Hamas’ın sivillere yaptığı ve kabul edilemez saldırının arka planına bakalım. Batı medyasında 7 Ekim öncesinde yer alan bilgiler bunlar:
“2023’ün ilk dokuz ayı, neredeyse her gün İsrail saldırıları da dahil olmak üzere Batı Şeria’da istikrarlı bir çatışma eğilimi ile karakterize edildi. İsrail, Haziran 2023’te beş bin yeni yerleşimci evini onayladı. Bunlar, Filistin topraklarındaki diğer yerleşimlerle birlikte, uzmanlar ve hükümetlerarası kurumlar tarafından uluslararası hukuka göre yasa dışı olarak değerlendiriliyor.
“İsrail ordusu ayrıca Mescid-i Aksa’ya bir günde iki kez baskın yapmak, Ramallah operasyonunda otuz beş kişiyi yaralamak ve Cenin mülteci kampına helikopterden füze fırlatmak da dahil olmak üzere operasyonlarını artırdı.
“Mayıs ayında İsrail, Hamas ve İsrail güçlerinin yaklaşık iki bin füze saldırısıyla Gazzeli militanlarla beş gün boyunca savaştı. Ardından temmuz ayında İsrail yaklaşık iki bin asker konuşlandırdı ve Batı Şeria’daki Cenin mülteci kampına geniş çaplı bir baskın düzenleyerek insansız hava aracı saldırıları düzenledi, on iki Filistinliyi öldürdü ve ellisini yaraladı. Operasyonda bir askerini kaybeden İsrail, ölenlerin tamamının militan olduğunu iddia etti.
“İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu geri çekilirken, saldırının “tek seferlik” bir olay olmadığını söyledi; İsrail, kampın Cenin Tugayları ve diğer militan gruplar için güvenli bir sığınak olarak hizmet vermesini engellemeyi amaçlıyor.”
Bugün gelinen noktada devletlerini yönetenler “İsrail’in yanında” olabilir ancak halklar Filistin’in yanında. Bugün yaşanan İsrail-Hamas savaşı değil mesele 1948’den bu yana işgalci olan “hırsızın” kim olduğunun net olarak ortaya konulması.