İri iri konuşmayı artık bırakın buraları vurabilecek misiniz?
Suriye topraklarında operasyonlar başladı başlayacak deniyor.
Cumhurbaşkanı Erdoğan 4 gün önce “müjde verir gibi” konuştu ve “Operasyonlar birkaç güne başlayacak” dedi.
Sonraki gün de önceki gün de aynı konuşmaları tekrarladı.
Konuşmasının dozu her seferinde daha yüksekti.
Bölgede ne kadar terörist varsa hepsinin öldürüleceğini, toprağa gömüleceğini de söyledi.
Erdoğan özellikle “öldüreceğiz” dediğinde kalabalıkların heyecanı ve coşkusu görülmeye değerdi.
Ama gelin görün ki beşinci güne giriyoruz henüz operasyon yok.
Herkes Suriye topraklarına yönelik bir operasyon beklerken uçaklarımız Irak topraklarında operasyon yaptı.
Bize anlatılana göre çok sayıda teröristi öldürdük.
PKK’lılar inlerinde yakalandılar.
Ya asıl operasyon ne olacak?
Şimdi hepsini bir kenara bırakalım ve eldivensiz konuşalım biraz da.
Yandaş gazeteler adeta ajanlık yaparak nerelerin vurulacağını, PKK’nın hangi inlerinin temizleneceğini, tankların kaç noktadan Suriye’ye gireceğini, uçakların hangi hedeflere yöneleceğini ballandıra ballandıra anlatıyorlar.
Yandaş medyaya göre Amerika büyük korkuya kapıldı ve Türkiye’nin kararlı tavrı karşısında geri çekilmeye başladı. PKK ise bölgede yalnız başına kalıyor.
Ama gelin görün ki bölgeden gelen fotoğraflar bunu pek doğrulamıyor.
Sözcü ve bazı gazetelerle internet sitelerinde önceki gün ve dün yayınlanan fotoğraflarda açıkça görülüyor ki PYD’liler savaş hazırlığı için hendekler kazarken Amerikan askerleri de onlara gözcülük/koruyuculuk yapıyor.
Bu fotoğraflar MİT’in ya da istihbaratın başarılı çalışmaları ile çekilmemiş.
Bu fotoğraflar sınırda çekilmiş çünkü Türkiye’den bakıldığında bile görünecek kadar yakın yerler bunlar.
O halde iri iri konuşmaya “Amerika’yı da titrettik” gibi hamasi sözler söylemeye hiç gerek yok.
Sınırımızdan çıplak gözle görülen bu rezaleti vurabiliyor muyuz yoksa vuramıyor muyuz, onu söylesinler yeter.
Eğer gözümüzün önünde yaşanan bu kepazeliğe bir şey yapamıyorsak, bunun da nedeni açıklanmalıdır.
Her ne kadar Erdoğan “Hedefimiz Amerikalı askerler değil” dediyse de herhalde bu kadar içli dışlı hale gelinmesine de sessiz kalmayacaktır.
Özellikle yandaş medyanın gazı ile heyecanı doruğa çıkmış bu millet sınırımızın üç beş kilometre uzağındaki bu hain yapılanmanın tamamen imha edilmesini bekliyor.
Artık bu saatten sonra orada Amerikalı askerlerin olmasının hiçbir önemi yoktur.
Erdoğan Amerika’dan korkmadığını gösterecekse işte bu hedefleri vurmalıdır.
ŞAŞIRDIM
Bebek arabası olmadı, imzalı fotoğraf verelim
Ciddi maddi sıkıntı içinde olduğunu belirterek Cumhurbaşkanlığı’na bir e-posta gönderen bir baba, ikizleri olduğunu söylemiş ve “bebek arabası hediye edilip edilemeyeceğini” sormuş.
Cumhurbaşkanlığı Halkla İlişkiler Başkanlığı’ndan kendisine aynen şu cevap gelmiş;
“Sayın Z.G
Başvuru numaranız 1824...
Cumhurbaşkanlığı’na elektronik posta yoluyla ilettiğiniz dilekçeniz alınmıştır. Hediye talebinize maalesef olumlu yanıt verememekteyiz. Ancak arzu etmeniz halinde sizlere Sayın Cumhurbaşkanımızın fotoğrafını ulaştırabileceğimizi belirtir bu vesileyle sağlık ve esenlikler dileriz.”
Bari büyükçe bir imzalı fotoğraf gönderin. İkizleri üzerine oturtur, iki ucuna da bir ip bağlayıp çekerek götürür.
MERAK ETTİĞİM ŞEYLER
Savaş mı yapıyoruz terörle mücadele mi?
Adını koymamız gerek.
Güneydoğu ve güney sınırlarımızda yaşanan şey nedir?
Bir terör örgütünün tehdidi altındayız ve buna karşı mücadele mi ediyoruz yoksa basbayağı bir savaşın içinde miyiz?
Devletin yönetimindeki etkili ve yetkili kişilerin söylemleri yaşananın bir savaş olduğu duygusu yaratıyor insanda.
Çünkü sürekli “ölümden ve öldürmekten” söz ediyorlar.
Cumhurbaşkanı hemen her gün kalabalıkların karşısına çıkıyor ve “bugün şu kadar teröristi öldürdük” diyor.
Ertesi gün “gömdüğümüz” teröristlerden söz ediyor.
İçişleri Bakanı “Bir tanesini bile sağ bırakmayacağız, hepsinin canını alacağız” diyor.
Öyle ki bir grup teröristin etrafının sarıldığını bile canlı yayında açıklayıp “Biraz sonra hepsinin leşini alacaklar” diye konuşuyor.
Demek ki yapılan terörle mücadele değil bir savaş.
Terörle mücadele suça ve suçluya yöneliktir ve güvenlik birimlerinin öncelikli hedefi suçluları yakalamak ve adalete teslim etmektir.
Öldürmek savaşta birinci planda tutulur.
Terörle mücadelede suçlu, savaşta düşman vardır karşınızda.
Kimse kızmasın bana ve “terörist sevici mi oldun?” diye laf çakmaya da kalkışmasın.
İki bin yıllık tarihi olan medeni bir ülkede yöneticilerin sürekli “ölümden, öldürmekten, gömmekten” söz etmesi çok rahatsız edici geliyor bana.
Bu söylem aslında hiçbir şey yapmamanın üstünün örtülmesi için kullanılan bir şaldan başka bir şey de değildir.
ÖNERİ
Yanlış yapılan metro anonsu
Metroya sıklıkla biniyorum biliyorsunuz.
Trenler istasyona yaklaşırken şöyle bir anons yapılıyor;
“Sayın yolcularımız, hafta içi tüm seferlerimiz 8’li vagonlarla yapılmaktadır. Bu nedenle lütfen kırmızı bölgelere doğru yürüyünüz.”
Hiç bilmiyorsanız buradan çıkan anlam şudur; “Vagonlara sadece kırmızı bölgelerden binilebilir.”
Oysa öyle değil tabii.
Metro istasyonlarını bilenler biliyor.
Ortada bir bölge maviye boyalıdır.
Trenler 4’lu vagonsa trenin başı ile sonu tam bu mavi bölgenin içinde kalır.
Bu mavi bölgenin sağında ve solunda kırmızı boyalı iki bölüm var.
Tren 8’li vagonsa bir uçtan bir uca hem kırmızı hem mavi bölgeleri kapsar.
Küçük bir şey belki ama “lütfen kırmızı alanlara yürüyünüz” yanlış bir anons.
Doğrusu “Metromuza kırmızı bölgelerden de binebilirsiniz” olmalıdır.