Bir zamanlar Sivastopol’dan çıkan Rus savaş gemileri Karadeniz’e sadece güç değil, korku da saçıyordu. Odesa kıyılarından çıplak gözle görünen fırkateynler, Ukrayna’nın limanlarını aylarca nefessiz bırakmıştı. Denizden gelen bir gölgeydi bu.  

Sonra bir gün, kimsenin ciddiye almadığı o küçük oyuncaklar sahneye çıktı.

Patlayıcı yüklü, uzaktan kumandalı, dalgaların arasında kaybolan robot tekneler... Tam 11 Rus zırhlısı batırdılar.  

O gün bugün Sivastopol’da büyük gemiler açık denize çıkmıyor.

Limanın ağzı kat kat dubalarla, bariyerlerle, zincirlerle kapalı.

Bir zamanların Karadeniz hâkimi, artık kendi limanında siper kazmış durumda.

Sebebi belli... Yüzlerce kilometre yol alabilen, sürü halinde saldıran patlayıcı yüklü deniz dronları.

Rusya’nın onca önlemine rağmen, Karadeniz Filosu Karargâhı bile geçmişte bu dronlarla vuruldu. 

Ve ironik olan şu... Ukrayna bu savaşa neredeyse donanması bile yokken girdi. 

★★★

İşte bu yeni savaş düzeninin son örneği, iki gün önce Karadeniz’de yaşandı. Rusya’ya doğru seyreden, Batı yaptırımlarını delmek için kullanılan “gölge filo”ya ait iki tanker, Ukrayna’nın deniz dronlarıyla vuruldu. Tankerler battı, mürettebat kurtarıldı.  

Rusya’nın savaş gemileri artık sadece kendini değil, petrol damarlarını da koruyamaz hale gelmiş bulunuyor.  

Askeri güçle ekonomik can damarı aynı anda hedef oluyor.

Üstelik bunu yapan şey, bir fırkateyn ya da bir denizaltı değil; uzaktan kumandayla sürülen, maliyeti bir lüks otomobil kadar bile olmayan robot tekneler.

Ukrayna Deniz Kuvvetleri Komutanı Koramiral Oleksiy Neizhpapa bu tabloyu tek cümlede özetlemişti...  

“Bu artık taktik bir araç değil, deniz savaşında stratejik bir kırılmadır.”  

★★★

Amerikan askeri çevreleri de Ukrayna’nın bu yöntemini Çin-Tayvan senaryosu için dikkatle inceliyor. Çünkü Karadeniz’de olan biten sadece Rusya ile Ukrayna’yı ilgilendirmiyor. Bütün dünyaya yeni bir savaş modelinin provasını gösteriyor. 

Rakamlar da bu devrimi çıplak biçimde ortaya koyuyor. Bugün modern bir fırkateynin bedeli yaklaşık 1-1.5 milyar dolar. Bir uçak gemis10-13 milyar dolardan başlıyor. 

Ukrayna’nın kullandığı deniz dronları tek şarjla 1000-1500 km yol kat edebiliyor. 2 bin kilo patlayıcı taşıyor. Üstelik maliyeti 50 bin ile 250 bin dolar arasında.  

Yani denklem artık acımasız...  

Bir dron batarsa kimse umursamıyor. Ama bir gemi batarsa, sadece 21’inci yüzyılın Dretnot’u değil (20. yüzyılın başlarında devrim niteliğinde bir teknolojiyle inşa edilen ve denizcilik tarihinde çığır açan bir savaş gemisi türü); prestij, caydırıcılık ve milyarlarca dolar da denizin dibine gidiyor.  

Eskiden “büyük balık küçük balığı yutar”  denirdi.  

Şimdi küçük balıklar sürü halinde dolaşıyor; büyük balıklar ise limandan çıkmaya korkuyor. 

★★★

Bu yüzden ABD, Çin, İngiltere, Fransa, Güney Kore ve Türkiye dahil olmak üzere birçok ülke donanmalarını sessizce yeniden tasarlıyor.  

İngiltere, denizaltıların takibinde, denizaltı kablo ve boru hatlarının korunmasında ilk kez öncü rol oynayacak bir dron filosu planlıyor.  

Avustralya, Çin denizaltılarına karşı koymak için “Ghost Shark” (Hayalet Köpekbalığı) adlı insansız denizaltılarına 1.7 milyar dolar harcadı.  

ABD Donanması, nükleer denizaltılardan fırlatılabilen deniz dron projesine milyarlarca dolar yatırdı. 

Otonom deniz araçları artık yardımcı unsur değil, doğrudan vurucu güç olarak görülüyor.  

Yapay zekâ destekli sürü saldırıları, klasik deniz harp doktrinlerini altüst ediyor. 

Savunma tarafında lazerler, elektronik karıştırıcılar, yakın savunma topları devreye sokulsa da temel gerçek değişmiyor...  

Tehdit artık pahalı değil, hızlı ve sayıca çok. 

İki gün önce vurulan o iki tanker bu yüzden sıradan bir saldırı değil.  

Bu, “denizde güvenli alan kalmadı” mesajıdır.  

Sadece savaş gemileri değil, enerji taşımacılığı, ticaret hatları ve petrol akışı da artık aynı tehdit altında.  

Karadeniz’de yaşananlar yarının Akdeniz’inin, Pasifiğin ve Hint Okyanusu’nun habercisi...  

Uçak gemileri hâlâ dev, fırkateynler hâlâ heybetli.  

Ama karşılarında artık bayrak taşımayan, milliyeti olmayan, sürü halinde gelen makineler var.  

Savaş küçülüyor, öldürücülük büyüyor.  

Ve en ürkütücü eşik de burada başlıyor...  

Artık tereddüt eden insan değil, karar veren makine.