Erdal Öz, “Gülünün Solduğu Akşam” kitabında Deniz Gezmiş’in sözünü yazdı:
-Biz edebiyattan geliyoruz reis!
“Biz” dediği 68 Kuşağı idi...
Ekonomist Thomas Piketty, “Kapital ve İdeoloji” çalışmasında edebiyattan nasıl yararlandığını yazdı:
-Eşitsizlik temsillerindeki dönüşümleri gözler önüne serme konusunda en maharetli kaynaklardan birini teşkil eden edebiyata da başvurdum...
Dönemin mülkiyet hiyerarşisine dair derin bilgiyi Balzac ve Jane Austen metinlerinde bulduğunu yazdı. Keza:
Neoliberalizmin Meksika’yı kasıp kavuran toplumsal şiddetini Carlos Fuentes’in “İrade ve Talih” romanından öğrenmişti.
Hollanda’nın Endonezya sömürgeciliğini ele alan Ananta Toer ve Afrikalı göçmenlerin Amerika’daki acıları yazan Ngozi Adichie gibi edebiyatçılar Piketty’e eşsiz bakış açısı sunmuştu.
Hayata dair farkındalık yaratan edebiyat, siyasiler için de görmezden gelemeyecekleri alan...
Konuyu, CHP kongresine getireceğim. Ama biraz daha edebiyattan bahsetmeliyim:
★★★
Çok genç yaşımda siyasetle ilgilendim. Roman okumamız, özetini çıkarmamız ve örgüt toplantısında eseri analiz etmemiz istenirdi!
Maksim Gorki ile öyle tanıştım. İlk okuduğum eseri “Ana” idi. Sonra sırasıyla, “Ekmeğimi Kazanırken”, “Benim Üniversitelerim”, “Yararsız Bir Adam” gibi eserlerini okudum...
Gorki’nin, Osmanlı’dan Cumhuriyet’e Türk edebiyatçılar üzerine tesiri oldu. Etkilenen yazarların başta geleni Orhan Kemal idi...
Gorki’nin “Yararsız Bir Adam” eserindeki Yevsey Klimkov ile Orhan Kemal’in romanına adını verdiği “Murtaza” karakteri arasında benzerlik vardı: Vazifesinin aslanı kesilen iki karakter!
Yevsey polis muhbiri idi...
Murtaza bekçi idi... Eksiğini, hatasını gördüğü herkesi amirine jurnallerdi.
Her ikisi de düzenin amansız savunucusuydu.
Yevsey, etkisinde kaldığı Rayissa’nın nasihatine uydu:
-“Onlar senin ne yapmanı istiyorsa, onu yapacaksın. Onlar seni nereye güderse oraya gideceksin. İşte yaşam budur.”
Murtaza’nın dilinde hep aynı söz vardı:
-“ Desin amirim olacak bu böyle Murtaza Efendi, demem hayır! Desin ‘at kendini denize hem de uçurumlara’ kırpmam gözümü.” Öyle ki:
Bekçi Murtaza, bu tavırları yüzünden kızı Firdevs’in ölümüne, oğlu Hasan’ın hapse girmesine sebep oldu. Tek amacı şeflerini memnun etmekti...
Romanın sonunda Yevsey gerçeklerin farkına vardı, aydınlanmaya başladı. Ama Bekçi Murtaza hep aynı kaldı; kendini güvensizlik kompleksinden kurtaramadı.
CHP kongresine gelirsek:
★★★
Temelde iyiyi kötüden ayıran ahlak, insan yaşamının evrensel özelliği olarak siyaset alanında da kendini gösterir. Siyasetin ahlakla ilişkisi iki farklı düzeyde ele alınabilir:
-İlki; siyasi faaliyetin yöneleceği amaçlar ile gerçekleştireceği değerlerin neler olması gerektiği üzerinde yoğunlaşan siyaset felsefesi...
-İkincisi; siyasal davranışın değerlendirilmesi ile ilgilidir. Tutum ve eylemlerde ahlaki değerlerin hayata geçirilmesini amaçlayan bu alana “siyasi etik” denir.
İşte... Bu iki eserin ahlaki tavır açısından CHP kongresi ile ilişkisi var:
Delege, “Murtaza” gibi otorite ile doğru eylem arasında sıkışıp kalacak mı?
Delege, var olan parti düzeninden ödün vermemek adına daha çözümsüz durumlara mı sebep olacak? Partisinin parçalanmasına mı neden olacak?
Yoksa delege, “Yevsey” gibi hakikatleri görüp, ülkeyi uçuruma sürükleyen tek otorite “Çar”a karşı çıkıp, geniş kitlelerin iyiliği için mi oy kullanacak?
Orhan Kemal, “Murtaza” devamı olan bir roman daha yazmaya başladı ancak tamamlamaya ömrü yetmedi...
Bizler, “Murtaza” romanının devamını hafta sonu CHP kongresinde göreceğiz! Bakalım kim kazanacak: Aydınlanıp değişimden yana Yevsey mi? Statükocu Bekçi Murtaza mı?