Karanlık bir yıldı. Devletin bütün organları terörle mücadeleye katılmıştı. Bölücü terör örgütü 200-300 kişiyle karakollara saldırılıyor, köy basıyor, sabaha kadar çatışıyorlardı. Gün ışımaya başlayınca da inlerine çekiliyorlardı. Teröristle mücadele edilirken bir yandan da yeni olaylar yaşanıyordu. Sivas’ta 33 aydınımız ile birlikte iki otel çalışanı otelin yakılması sonucu boğularak hayatını kaybediyordu. Üç gün sonra Erzincan’ın Başbağlar köyünü basan teröristler de 33 vatandaşımızı katlediyordu. Bu, örgütün o yıllarda ne ilk ne de son baskınıydı.
Dönemin Sivas Belediye Başkanı Temel Karamollaoğlu, Sivas olaylarının 32. yıldönümünde yaşananları SÖZCÜ’ye anlatırken, soru işaretlerine dikkat çekiyordu. Bunlar, aydınlanmış değil.
POLİSİ GÖNDERMİŞLERDİ
Temel Karamollaoğlu sohbetimizde Sivas’ta Madımak Oteli’nin yakılması, 35 vatandaşımızın vefatı ve kendisine dönük eleştirileri hatırlattığımda şunları anlattı:
“1993 karışık bir yıldı. Cumhurbaşkanı Turgut Özal vefat etmiş, Jandarma Genel Komutanı Eşref Bitlis’in uçağı düşmüş, gazeteci-yazar Uğur Mumcu bombalı bir suikast sonucu hayatını kaybetmişti. Sivas olayları da yine aynı yıl meydana geldi. Bir yerlerde ‘Türkiye biraz karışık bir ortama sürüklensin’ diye düğmeye basıldı ve Sivas hadiseleri de bu kapsamda meydana geldi.
O zaman böyle düşünmemiştim. Emniyet İstihbarat Şube Müdürünün daha sonra bana verdiği bilgiye göre, ‘Sivas’ta böyle bir olay çıkacağına ilişkin istihbari bir bilgi almamıştık. İki hafta önce Divriği ve Hafik ilçelerinde meydana gelen olaylar nedeniyle Çevik Kuvvet polisinin üçte ikisi bu ilçelere gönderildi. Sivas’ta hadise olursa müdahale edecek gücümüz kalmadığını vali ve emniyet müdürüne söylememe rağmen bir şey olmayacağını’ söylediler.
DAVUL ÇALDILAR YALANI
O gün Sivas’ta askerin yemin törenine katıldım, yemeği vali ve diğer yetkililerle birlikte orada yedik. Emniyet Müdürü, bir grup gencin Atatürk Kültür Merkezi’nin önünde toplandığını bildirdi. Gidip konuştum ve kalabalık dağıldı. Fakat yeterli kuvvet olmadığı için otelin önünde toplanmasına mani olamadılar. Emniyet müdürü ile vali beyin arasında Aziz Nesin’in nerede olduğu konusunda anlaşmazlık çıktı. Sonuçta hadiseler adım adım büyüdü. Yani böyle birden bire bir patlama meydana gelmedi. Cuma namazının arkasından gençlerin ‘Cami taşlanmış. Caminin önünde Cuma namazında davul çalınmış’ diye gençler tepki göstermiş. Sonra onlar da dağıldı. Cuma akşama doğru tabii kalabalık arttı.
İKİ GÜN ÖNCE ACZMENDİLER GELDİ
Daha önce Sivas’ta hiç görmediğimiz Aczmendiler, olaydan iki gün önce Sivas’a gelmişti. Yani niye geldiler? Bu benim aklımda her zaman bir soru işareti olarak kaldı. Polis gücünün zayıflatılması ayrı bir soru işareti olarak kaldı. Pir Sultan Abdal şenlikleri 28- 29 yıldır Banaz köyünde bir gün yapılırken Vali bey ve Kültür Bakanlığı onu tuttu şehre aldı, kutlamasını haftaya yaydı. Bu da ayrı bir husus. Yani bu karar niye alındı? Yapılamaz mı yapılabilir ama yani hiçbir yerde böyle bir şey yapılmazken aniden yapılması... Bunlar, hadise olsun diye yapılan işler değil, ama bir hadise patlak verince tahrik şeyi doğdu.
Arkasından da benim fotoğrafım diye Milliyet gazetesinde, Madımak yangını sırasında flu olan ve bana benzediği belirtilen fotoğraf basıldı. Tepki, temelde Aziz Nesin’e karşıydı. Birisi perdeleri yaktı. İçeride olanlar dumandan boğuldu.”
Aziz Nesin’i o gece polis Ankara’ya getirdi ve Polis Evinde misafir etti. Nesin’le kapıdan tam çıkarken karşılaştım ve soru yöneltirken, polis otomobile bindirdi. Peşlerinden gidiyorduk. Dar sokağa girildi, arkadaki polis aracı durunca Nesin’i de kaybettik.
Ecevit, çatışma devam ederken köye gitti
Sivas Madımak Otel yangınından üç gün sonra Erzincan’ın Başbağlar köyü PKK’lılar tarafından basıldı, 33 vatandaşımızı katletti. Köylülerin her ihtiyacının karşılanacağı söylenmesine rağmen, bunlar yerine getirilmemişti.
1997 yılına gelinmişti. Başbağlar köylüleri adına dönemin Başbakan Yardımcısı Bülent Ecevit’i ziyaret eden köylüler, devletin kendilerine el uzatmasını istediler. Hasan Gemici de, sosyal güvenlikten sorumlu Devlet Bakanı olmuştu. Ecevit, Hasan Gemici’yi makamına davet etti, “Başbağlar, köylüleri geldi, devlet söz vermesine rağmen bir şey yapmamış. Bu devletin ayıbıdır. Yakılan, yıkılan evleri yapalım” dedi.
Gemici, makamına geçti, bürokratlarını topladı, onlara “Sayın Ecevit’in talimatıyla Başbağlar köyünü yeniden yapacaklarını” söyledi. Bürokratlar, bunun kendi görev alanlarına girmediğini, yapmaları halinde imzası olan herkese zimmet çıkarılacağını söyledi. 39 yaşındaki Hasan Gemici, “Siz ne diyorsunuz arkadaşlar? Başbakan Yardımcımız talimat vermiş, ben bunu bazı kanun maddelerinin arkasına sığınıp yerine getirmemezlik yapamam” dedi.
EŞYASIZ OLUŞU İÇİNE SİNMEDİ
1997 yılına gelinmişti. Bülent Ecevit, eşi Rahşan Hanım, Devlet Bakanı Hasan Gemici helikopterle, Başbağlar köyüne gittiler. Anahtar teslimi gözyaşları arasında yapıldı. Evlerin eşyasız teslim edilmesi Ecevit’in içine sinmemişti. O gün, evlerin donatılması, tüm ihtiyaçlarının karşılanması talimatını da verdi.
Balkırı köyünde de teröristler evleri yakmıştı. Çatışmalar devam ediyordu. Ecevit o köye de gitmek istiyordu. Ancak güvenlik birimleri gidişin çok riskli olduğu için bundan vazgeçilmesi için uğraşıyordu. Ecevit, “Hayır, o köye de gidip görevimizi yapacağız” dedi ve o köye de gidildi.
Teröristle mücadelede devletimiz önemli yol aldı. Emeği geçen herkese de teşekkür borçluyuz. Şehitlerimize rahmet diliyoruz. Gazilerimizi saygıyla anıyoruz. Bugün bölücü örgüt silah bırakacak noktaya geldiyse, bu öncelikle onların eseridir.