23 Nisan 1920.

Gene böyle bir cuma günüydü.

Hacı Bayram Camisi’nde mahşeri kalabalık toplanmıştı.

Çünkü, bizzat Mustafa Kemal tarafından kaleme alınan ve yurdun her köşesine ulaştırılan “millete açık davetiye”de şöyle deniliyordu... “Allah’ın izniyle Nisan’ın yirmiüçüncü cuma günü, cuma namazından sonra Ankara’da Büyük Millet Meclisi açılacaktır.”

TBMM’nin temel taşı olan Hacı Bayram Camisi, İstanbul’un fethinden çoook önce 1427 yılında inşa edilmişti.

Adını, hemen bahçesindeki Hacı Bayram Türbesi’nden alıyordu.

Hacı Bayram-ı Veli, Ankara’da Solfasol köyünde doğmuştu, asıl adı Numan’dı, lakabı Hacı Bayram’dı, Yunus Emre’den, Hacı Bektaş-ı Veli’den etkilenmişti, aynı tarz şiirler okurdu, tasavvuf felsefesinin en önemli temsilcilerinden biriydi, özbeöz Türk’tü, eserlerini Türkçe yazıyordu, Türkçe’nin Anadolu’da yaygınlaşmasına büyük katkı sağlamıştı, talebelerini sanata ve tarıma yönlendirirdi.

Sanki bugün söylenmiş gibi taptaze yaşayan, insanlığı yüzyıllardır derinden etkileyen nasihatları vardı... “Kin, gerçekleri gören gözleri bile kör eder” diyordu. “İnsanlığınızı koruyunuz” diyordu. “Kötülükten uzaklaşınız, iyilerle beraber olunuz” diyordu. “Cahilden sakınınız” diyordu. “İlim tahsil ediniz, ilim sahiplerine hürmet ediniz” diyordu. “Nefsinizi daima kontrol altında tutunuz, size teklif edilecek işlerde dikkat ediniz, size ait olmayan bir görüşü savunmak zorunda kalmayınız” diyordu. “Padişah huzurunda dahi olsanız, hakikati söylemekten korkmayınız, padişah sizi hoşlanmadığınız bir işe tayin ederse, kabul etmeyiniz” diyordu. “Düşününüz” diyordu. “Kıymet biliniz” diyordu. “Emanete hıyanet çirkindir, emaneti koruyunuz” diyordu.

Mustafa Kemal’in Hacı Bayram Camisi’ni tercih etmesinin sebebi buydu.

Türkiye Büyük Millet Meclisi’nin kuruluş felsefesinin, özetiydi.

TBMM açıldı.

23 Nisan, o gün itibarıyla henüz sadece “hakimiyeti milliye” bayramıydı.

Meclisin kuruluş bayramıydı.

Kurtuluş Savaşımız devam ediyordu, sayısız şehit çocuğumuz vardı, sayısız şehit çocuğumuz öksüz ve yetim kalmıştı. Bu kutsal emanetlere sahip çıkabilmek için, onları koruyup kollamak, onlara “manevi aile” olabilmek için, kurumsal bir yapı oluşturmak gerekiyordu, bizzat Mustafa Kemal’in himayesinde 1921 yılında Ankara’da Himaye-i Etfal Cemiyeti kuruldu.

Etfal, çocuklar anlamına geliyordu, çocukları himaye cemiyeti kuruldu.

İki yıl geçti… 23 Nisan 1923’te, Türkiye Büyük Millet Meclisi’nde düzenlenen Hakimiyeti Milliye Bayramı törenlerinde, ilk kez, bizzat Mustafa Kemal’in talimatıyla, Himaye-i Etfal Cemiyeti Başkanı’na protokolde yer verildi.

Bir yıl daha geçti... 23 Nisan 1924 törenlerinde, Himaye-i Etfal Cemiyeti’ni bu defa, Mustafa Kemal’in eşi, bizzat Latife hanım temsil etti. Şehit çocuklarımızın manevi annesi, artık, Cumhurbaşkanı’nın eşiydi.

23 Nisanlar vesileydi, 23 Nisanlar şehit çocuklarımızı himaye eden cemiyetin tanıtımı için fırsat olarak değerlendiriliyordu.

Mesela, cemiyete gelir elde etmek için rozet satılıyordu, 23 Nisan törenlerine katılan herkes bu rozetleri satın alıp takıyordu, fiyatı yoktu, isteyen istediği kadar ödüyordu, akılcı bir bağış yöntemiydi, gazeteler teşvik edici yayınlar yapıyordu, her rozet bir şehit çocuğuna destek manasına geliyordu.

İşte böyle böyle, 23 Nisanlar Himaye-i Etfal’le özdeşleşti… 23 Nisan denilince şehit çocukları, şehit çocukları denilince 23 Nisan akla geliyordu.

23 Nisan 1926’da, bir başka ilk gerçekleşti.

Milliyet gazetesi “Çocuk Bayramı” manşeti attı.

Alt başlığında “bugün istiklal günü, vatanın kimsesiz çocuklarına yardım edelim” deniliyordu. Bağış patlaması oldu.

Çocukları himaye cemiyeti, ülke genelinde yardım kutuları koydu, vatandaşlar para atmak için kuyruklar oluşturdu. Bambaşka bir şuur, bambaşka bir dayanışma ruhuydu... Ankara’da mesela, lokantacı, kahveci ve otomobilci esnafı, 23 Nisan hasılatlarını komple Himaye-i Etfal’e verdiler.

23 Nisan 1927 oldu. Bu defa, Himaye-i Etfal Cemiyeti’nin yayınladığı bildiri gazetelerin manşetlerindeydi. O bildiride ne yazıyordu... “Büyük Gazimiz, çocuklarımızın 23 Nisan Bayramı’nı daha sevinçli geçirmelerine vesile olacak büyük bir jestte bulunmuşlardır. Mustafa Kemal Paşa, otomobillerinden birini, törenlerde çocuklara tahsis ederek, Cumhurbaşkanlığı Bandosu’nun çocuk bayramı için görev yapmasını sağlamıştır. Çocuklarımız ne kadar övünse ve sevinse yeridir” yazıyordu.

Himaye-i Etfal Cemiyeti aynı zamanda şu çağrıyı da yapıyordu... “Yaşınızı, memuriyetinizi, işinizi bir tarafa bırakarak, bugün çocuklarınızı şevk ve muhabbetle eğlendiriniz, çocuk şenliklerine katılınız, bu saadetli günü yavrunuzu bağrınıza basarak bahtiyarlıkla geçirirken, sizin müşfik yardımlarınızı bekleyen, memleketin anasız, babasız yavrularını unutmayınız” deniyordu.

Mustafa Kemal, o yıl, Himaye-i Eftal balosuna katıldı. Ankara Evkaf Oteli’ndeki baloda, 10 bin lira yardım toplandı, acayip ötesi paraydı.

23 Nisan 1928 oldu.

Artık tamamen “Hakimiyeti Milliye ve Çocuk Bayramı” adıyla kutlanıyordu.

23 Nisan 1929 oldu, sadece bir günlük bayram yetmez olmuştu, ilk kez, Mustafa Kemal’in talimatıyla yedi güne çıkarıldı, “Çocuk Haftası” ilan edildi.

Etkinlikler çığ gibi büyümüştü, tüm yurda yayılmıştı. Himaye-i Etfal’in bu devasa organizasyonu artık tek başına taşıyabilmesi mümkün değildi. Balolar, konferanslar, anne eğitimleri, müsamereler, yarışmalar, şenlikler içeren kapsamlı kutlamaların organizasyonu, dönemin en büyük sivil toplum kuruluşu olan Türk Ocakları’na verildi.

Çocuk Haftası’nın ilk sürprizi neydi biliyor musunuz?

Türk Ocakları’nın yönetimi 23 Nisan’da çocuklara bırakılacaktı.

Evet, bugün sürdürülen muhteşem sembolik gelenek, devlet makamlarının 23 Nisan’da çocuklara bırakılması kültürü, böyle icat edildi.

Himaye-i Etfal Cemiyeti, üç kuruşluk rozet satarak başladığı macerada, yedi yıl gibi çok çok kısa sürede, 300 binden fazla şehit çocuğuna ulaşmayı başarmıştı. 1929 yılı itibarıyla, 300 binden fazla yetime, düzenli olarak, kitap, kırtasiye, ayakkabı, elbise, iç çamaşırı, oyuncak, süt, yemek ve şeker dağıtır hale gelmişti.

Himaye-i Etfal sayesinde Türkiye’de herkes gücü ölçüsünde amca, teyze, dayı, hala olmuştu, şehit çocuklarının elinden tutmuştu.

Mustafa Kemal vizyonuyla “dünyanın en büyük ailesi” kurulmuştu.

23 Nisan Ulusal Egemenlik ve Çocuk Bayramı’nın... Türkiye Büyük Millet Meclisi’nin varlık amacı, bizatihi şehit çocuklarımızdı.

TBMM’nin kuruluş günü, kendi çocuğumuzu şefkatle bağrımıza basarken, şehit çocuklarımızı asla unutmayalım günüydü.

TBMM’nin kuruluş günü, bizim çocuklarımızın saçının teline zarar gelmesin diye, kendi canını hiçe sayan kahramanlarımızı asla unutmayalım günüydü.

TBMM binası aslında, çatısından pencerelerinden odalarından ibaret bir inşaat figürü değildir, bu milletin şehitlerine ve şehit çocuklarına ilelebet borcumuzu gösteren, anıttır.

Ve, maalesef seyrediyoruz şimdi o anıtı...

Apo sloganları atılıyor.

Kaderin ibret verici tesadüfüne bakın ki... “Yaşasın başkan Apo” sloganları atılan meclisin şu anki başkanı, Hacı Bayram Veli’nin adaşı, Numan adını taşıyor!

TBMM’nin temel harcında bulunan, Anadolu’nun imbiğinden süzülerek kulağa küpe olması için uyaran, “kıymet biliniz, emanete hıyanet çirkindir, emaneti koruyunuz” diyen Hacı Bayram Veli’nin, anlatmaya çalıştığı sanırım tam olarak buydu... Emanete hıyanet hakikaten çok çirkinleşebiliyor!