Dünyanın dört bir yanındaki vicdan sahibi insanlar, Gazze’de yaşanan acımasızlığa isyan ediyor.
Kimi ülkesinde protesto eylemleri düzenliyor, kimiyse haykırışını sosyal medya üzerinden duyurmaya çalışıyor.
İsrail’in ruh ikizi Amerika Birleşik Devletleri’nde bile Yahudiler, Kongre’yi basıp derhal ateşkes ilan edilmesini istiyorlar.
ABD Başkanı Joe Biden ise İsrail’in hastane katliamı yaptığı gecenin sabahında binlerce mil öteden Tel-Aviv’e gelip, gelecekte savaş suçundan yargılanacağı besbelli olan Başbakan Netanyahu ile kucaklaşıyor ve onu kutluyor (!..)
İkili görüşmenin ardından da kendisini Birleşmiş Milletler yerine koyup hükmünü veriyor:
“Gördüğüm kadarıyla hastane saldırısını İsrail değil, diğer “ekip” yapmış!..”
Hastanede yüzlerce masum sivil ve çocuğun ölümlerine neden olan tarafları “ekip” olarak görme saçmalığını, tüm dünyada vicdanları kanayan insanlar tüyleri ürpererek izliyor.
★★★
Onlardan biri de değerli okurum, yazar ve anne Türkan Şanverdi Avcı.
Duygularını satırlara dökerken bakın neler yazıyor:
“Akıl almaz derecede acı, acımasız, vicdansız, vahşi, kanlı bir dünyada ‘insan’ olan aldığı nefesten utanıyor.
Ne savaşın onuru kaldı ne de insanın merhameti.
Öyle çoklar, öyle gözleri dönmüş ki sanırsın bir savaş oyunundalar ve karşılarındaki geçmeleri gereken bir seviyeden ibaret.
Can değil, masum değil, yaşlı değil, kadın değil, çocuk değil, bebek değil...
Önümde bir kanlı salıncak fotoğrafı duruyor...
Gazze’de bombalanan hastanenin bahçesinde çekilmiş.
Üzerindeki barut izlerinin kokusu genzime, çığlıklar kulağıma doluyor sanki.
Dün orada bir çocuk vardı; korkunç bir cehennemin ortasında, yine de çocukluğunu yaşamaya çalışıyordu.
Sırtını arkaya yaslamış, ayaklarını gökyüzüne uzatmış, tıpkı uçacakmış gibi...
Korkuyla da olsa minicik bir gülümseme yüzünde...
Belki kalbinde bir umut yarına dair, belki olanı biteni anlamayacak kadar küçük ve yanında sıra bekleyen bir başka çocuğa hınzırca bir bakış sadece.
Bu sabah o çocuk orada değil, ardında ise bir kanlı salıncak...
★★★
İnsan denen yaratığın kötülüğünün sonu ve sınırları yok.
Hiroşima’da da karanlık ve kanlıydı gözleri, Halepçe’de de Bosna’da da Cezayir’de de Kıbrıs’ta da Almanya’da da Kongo’da da...
Onlar ardında hep boş salıncaklar bıraktılar.
Ve renksiz gözyaşları...
Çünkü rengi yoktur gözyaşının...
Her dilde, her dinde, her ırkta aynıdır...
En çok da masumların gözyaşlarıyla ıslanıyor bu dünya...
Savaşın, terörün, zulmün gerekçesine kimse inandıramaz beni.
Koca koca devletlerin, koca koca insanların, koca koca makamlarında yaptıkları açıklamalar umurumda bile değil.
O boş, o kanlı salıncaklardır yüreğimdeki isyan ve kederin nedeni...
Ve sesini duyuramamış renksiz, masum milyonlarca gözyaşı...”