Gaziantep FK Teknik Direktörü Burak Yılmaz’ın, takım işler yolundayken aldığı istifa kararı, Süper Lig’in kronik bir sorununu bir kez daha görünür kıldı: Teknik direktör istikrarsızlığı. Alıştığımız senaryo genelde kötüdür; kötü sonuçlar, artan baskı, tribün tepkisi ve kaçınılmaz ayrılık… Ancak bu kez tablo tersine dönük. İşler fena gitmezken gelen bir istifa, aslında sorunun yalnızca skorlarla sınırlı olmadığını gösteriyor.
Süper Lig’de teknik direktörlük, artık yalnızca futbol bilgisiyle yürütülen bir meslek değil. Aynı anda yönetici, kriz yöneticisi, psikolog, iletişim uzmanı ve hatta zaman zaman günah keçisi olmanız bekleniyor. Burak Yılmaz örneğinde olduğu gibi, saha içi sonuçlar makul olsa bile; kulüp içi dinamikler, yönetimle uyumsuzluk, yetki karmaşası ya da geleceğe dair net bir yol haritasının olmaması teknik adamları erken kararlar almaya itebiliyor.
Asıl mesele şu: Süper Lig’de teknik direktörlere “zaman” tanınmıyor. Zaman tanınmadığı gibi, güven de tanınmıyor. Üç maçlık galibiyet serisiyle göklere çıkarılan bir hoca, iki mağlubiyetle tartışmaya açılabiliyor. Yönetimler, uzun vadeli planlar yerine kısa vadeli pansuman çözümlere yöneliyor. Bu da doğal olarak kulüplerin bir futbol aklı oluşturmasını engelliyor.
Burak Yılmaz’ın istifası, genç teknik direktörlerin ligde karşılaştığı zorlukları da hatırlatıyor. Futbolculuk kariyerinde güçlü bir karakter olarak tanıdığımız Yılmaz, teknik adamlıkta da benzer bir duruş sergileyerek, şartlar uygun değilse “devam etmem” diyebildi. Bu, bir yandan kişisel bir duruşun göstergesi; diğer yandan sistemin ne kadar yıpratıcı olduğunun itirafı.
Avrupa’nın önde gelen liglerine baktığımızda, başarı ile istikrar arasındaki bağ net şekilde görülüyor. Teknik direktöre yalnızca maç kazandığında değil, kaybettiğinde de sahip çıkan kulüpler, uzun vadede kazanıyor. Bizde ise sabır, neredeyse bir zayıflık göstergesi gibi algılanıyor. Yönetimler baskıdan kaçmak için teknik direktörü feda ediyor, taraftar ise her sezon yeni bir “kurtarıcı” beklemeye devam ediyor.
Sonuç olarak Burak Yılmaz’ın Gaziantep FK’deki ayrılığı, tek başına bir istifa değil; Süper Lig’in aynaya bakması için bir fırsat. Bu ligde teknik direktör istikrarı sağlanmadıkça, ne genç hocalar yeşerebilir ne de kulüpler sürdürülebilir başarı yakalayabilir. İstikrar bir lüks değil, bir zorunluluk. Bunu anlayamadığımız sürece, isimler değişir ama hikâye hep aynı kalır.