Günlerdir Arda Turan’ın, Fatih Terim’in, Emre Belözoğlu’nun, Dilan ve Engin Polat’ın ve bilumum sosyal medya fenomeninin servetlerini konuşuyoruz.

“Zenginin malı züğürdün çenesini yorar” misali devam eden bu tartışmadan ben sıkıldım artık.

- Neymiş efendim “Arda Turan, Fatih Terim ve Emre Belözoğlu, büyük bir bankanın bir şube müdiresi tarafından dolandırılmış.”

Yok daha neler!

Dünya çapında futbolcu, teknik direktör olmuşlar, milyon milyon dolarları kendileri için bir fon kurduğunu söyleyen bir kadına, belge dahi almadan, üstelik pastane köşelerinde teslim etmişler.

Kusura bakmasınlar!

Bütün hikayeyi dinleyip büyük fotoğrafa bakınca benim fikrim baştan aşağı değişti.

Böyle bir şeyi yapmak için insanın aklını ekmek peynirle yemesi gerekiyor.

★★★

Evet, banka müdiresi dolandırma niyetinde biri olabilir.

Evet ilgili banka, yönetici konumundaki bir çalışanının bankanın ismini kullanarak bankanın müşterilerini dolandırma çabasını görememiş ya da engelleyememiş (ve bundan dolayı da bir sorumluluğu) olabilir.

Ancak burada esas konuşulması gereken mesele, ülkenin içine düştüğü durum ve o milyon dolarların sahibi Arda Turan ile Emre Belözoğlu gibi isimlerin niyetidir.

Onlar sahip oldukları paraların, (döviz kuru, banka faizi, borsa hissesi, fon, gayrimenkul gibi) bilinen bütün yatırım enstrümanlarından çok daha fazla para getirmesini ve bunun da kayıt dışı kalmasını istemişler.

Döviz satın alıp kurun aylarca (dolar) sent sent artmasını beklememişler!

Paralarını bankaya vadeli yatırıp enflasyonun altında kalan faizlerle yetinmemişler!

Borsa’ya girip iki ileri bir geri giden endeksle uğraşmamışlar!

Paralarını durgun giden gayrimenkul piyasasında betona gömmemişler!

Yasal fonlardaki kağıtların kazançları da onları kesmemiş.

★★★

Peki ne yapmışlar?

Çok güvendikleri bazı abilerin kısa sürede 1 milyon dolar verip 1 milyon 750 bin dolar, 3 milyon 200 bin dolar verip 5 milyon 200 bin dolar almasına bakarak aynısını yapmak istemişler.

Dolara ayda yüzde 27 faiz vereceğini iddia eden bir kadının peşine düşmüşler.

Hemen milyon dolarları çuvallara, torbalara doldurmuş pastane köşelerinde ilgili şahsa teslim etmişler.

Kayıt yok, vergi yok.

Tek bir hedef var “yüksek faiz” almak!

Sonrası malum: Sistem tıkanmış ve ilk başta bol bol faiz alanlar kurtulmuş ama sisteme sonradan dahil olanlar paralarını kaptırmış.

★★★

Evet banka müdiresi dolandırıcılıktan yargılansın!

Evet banka bir çalışanının karıştığı bu olayda sorumluluklarını tam olarak yerine getirmediği ya da getiremediği için suçlansın!

Ancak bu milyon dolarları kayıtsız vergisiz bir şekilde yüksek faiz beklentisiyle o müdireye teslim edenleri de “mağdur” demeyi bırakalım artık.

Kendileri için “mağdur” yerine kullanacağımız sözcüğü de TDK’ya ya da yapay zekaya soralım.

Diyelim ki “kaydı, vergisi olmadan el altından yüksek faizle ödünç para veren kişiye ne denir?” Türk Dil Kurumu ya da yapay zeka cevap versin:

“Tefeci, faizci”.

Bunların Cumhurbaşkanı’yla görüşüp “mağduriyetlerinin giderilmesini” istediği, Cumhurbaşkanı’nın da dönemin İçişleri Bakanı’na “ilgilenin” talimatı verdiği yazılıp çiziliyor.

Oysa sürekli “faiz haramdır” diyen, bunu da bir “nas” olarak kabul eden bir siyasetçi, “Çok yüksek faiz almak için verdiğimiz parayı kaptırdık” diye huzuruna çıkan bu insanlara, olsa olsa “Hepiniz faizcisiniz, sonuçlarına katlanın” derdi!

★★★

Geldiğimiz noktada sosyal medya fenomenleri milyon milyon dolarlarla karşımızdalar.

Memlekette “kolay para kazanmak”, o zenginliği insanların gözünün içine sokmak en büyük hayal oldu.

Sadece fenomenler mi?

Mesela ne çabuk unuttuk boşandığı eşine 2,5 milyon dolar veren, 4 milyon Euro’ya yat alan borsa zengini AK Parti Milletvekilini.

Şunu unutmayalım:

İnsanlar ekmeği 10 liradan değil de 6 liradan satın alabilmek için her gün bir saat kuyruk bekliyor. 

İnsanlar 7 bin 500 lira emekli maaşıyla bir ayı geçirmeye çalışıyor.

Bir yumurta 4 lira olmuş.

Benzin 40 liraya dayanmış. Açlık sınırı 14 bin, asgari ücret 11 bin 400 lira.

Cumhurbaşkanı eğer sorunuyla “ilgilenmek” istediği “mağdurlar” arıyorsa, bıraksın milyonlarıyla faizcilik yapan futbolcuları, bizzat kendilerinin yarattığı ekonomik kriz koşullarında hayatta kalmaya çalışan milyonlara baksın, onlarla ilgilensin.