İki parti lideri arasındaki “Türklük tartışması” dikkatimi çekti.

Kim Türk, kim değil?

Ya da, kim daha fazla (öz be öz) Türk?

Büyük Birlik Partisi Genel Başkanı Mustafa Destici:

“Ben Türk oğlu Türk’üm. Ümit Özdağ Türk müdür, tartışılır. Almanya’da uzun süre kaldığı için Neo Nazilerden etkilenmiş olabilir. Dedesinin dedesinin mezarını gösterebilir mi?” dedi.

Zafer Partisi lideri Ümit Özdağ ona şu cevabı verdi:

“Ben, iki dedemin de mezarını gösteririm. Başka bir şey daha gösteririm. İstiklal Harbi Beratı... Sen dedenin İstiklal Harbi Beratı’nı gösterebilir misin? Türklük benim hem amacım, hem kanımdır!”

★★★

Tartışma (özetle) böyle... Ben Ümit Özdağ’ın sözlerine inanıyorum. Mustafa Destici’ye karşı ne yazık ki, aynı duyguyu hissetmiyorum.

Neden?

Mustafa Destici, Türk milliyetçisi olduğunu söylüyor ama sözleriyle davranışları birbiriyle çelişiyor!

Gerçek bir Türk milliyetçisi, “Her türlü milliyetçiliği ayaklarımızın altına aldık” diyen AKP gibi bir parti ile işbirliği yapıp onun değirmenine su taşır mı? Hayır, taşımaz!

★★★

İktidar partisi AKP, okullardan “Türk’üm, doğruyum, çalışkanım” diye başlayan ‘Andımız’ı kaldırdı, milliyetçilik yerine ümmetçiliği teşvik eden adımlar attı ve atmaya devam ediyor.    

Büyük Birlik Partisi Genel Başkanı Mustafa Destici de tüm gücüyle AKP’yi destekleyip Cumhur İttifakı içinde olmaktan gurur duyuyor...

O ittifakın içinde HÜDA PAR gibi Türklük karşıtı, hatta Türklük düşmanı denilebilecek parti ve partililer de var!

Bunlarla aynı çatı altına giren Mustafa Destici’nin, gerçek bir Türk milliyetçisi olduğuna inanmak mümkün mü?

Milliyetçilik sözde değil, özde olur. İnsanlar davranışlarıyla belli ederler kimliklerini...

Bu nedenle Mustafa Destici, Ümit Özdağ’la kıyaslanamaz diye düşünüyorum.

Zafer Partisi lideri Özdağ, Atatürk’çüdür ve “Ne mutlu Türk’üm diyene” sözünü ilke olarak kabul edip  Ata’mızın yolunda kararlılıkla yürüyen yurtsever bir siyasetçidir.

Ne mutlu Türk’üm diyene!

Bağıran hoparlörler!

Ezan sesi güzeldir, ulvîdir, yücedir... Fakat günümüzde bu güzel ses hoparlörlerle aşırı derecede yükseltilince bozuluyor, rahatsız edici hale geliyor.

Müezzinler, caminin şerefesine çıkıp ezan okumaya üşendikleri için, mikrofonu çalıştırıp ezanı hoparlörlerden bağırtıyor ve tüm güzellik kayboluyor, madenî yüksek ses insanları yerinden hoplatıyor.

Bu konuda okurlarımdan çok sayıda tepki mesajı geldi.

Trabzon Ortahisar’dan yazan Yusuf Timur adlı okurumun gönderdiği mesaj hayli ilginç... Başına geleni şöyle yazıyor:

“Kızımın ataması Trabzon’a yapılınca ev kiralamamız gerekti. Kiralayacağımız konut için iki kriterimiz vardı: Birisi, iş yerine yakın olması, diğeri de cami hoparlörlerinden uzak olması...    

Kızım gece çalışacağı için, gündüz uyuması gerekiyordu. Aklımızca, bu şartlara uygun bir evi kiraladık. Fakat aynı sabah, çok yüksek volümlü ezan sesiyle yataklardan fırladık. Görünürde sesin kaynağı yoktu. Hava ışıyınca ne görelim?

Hemen evin önündeki direğin tepesinde iki adet hoparlör... Sanki ağaç dallarının arasında bizim için saklamışlar!”

TEBESSÜM

Temel’in gazetesi...

Her gün koltuğuna kurulup saatlerce gazetesini okuyan Temel’e, karısı Fadime bağırır:

“Uyy herif... Senin böyle gazete sevdanı görünce hep aklıma geliyor. Keşke ben de gazete olsaydım... O zaman bütün gün elinde tutar, beni bir an bile bırakmazdın!”

Temel içini çekerek başını sallar:

“Ah ah, keşke öyle olsaydı, ben de her gün bir yenisini alırdım!”

GÜNÜN SÖZÜ

Aldanmak insan halidir, fakat sürekli aldanmak ahmaklıktır!