Tepede yakan bir güneş, Şanlıurfa’nın tozlu patika yollarında, 24 yaşında gencecik bir öğretmen ile tanışmak için Küçük Yıldız Köyü’ne gidiyoruz... Ayşe Gizem Gülleç, Türkiye’deki binlerce köy öğretmeninden sadece biri. İstanbul’da doğmuş, en büyük hayali olan öğretmenlik eğitimini Ankara Hacettepe Üniversitesi Eğitim Fakültesi’nde tamamlamış. Bir yıl bekledikten sonra, ataması Küçük Yıldız Köyü’ne çıktığında, ilk olarak haritaya bakmış! Ama köyü bulamamış. Haritada bile olmayan bir köye atanan Ayşe Gizem öğretmenin hikayesi işte böyle başlamış. Devamını ise kendisi anlatıyor...
Öğrenciler 24 yaşındaki Ayşe Gizem Gülleç’i çok seviyor.
  - Gizemcim, nasıl başladı öğretmenlik yolculuğun? Ailemin tek kızıyım. Hep öğretmen olmak istedim. Ama Küçük Yıldız Köyü’ne geldiğimde, hayatımda hiç yaşamadığım gerçeklerle karşılaştım. Ben kentte büyüdüm, annem Nermin ev hanımı, babam Mehmet tekstilde çalışıyordu. Ne tezek görmüştüm, ne soba... Bomboş büyük bir arazinin üzerinde tek başına duran tek göz bir okul... Bu ıssızlık çok korkuttu beni önce, 4 yıl burada nasıl geçecek diye düşündüm. Ama sonra tam da hayalini kurduğum şey oldu; ben çocuklara dokundukça, onlar da bana güvendikçe aramızda çok güçlü ve derin bir bağ oluştu... Şimdi nasıl gideceğim buradan diye düşünüyorum.
‘BURADA ÇOK MUTLUYUM’
Öğrencilerine bir abla, anne gibi yaklaşan Ayşe Gizem Gülleç, “Burada çok mutluyum” dedi.
TUVALET DE TEMİZLİYORUM - İlk günler nasıl geçti? Zordu. Çok yetersizliklerimiz vardı, öğrenme materyallerimiz zaten eksik, bir de fiziki koşullar... Tek bir lambamız yanmadığında ağladığım günler yaşadım. Köyde öğretmenlik yapıyorsanız, sadece öğretmen değilsiniz, her şey sizsiniz! Temizlik görevlisi, aşçı, elektrikçi, müdür, doktor, abla, kardeş, anne, baba, her şey... Burada öğrencilerim için her gün bir kapıyı çalmayı öğrendim. Milli Eğitim’e nasıl talep mektubu yazılır, soba nasıl kurulur, koyun nasıl sağılır, harç karıp sıva nasıl yapılır... Hepsini! Tuvaletleri de temizliyorum, tesisat tamiratı da yapıyorum. - Kaç öğrencin var? 55 öğrencim var. Her sınıfı aynı anda okutuyorum, 2’li eğitim yapıyoruz. Sabah 1 ve 2’ler, öğleden sonra büyükler. Köy aslında 120 hane, yani çok daha fazla çocuğumuz var. Ama hem okulumuz yetersiz, hem de çocuklar gelmek istemiyor.
OKUL PIRIL PIRIL OLDU MEB’in koordinasyonuyla okulun içi dışı yenilendi. Okulun bahçesine basketbol potaları yerleştirildi.
Neyi başarmak istiyorsun ? Tabi ki elimde olsa her çocuğa eğitimde fırsat eşitliği verebilmek isterdim. Ama biliyorum, bu mümkün değil ne yazık ki.. Hiç değilse içlerindeki gücü bilseler, neleri başarabileceklerini görseler, bölgesel tabuları yıkabilseler... bu bile yeter. Ben çocukların beni sevmelerini seviyorum. 15 yıl sonra beni “böyle bir öğretmenimiz vardı” diye hatırlasınlar istiyorum. Köy halkı da bana güveniyor artık, ilk günler uzak duruyorlardı, şimdi bazen “muhtar” bazen “komutan” diye hitap ediyorlar bana ! Görev sürem bittiğinde belki buradan gitmiş olacağım, ama inanın yine bir köy okuluna atanmak isterim. O kadar çok şeyi değiştirebilirsiniz ki köy okullarında. Meslektaşlarıma da şunu söyleyeyim; korkmayın. Öğrenmeye açık olun, köyde o kadar çok şey öğreniyor ki insan. Duvarlarınızı yıkın, önyargıları bırakın. Çok gerçek ve içten, bambaşka bir dünya ile karşılaşacaksınız. “EĞİTİMİN SİGORTASI : ÖĞRETMENLERİMİZ” Milli Eğitim Bakanlığı, Türk Eğitim Derneği’nin fikri ve Zurich Sigorta’nın katkılarıyla ‘Eğitimin Sigortası : Öğretmenlerimiz’ başlıklı bir proje yürütüyor. Öğretmenler hem bölgeye ve köy koşullarına uyum için eğitimler alıyorlar, hem de öğrencilerine daha faydalı olmak adına materyaller ve etkinliklerle destekleniyorlar. Yapılan araştırmalar özellikle köy öğretmenlerinin ilk aylarda büyük travma yaşadıklarını ve verimlerinin düştüğünü göstermiş. Bu proje kapsamında öğretmenler önce Ankara’da 5 günlük bir kamp geçiriyorlar, kişisel gelişime yönelik seanslar yapıyorlar. Bu psikolojik destek görev süreleri boyunca devam ediyor. Ardından düzenli aralıklarla seminer ve toplantılara çağırılıyor, okul süreçlerinde de materyallerle destekleniyorlar. Milli Eğitim Bakanlığı’nın koordinasyonunda Zurich Sigorta ve Türk Eğitim Derneği şu ana dek 7 okulda 50 öğretmene dokunmuş. Batman’da, Gaziantep’te, Siirt’te, Şanlıurfa’da 10, Diyarbakır’da 7, Kastamonu’da 1 kadın köy öğretmeni bu programa dahil olmuş. Kasım ayı içinde 50 kadın köy öğretmeni İzmir’de buluşup, mesleki gelişim eğitimi alacaklar. Ocak ayında da sosyal girişimcilik ve liderlik eğitimi yapılacak. Bu kapsamda, 2023 yılı sonuna kadar 1000 kadın köy öğretmenine ulaşılması hedefleniyor. BU PROJE İLE KÜÇÜK YILDIZ OKULUNDA NE DEĞİŞTİ ? Okul binasının iç boyası - dış cephesi ve çatısı tamamen yenilendi. Dış duvarlar elden geçirildi ve renklendirildi. Okul bahçesine ağaçlandırılma çalışması yapıldı. Tuvaletler baştan sona yenilendi ve su deposu değiştirildi. Okul bahçesinin bir bölümüne beton döküldü ve okul girişine taş döşendi. Böylece kışın çamur sorunun ortadan kalktı. Basketbol potaları ve voleybol direklerinin fileleri temin edildi ve boyandı. Bayrak direği ve bayrak yenilendi. Her bir öğrenciye özel kırtasiye malzemeleri temin edildi. Yaş gruplarına uygun etkinlik kutuları, zeka oyunları ve oyuncaklar verildi. Sınıf içi pano, harita, küre, vücudumuz, mevsimler, yazı ve matematik panoları temin edildi. Her bir öğrenciye mevsimlere uygun yazlık ve kışlık olarak 3 parça kıyafet sağlandı. “BURASI CEHENNEMDİR...” Küçük Yıldız Köyü’ne yaptığımız kısa ziyaretten hayatım boyunca unutmayacağım iki olay var. Vali’yi beklerken köyde bir yürüyüş yaptım. O sırada 15 yaşlarında bir erkek çocuk yanıma yaklaştı, adı Halit’miş, “hoşgeldin abla” dedi “beğendin mi burayı ?” “Beğendim... ya sen, seviyor musun köyü ?” “Abla, burası cehennemdir, burada doğarsın, sonra da hiç çıkamazsın...” “Çıkmanın tek bir yolu var, biliyorsun...” “Biliyorum abla, okumaktır. Ama babamla amcam göndermiyor beni okula, pamuk tarlasında çalışacak insan lazımmış...” Aklımda Halit’in bu cümlesi okul bahçesine geri döndüğümde ise kız öğrencilerden birinin “İstanbullu misafirler”den biriyle şu sohbetine tanık oldum. “Ne kadar güzel bir kızsın sen, canım benim, gel seni İstanbul’a götüreyim... ama annen kızar bize...” “Yooo, hiç kızmaz, annem beni sevmez ki... “ Evlatlarına sevgi bile veremeyecek yaşta anne olan 10 çocuklu kadınlar ve tarlada çalışmak zorunda olan erkek çocuklar... İşte Türkiye’nin gerçeği. Ne dersiniz, köy öğretmenleri bu gerçeği de değiştirebilir mi ?