Muhasebe, hesaptan gelir. Muhasebe, başındaki “mu”dan anlaşıldığı üzere bir değil “iki” tarafı olan bir oyundur. Münakaşa, münazara, muhabbet, mukabele, mübadele, muhabere, muharebe, müzayede, münakasa vb, kelimeler de hep iki tarafı olan oyunları anlatır. Bu bakımdan muhasebe; saymak, hesaplamak veya hesaba katmak anlamlarına gelen İngilizce “accounting”den daha kapsamlıdır. Çünkü her muhasebe işleminin, biri “borç/zimmet” diğeri “alacak/matlup” olmak üzere iki tarafı vardır. Muzaaf (çift girişli/ double entry) muhasebe insan zekasının muhteşem icatlarından biridir. Bunu da İtalyan matematikçi Rahip Luca Pacioli’ye borçluyuz. İktisatçıların muhasebeci olmaları gerekmez. Ama medyada makalesi yayınlanacak veya sohbeti dinlenecek noktaya gelmiş her iktisatçı (mektepli veya alaylı fark etmez) ele aldığı olayın “muhasebesini” yapmalı yani onun iki tarafını da ele almalıdır. Ekonomik hayat “mübadele/takas”tan doğmuştur. Mübadele de iki oyuncu vardır.
ALAN İÇİN GELİR OLMAYAN FAİZ, VEREN İÇİN GİDER OLAMAZ
Geçen perşembe, koca bir karadelik olan yani milletinin yarattığı katma değerin (GSYH) bir kısmını yutan yeni havalimanı (IGA)’nın propagandası için yaptırılmış yanıltıcı bir hesabı eleştirmiştim. Yeşilköy’de “imar rantı yaratma” niyetiyle girişilen bu fuzuli yatırımın, milletimize yüklediği ek külfetin ve fırsat maliyetinin, tekel olması hasebiyle yarattığı katma değerden çok daha büyük olduğunu söylemiştim. Bugün ise, 23 Eylül 2021’de “Nas” ile başlayıp “devalüasyon-enflasyon” sarmalına yol açan “nominal faizi reel sanma” hatasının güncel muhasebesini yapacağım. SORU: İnmiş haliyle Türkiye’de enflasyon %50, yıllık ortalama olarak da %64 ise;
1. Vadeli veya vadesiz TL birikimine son bir yılda ortalama olarak net %64 veya bir yıllık vadeli tevdiatına net %50’den fazla faiz alan var mı?
2. Hazine, çıkardığı iç borç senetlerine bu oranlarda faiz ödedi mi?
Eğer cevap hayırsa ki öyledir; Türkiye’de kimse reel faiz geliri elde etmemiş demektir. Yani kişilerin tasarruflarının anaparası, aldıkları faize (?) rağmen küçülmektedir. Eğer faiz alanlar (mevduat veya tahvillerinden) reel/gerçek gelir elde etmemişse, devlet de reel/gerçek faiz ödemiş olamaz. Aksine devlet, tasarruf sahiplerine “eksi faiz” vererek onlardan “varlık vergisi” tahsil etmiştir. Kıssadan hisse: Hazine’nin faiz gideri yoktur. Üstelik ilave vergi geliri vardır. Bütçe tahlili yapanların devletin “bütçe açığını” buna göre hesaplamaları gerekir.
KAMUSAL KARADELİK: SGK
Halkımız, kendi çıkarına hizmet etmesi şartıyla, iktidar veya muhalefet sözcülerinin ve yandaş gazetecilerin yalan (bilerek yanlış, tek yanlı veya eksik bilgi vererek) söylenmesini seviyor sanıyorum. “Orta gelir tuzağı bu sevgidir işte.” Son genel seçimlerden önce muhalefetin bastırmasıyla “emeklilikte yaşa takılanlar” bu engeli aştı. Daha önce de 1969, 1976 ve 1991 yıllarında Başbakan Süleyman Demirel “emekliliği kolaylaştırarak” üç kez sosyal güvenlik sisteminin aktüerya hesaplarının canına okumuştu. EYT de buna tüy dikti. Gerek hesap adamı yüksek mühendis Demirel, gerek hesap uzmanı Kılıçdaroğlu, bu değişikleri “emekçileri korumak” onların milli gelirden aldığı payı artırmak için yapmış veya önermiştir. Netice ortada: SGK’ın açıklarını kapamak için bütçeden devasa transferler yapılmasına rağmen emeklilerimiz, değil emekleme adeta yerlerde sürünür hale gelmiştir.
SON SÖZ: Muhasebe, hesap değil, iktisadi muhakemedir.