SEVGİLİ okurlarım, bunlar sözüm ona olimpiyat hazırlığına aylar değil yıllar öncesinden başlamıştı...
Kulaklara fısıldanan bir cümle vardı:
“Paris olimpiyatlarında bugüne kadar aldığımız en görkemli sonuçları elde edeceğiz!”
İktidar medyası muazzam bir kampanya sürdürüyordu:
“Sporcularımız sayın cumhurbaşkanımızın talimatları doğrultusunda olimpiyatlara en iyi bir biçimde hazırlanmaktadır...”
Ekranlarda ve yazılı medyada görüntülerini izlemeye aylar öncesinden başlamıştık.
Spor salonlarının duvarları cumhurbaşkanıyla birlikte Spor Bakanı’nın büyük boy fotoğraflarıyla dolu idi.
Herhalde iyi niyetli sporcularımız bu fotoğraflardan güç ve ilham alıyor, kendilerini ona göre ayarlıyordu!
★★★
Sporcularımızı eğitmek ve müsabakalara hazırlamakla görevli olan federasyonlarımızı soracak olursak, birkaçı dışında her biri zaten AKP’nin potasında eritilmişti.
En somut örneği futbol...
Böyle bir ülkenin sporcularından hele de olimpiyatlarda başarı beklemek acaba mümkün olur mu?
Nitekim olmadı.
★★★
Haftalar ve aylar boyunca kendi medyalarında hamaset edebiyatı yaptılar.
Paris’te en iyi sonuçları alacaktık.
Ve nasihat aldık.
Oysa elde çok iyi, çok yetenekli sporcularımız vardı.
Bu olimpiyatlarda onlara birkaç kişi daha eklendi.
Özellikle yüzmede 1.500 metre, atletizmde sırıkla atlama.
Ne yazık ki onlar beşinci sırada kaldı.
Madalyaları çok az farkla kaçırdık.
★★★
Kadınlı erkekli güreşçilerimiz başarılı olamadı.
Kadın boksörlerimiz ve güreşçilerimiz bekleneni veremedi. Oysa biz onlara umut bağlamıştık.
Bana sorsanız yine de en büyük başarıyı kadın voleybolcularımız elde etti.
Atatürk’ün kızları...
Bütün Türkiye onları dikkatle izliyordu.
Çoğumuz gurur duyarken bazı sapıklar “Bu ne rezalet, bunların dinle imanla ilgisi kalmamış. Bunlar ne biçim Müslüman” diye haykırmaktan utanmıyordu.
Yarı final oynamaya hak kazanan kızlarımız bize onur verdi.
Atatürk devrimlerinin ne anlama geldiğini bir kez daha Türk Milletine ve içimizdeki aymazlara öğretmiş oldular.
★★★
Şimdi hepimizin bildiği gibi ‘Türkiye yüzyılı (!)’ yaşamaktayız!
Nasıl bir Türkiye yüzyılı ise!
Karşımızda büyük bir aldatmaca, büyük bir yutturmaca daha var.
Eğer Paris’te birkaç altın madalya kazabilseydik başta Recep Bey olmak üzere Tayyipgiller iktidarının tamamı ayağa kalkıp nutuklar atacak, madalya kazanan sporcularımızı görkemli törenlerle ve Türkiye yüzyılı adına kutlayacaktı.
Şimdi tık yok!
★★★
Tabloya bakıldığında madalya bilançosu Türkiye için çok ağır...
Buna hezimet bile diyebilirsiniz.
Olimpiyatlarda 200’den fazla ülke yarıştı.
Çeşitli dallarda 91 ülke madalya aldı.
O ülkelerden bazılarının haritadaki yerini bilmiyoruz, ismini bile duymuşluğumuz yok...
Biz ise ‘Türkiye yüzyılını (!)’ kutlamakta olan koskoca Türkiye Cumhuriyeti olarak sadece ve sadece sekiz madalya alabildik.
Üstelik bir tek altınımız bile yok.
Sadece üç gümüş ve beş bronz madalya.
Bayrağımız göndere bir kez olsun çekilmedi, İstiklal Marşımız bir kez olsun çalınmadı.
En umutlu olduğumuz güreşçilerimiz gibi ötekiler de bekleneni veremedi.
★★★
Yine de aynı şeyi ısrarla söylüyorum...
Bu olimpiyat oyunlarında dördüncü bile olsa, kadın voleybolcularımız ‘mahallenin namusunu’ kurtarmış oldu.
Sevelim ya da sevmeyelim onları kutlamak hepimizin görevidir.
Bu iktidar, şimdi hazır fırsat bulmuşken şu federasyonları ne durumlara düşürdüğünü bir araştırsın da görsün bakalım...
Saray’dan torpilli başkan, üyeler ve torpilli hocalar...
Türk sporu işte böyle yönetiliyor...
Ve işte böyle öldürülüyor.