Toplumsal yaşamın özgün öğesi bireyler, insanlardır. Bedensel, düşünsel, ruhsal yapılarıyla oluşan kişilikleri, niteliklerinin somutlaşmasıdır. Yaşam biçimlerinde, ilişkilerinde, uğraş alanlarında, her konuda ve her zaman, yaradılışlarıyla aile içinden başlayıp, eğitim-öğretim evrelerinde edindiklerinin çizgisinde zamanlarını doldururlar. Amaçlarını gerçekleştirmek, elde etmek istediklerine ulaşmak için çabalarını sürdürürler. Her şey yalnız yapılmadığı için insanların birbirlerine gereksinimleri kaçınılmaz, hatta zorunludur. Karşılıklı sevgi, saygı ve güvenle oluşan bağın insanlık değerleri üzerine kurulması, her şeyin insan için olduğu, insanlığın öncelikle gözetilmesi gereği, başlıca koşul sayılmalıdır.

Ne var ki yaşam gerçekleri, özlenen, beklenen ve gerekenleri dışlayan olaylar ve oluşumlarla güç yitirdiğimizi göstermektedir. Bunun nedeni, insanlıkla bağdaşmayan, durumlar ve tutumlardır. İnsanlık sorunudur. Ahlak, vicdan, terbiye, kültür, sanat, spor, bilim, dostluk, anlayış, hoşgörü bir yana atılıp çıkar ve egemenlik kurma düşkünlüğüne ağırlık ve öncelik verilmektedir. Yalanlar, dolanlar, baskılar, tacizler, tecavüzler, sahtecilikler, saldırılar, yıkıp yıkmalar, yaralayıp öldürmeler, kapıp kaçmalar, ağız dalaşıyla başlayan kavgalar, sataşmalar, hırsızlıklar, rüşvet olayları, haksızlıklar, adaletsizlikler, yolsuzluklar her gün çirkinliklerle başımızı ağrıtmakta, yüreğimizi kanatmakta, sağlığımızı etkilemektedir.

Kısa tutmaya çalıştığımız bu sakıncalı durumların sorumluları, suçluları, içinde önemli katlarda, konumlarda bulunanlar, bilim insanları, analar, babalar, kardeşler, yakınlar bulunmaktadır. Öğretmenler, yöneticiler görülmektedir. Siyasal kesimde parti değiştiren, ağız değiştiren, kendi yerine verilenlere karşılık önce sövüp saydıklarına övgüler düzerek onların buyruklarına girip kuklaları ve maşaları kesilenleri de eklersek ne dununda olduğumuz daha iyi anlaşılır.

DEMOKRASİ NEDİR?

Türkiye’de 1946’da Demokrat Parti ile gündeme geldi sanılan demokrasi, Önderimiz ATATÜRK’ün Prof. Dr. Âfet İNAN’ın “Medenî Bilgiler” adlı kitabına eklenen el yazılı notlarının 53 yerinde geçmektedir. Kendilerini demokrat sanan popülist siyasetçiler, kuruluş döneminin tüm güçlüklerini yenerek cumhuriyeti özlenen yapısına kavuşturmak isteyen kurucularımızı suçlamışlardır. Son yılların, o yıllarda olmadıkları gibi 1950’den sonra doğan, çiğ siyasetçileri cumhuriyeti tümüyle karalamayı beceri saymışlardır. Günümüz sorunlarında bile beceriksizlikleri bocalamalarıyla ortaya çıkan yöneticiler ‘’ en büyük Türk devrimi’’ olarak nitelenen cumhuriyetin demokrasiyi amaçlayarak, onu gerçekleştirmek için kurulduğunu bilmezlikten gelmekte, cumhuriyet karşıtlarının oyunu almak için temel ilkelerde ödün verecek tutum ve davranışları, konuşmaları, eylemleri yeğlemektedirler.

Demokrasi, haklar ve özgürlükler düzeninin çok sesli korosu, orkestrasıdır. Her tür gözdağını, baskıyı, kişisel yönetim biçimlerini dışlayan, insanlığı her değerin üstünde tutan, devlet yapısını ulusal istençle oluşturan, hukuk temelinde işlem ve eylemlerle yaşamı aydınlatan siyasal bir güneştir. Devlet çalışmalarının “güçler ayrılığı” ilkesiyle birbirine saygılı, bağımsız yasama, yürütme ve yargı erkleriyle yürütülüp denetlendiği tam eşitlikçi yönetim düzenidir. Demokrasi için çok konuşma yapılmış, çok yazı yazılmış, çok uğraş verilmiştir. Değişik devlet biçimlerinde ( Başkanlık, yarı başkanlık, tek meclisli, çift meclisli vd.) yaşama geçişinde aykırılıklar olsa da kaynak, dayanak ve amaç yönüyle yukarıda özetle saydığımız nitelikleri taşımaktadır. Diktatörlüklerde, dinci düzenlerde demokrasiden söz edilemez. Siyasal akım olarak da ulusun- halkın mutluluğunu ilke edinen bir yaşam biçimidir.

DEMOKRASİYİ YAŞAMAK

Hakların ve özgürlüklerin hukuksal güvencelerle yaşam mutluluğu ve yaşam gücü olarak bireyleri seçkin kıldığı, yurttaşları tam eşitlikle kucaklayarak ulusal yapıyı güçlendirdiği, bilimin öncülüğü ve adaletin katkısıyla yarınlara her yönden daha iyi ulaşmayı amaçlayan demokrasinin bir erdem ve bir insanlık düzeni olduğu gerçeğinde birleşilmezse demokrasi yaşanamaz.

Diktayı, her tür kişisel ve sınıfsal egemenliği dışlayan, bağsız-koşulsuz ulusal egemenlik ve bunun yaşama geçiş düzeni olan bağımsız erkler ayrılığı olmazsa demokrasi olmaz.