Yağmurlu havada, bozuk zeminde ilk defa oynayan acemiler gibiydi Milli Takım... Böyle ortamda çok pas yapma düşüncesi yürümez. İmkansızı istemek gibi bir şeydir paslı oyunda ısrar etmek.
‘Forvetlerimiz kısa, duran toplarda avantajımız yok’ anlamına geliyordu bu durum. Topu ne kadar çok ayağında tutmak istersen o kadar hata yaparsın. Takım halinde hücumu düşünürken, atak yediğin anda cevap veremez sen golü yersin. Belki ikinci golü bile ağlarda görebilirdik. Hakan Çalhanoğlu olmayınca orta saha resmen arıza konumuna geçiyor. Orkun’un artık sahne alması lazım, Arda ile birlikte...
Kenan’ın “Ben Juventus’un yıldızıyım, haberiniz var mı?” dercesine yaptığı usta işi vuruşla beraberlik golü tam zamanında gelmişti. Karadağ karşısında sallanmaya başlamıştık. İlaç gibi gelen gol ile birlikte mücadele gücümüzün daha fazla yükselmesi gerekiyordu. Şunu belirtmem lazım, Karadağ televizyonu rezil bir maç rejisi yaptı. 2024 yılında, maçtaki 2 golü, top ağlara gittiğinde gördük. Rakibin sağ kanattan, parkta yürüyüş yapar gibi rahat rahat gelişini anlamaya çalışırken, ikinci golü de yedik.
Hırs ve mücadele gücümüz yoktu. Mert ve Emirhan’ın ilk yarı performansları çok kötüydü. Eren’in olduğu kanat, koridor olmuştu. Mert Müldür ve Samet’in oyuna girmesi doğru düşünceydi. Santrfor hamlesi de hemen yapılmalıydı sanki... Orta alanda yine hiçbir şey yapamadık. Bizim Çocuklar, kâğıt üzerinde favori gösterilen maçta, berbat zeminde eridiler. Bizim açımız dan final maçıydı.
Karadağ, çoğu bölümde bizden daha fazla savaştı. Bunun karşılığını alacaklardı. Krstovic’i gecenin yıldızı yapmıştık. Böyle maçlarda normal olarak oyuncular eleştirilir, ama fatura tek kişiye kesilir. Olmadı Montella hocam... Bu defa sınıfta kaldın.