San Francisco’da yeni bir kuşak var.

Mottosu içki yok, uyku yok, eğlence yok. Hedef 10 yılda 10 milyar dolarlık şirket kurmak.

Ben değil, The Wall Street Journal gazetesi söylüyor. Gazeteye göre San Francisco sokaklarında artık ne kahve zincirleri ne de gece kulüpleri konuşuluyor. Bütün sohbetler ofislerin loş ışığında dönüyor.

Gecesini gündüzüne katmış bu genç girişimciler, hayatlarını tek bir ‘kutunun’ içinde geçiriyor.  

★★★

Gündüzleri ofis, gece karanlık perdelerle ayrılmış kabin (pod) yataklar... Bildiğiniz tren kompartımanı gibi yan yana dizili ve üstüne perde çekince karanlık olan yataklar.

Bu gençler eski ofis binalarında 20 kişi birlikte yaşamak için kişi başı ayda 700 dolar ödüyor. Perdeleri çekip gün ağarana kadar kod yazıyorlar, sabah olduğunda tek öğünlük siparişiyle günü idare ediyorlar. Yemek yemek, kahve içmek, gezmek onlar için zaman kaybı. Biri röportajda, “Neden bara gideyim ki, şirket kurmak varken...” diyor. Eğlence, dinlenme, tatil, lügatten silinmiş... 

Genelde 9-9-6 esasına göre çalışıyorlar. Haftada 6 gün, sabah 9’dan akşam 9’a kadar. Cumartesi ve pazar günleri ise yarım gün. Kimi üç hafta boyunca 92 saatlik mesaileri arka arkaya sürdürüyor. Bu da günde ortalama 13-14 saat demek. Harvard’ın araştırmasına göre start-up yöneticilerinin yarıdan fazlası gecede 6 saatten az uyuyor. Çoğu günlerini kahve ve enerji içecekleriyle döndürmeye çalışıyor. 

★★★

Yemek alışkanlıkları da aynı hızın kurbanı. Uber Eats’ten sipariş vermek ya da marketten dondurulmuş gıda almak, mikrodalga veya mini fırında ısıtmak standart hâle gelmiş. Ocak yanmıyor. Tencere kaynamıyor. Kaynayan tek şey fişe takılı kettle. Mutfak sosyalleşmenin değil zaman kaybının sembolü...  

★★★

Bu kuşak, çocukken “The Social Network” filmiyle Facebook’un kuruluşunu izledi, iPhone’la büyüdü, kod yazmayı ergenlikte öğrendi. Şimdi hayallerini gerçekleştirmek için üniversite diplomalarını, mezuniyet törenlerini, tatilleri ve dost sohbetlerini geride bırakıyorlar.

Bir start-up şirketi kurucusu ‘işe en uygun çalışan profili’ni tarif ederken kısaltma kullanıyor. “PhD” (Doktora) diyor. “Poor, Hungry, Desperate.” Yani fakir, ve çaresiz olanı işe alıyor. Çünkü bu koşullarda gece gündüz çalışmaya, başka hiçbir hayat talep etmemeye gönüllü oluyorlar. 

Gençlerin kimi 23 yaşında Stanford’u bırakıp finansal altyapı şirketi kurmuş, kimi 25’inde Columbia’dan aldığı diplomasını çöpe atmış. Kimisi şirketin logosunu tenine dövme yaptırıyor, kimisi iş yerinde kullanılmak üzere çalışanlarına yatak hediye ediyor.

Ev-iş ayrımı yok, hafta içi-hafta sonu yok, tatil-hayat dengesi yok. Tek bir takvim var. Bir sonraki yatırım turu... Para bulmak, yatırımcı çekmek, şirketi milyon dolarlık yapmak bunların tek meşgalesi. 

★★★

Dünyanın en güzel şehri San Francisco artık “Zeki uyumsuzların şehri” olmuş.

Golden Gate Park manzaralı bisiklet sürmek yerine aynı parkta başka bir start-up’çı ile “yatırım konuşması” yapıyorlar. Akşamüstü gün batımını izlemek yerine, 2 bin 500 kişinin katıldığı yüz yüze “Yapay Zekâ Girişim Okulu” etkinliğine katılıyorlar.  

Hafta sonları arkadaşlarla buluşmak yerine, bir yazılım maratonunda yeni ürün sunuyorlar. Hackathon denilen bu etkinliklerde yazılımcılar, tasarımcılar ve girişimciler 24-48 saat boyunca hiç durmadan yeni bir yazılım ya da prototip geliştiriyor. Mesela o buluşmalarda 408 sayfalık bir makine mühendisliği kitabı tek oturuşta okunabiliyor.

Tatil için çıktıkları seyahati bile yarıda kesip ‘yatırımcı maili’ne koşa koşa dönüyorlar. Kendi ifadeleriyle, “hayatın en eğlenceli hali şirket kurmak.” 

Birinin ifadesiyle; “Büyük bir şirkette programcı olabilirdim ama bu kulağa havalı gelmiyor. Müşteri destek yazılımı geliştirdim. 51 milyon dolarlık yatırım topladım. Onu üretiyorum!”  

(Parayı nereden buluyorlar? Mesela Airbnb gibi devlerin önünü açan girişimci kuluçka merkezi Y Combinator’den. 2005’ten bu yana 5 bin start-up şirketine toplam 800 milyar dolar yatırım yaptı. Sadece bu yılın yaz programına 20 bin başvuru aldı.) 

★★★

Bu hayat tarzına bakınca insanın aklına 2000’lerin dot-com gençliği geliyor. Amazon, PayPal çalışanlarının masaların altında uyuduğu günler.

O dönemden sonra teknoloji dünyası biraz gevşemişti. Bali’den çalışmak, Rio sahillerinden kod yazmak revaçtaydı. Ancak yapay zekâ furyasıyla bu gevşeklik bitti. 

Yeni kuşak, yeniden aşırıya kaçan, uykusuzluğu meziyet sayan, yalnızlığı kutsayan bir topluluk. Röportajda biri itiraf etmiş; “Her gece perdeyi kapatıp kabin yatağıma girince kendimi tabuta giriyor gibi hissediyorum.”  

O tabutun içinden çıkacak olan şey bir gün milyar dolarlık bir şirket mi, yoksa bir kuşağın kaybolmuş gençliği mi olacak, işte orası meçhul.