Sabah kahvaltısında 6 yaşındaki kızı, elindeki mısır gevreği paketini gösterip “Baba bu sağlıklı mı?” diye soruyor. Üzerinde “Fit, Light, Vitaminli” yazılı. O an düşünüyorsun, gerçekten sağlıklı mı? Yoksa paketlerin bizi inandırdığı kadar mı sağlıklıyız?
★★★
Amerikan Duke Üniversitesi’nin bir araştırması, bu soruya şaşırtıcı bir cevap verdi. Araştırma, 4 binden fazla insanın günlük enerji harcamasını ölçtü.
Katılımcılar arasında Tanzanya’daki avcı kabilelerden, Norveçli ofis çalışanlarına kadar çok farklı topluluklar vardı.
Sonuç beklenmedikti...
Sanılanın aksine şehirde yaşayanlar (yani bizler); gün içinde köyde, ormanda, tarlada koşuşturanlardan daha az kalori yakmıyor.
Hareketsizlik obezitenin ana nedeni değil. Günde saatlerce masa başında otursak bile vücudumuz Tanzanya’daki avcıya yakın kalori yakıyor. İlginç değil mi?
Yani Tanzanya’daki avcı belki 2700 kalori yakıyorsa, biz de masa başında 2400-2500 yakıyoruz.
★★★
Peki öyleyse neden hızla kilo alıyoruz?
Aradaki fark harekette değil, tabakta.
Araştırmayı yürüten Prof. Herman Pontzer’e göre suçlu yediklerimiz. Üstelik sadece miktar değil, türü de belirleyici.
Ekip, günlük beslenmede ultra işlenmiş gıdaların oranı arttıkça vücut yağlarının da yükseldiğini buldu.
“Ultra işlenmiş gıda” derken kastedilen şey, beş veya daha fazla endüstriyel bileşenden oluşan ürünler... Gevrekler, aromalı yoğurtlar, paketli atıştırmalıklar, hazır soslar...
★★★
ABD Ulusal Sağlık Enstitüsü’ne ait deneyde 2 menü tasarladı.
Biri taze gıdalardan, diğeri tamamen endüstriyel ürünlerden oluşuyordu. Her iki menü, kağıt üzerinde aynı kalorideydi.
Katılımcılara “istediğiniz kadar yiyin” dendiğinde, ultra işlenmiş gıdalarla beslenenler günde ortalama 500 kalori fazladan tüketti.
Yani ucuz işlenmiş gıdalar yiyenler doymuyor, fazladan yiyorlar.
Bilim insanları bunun iki nedeni olabileceğini söylüyor. İlki, bu gıdaların her lokmasında (her gramında) fazladan kalori yoğunluğu olması... İkincisi aşırı lezzetli olmaları... Kişi, doyduğunu fark etmeden yemeye devam ediyor.
★★★
Araştırmalar, egzersizi önemsizleştirmiyor. Ama fazla/kötü beslenmenin etkisi, az hareket etmenin etkisinden 10 kat fazla.
Kızının elindeki pakete dönüyorsun. Üzerinde hâlâ “Fit” yazıyor ama içindekiler listesi 12 kalemden oluşuyor. Şeker, glikoz şurubu, palm yağı, maltodekstrin...
Bu yüzden, sağlıklı kalmak artık yalnızca spor salonuna gitmekle değil, alışveriş sepetimize ne koyduğumuzla ilgili bir meseleye dönüşüyor.
1 kadehi bile bunama yapıyor
Bazen akşam yemeğinde bir kadeh şarap, “kendine ödül” gibi gelir. Üstelik yıllardır doktorlar bile “azı kalbe iyi gelir” diyordu. Ta ki yeni araştırma yayımlanana kadar.
British Medical Journal’ın “Kanıta Dayalı Tıp” adlı dergisinde yer alan kapsamlı bir çalışma, “bir kadeh bile zararsız değildir” diyor. Yale Üniversitesi ve Oxford Üniversitesi’nden bilim insanları, 550 binden fazla yetişkinin verilerini inceledi.
Sonuçlar çarpıcıydı. Alkol miktarı arttıkça, bunama riski düzenli biçimde yükseliyordu.
Yeni araştırma, alkol miktarındaki her 3 kat artışın, bunama riskini yüzde 15 yükselttiğini gösterdi.
Bu şu demek... Haftada bir kadehten üç kadehe, ya da üçten dokuza çıkmak bile riski anlamlı biçimde artırıyor.
★★★
Araştırmanın ilginç diğer bir tarafı da...
Alkol, beyin hücrelerini doğrudan öldürmüyor ama beynin “yedek kapasitesini” azaltıyor.
Yani beyin, Alzheimer gibi başka hastalıklara karşı daha savunmasız hale geliyor.
Oxford Üniversitesi’nden sinirbilimci Anya Topiwala, bu durumu şöyle açıklıyor; “Alkol beynin kablolarındaki yalıtımı bozuyor. O bağlantıların kendini onarması mümkün ama alkol bu süreci ciddi biçimde yavaşlatıyor.”
Daha da çarpıcı olan, bazı beyin görüntüleme çalışmalarında günde sadece bir iki kadeh içenlerde bile gri madde hacminin azaldığı, demir birikiminin arttığı görülmüş. Bu demir birikimi, ileri yaşta Parkinson ve Alzheimer gibi hastalıklarla ilişkilendiriliyor.
Yani güvenli içki dozu diye bir şey yok.
Tabii bu, kimseye “hiç içmeyin” demek değil. Ama artık “az içki zararsızdır” dönemi kapandı.