Dal kırıldığında beşik düşer. Ve burada düşmüş beyler, düşmüş! Erkek yetiştirenler, lider yaratanlar... Ne tür liderler yetiştirdiğinize dikkat edin. 

Bu çocukların bugün sessiz kalması doğru mu, yanlış mı bilmiyorum.

Ama şunu biliyorum: Geleceğini satın almak için onlar kimseyi satmaz!

Ve işte bu dostlarım, 

Buna dürüstlük denir! 

Buna cesaret denir! 

İşte liderler bu hamurdan yoğrulur. 

Hayatımda birçok kez yol ayrımına geldim. Doğru yolun hangisi olduğunu her zaman bilirdim. İstisnasız. Ama o yolu hiç seçmedim. Neden mi? Çünkü lanet olasıca zordu. 

Şimdi burada bu çocuklar var. Onlar da bir yol ayrımında. Ve onlar bir yol seçti. 
Doğru ve ilkelere dayalı zor bir yol bu, karaktere çıkan bir yol. Bırakın yollarına devam etsinler! Bu çocukların geleceği sizin ellerinizde. Yok etmeyin onu. Koruyun. Kucaklayın. Bir gün sizi gururlandıracaklar, size söz veriyorum. 

★★★

Bu replik, 1992 yapımı Kadın Kokusu filminin final sahnesinden. ‘Çocuk’ (Charlie) geçen yere ‘çocuklar’ dedim, o kadar. 

Aktör Al Pacino, bu dönemde Türkiye’ye gelseydi, bir yanda hapse giren üniversiteli gençleri diğer yanda öğretmenlerini geri isteyen lise talebelerini görseydi herhalde ağzından filmdeki bu replikler dökülürdü. 

★★★

Türkiye’de liseliler okul bahçelerinde. Çünkü öğretmenlerini, yani karakterlerini, yani onurlarını savunuyorlar. ‘Sayısı üç beşi geçmez’ denilen proje okullar, bugün 2153 okulda 85 bin yandaş atamayla gerçeğe dönüştü. Sorgulayan öğretmenler ‘uygun bulunmuyor’, öğrenciye düşünmeyi öğretenler görevden alınıyor. Ve o çocuklar sıralar yerine çimenlere oturuyor. Dersleri değil, vicdanı seçiyorlar. 

Birileri de çıkıp çocukları ‘Disiplin cezası alırsınız’ diye tehdit ediyor. “Bir ruhu kesip biçemezsin” diyor Al Pacino aynı sahnede... 

Amerika’da Harvard Üniversitesi ayağa kalkmış halde.  

Trump, Harvard’dan “Hangi profesörlerin görev yaptığının” listesi istedi. “Fikir çeşitliliği” denetimi istedi. “İdeolojik önyargılı” akademisyenlerin ayıklanmasını istedi. Cinsel yönelimden politik görüşe, etnik kökenden engellilik durumuna kadar çeşitliliği, eşitliği ve kapsayıcılığı gözeten tüm programların kapatılmasını istedi. Fakülte yetkilerinin kısıtlanması istedi.  

Yani özetle: “Akademik kadronu benim siyasi kriterlerime göre yeniden düzenle” dedi. “Ve bunları yapmazsan, 2.2 milyar dolarını keserim” dedi.  

Harvard ise, “Buyur kes” dedi. “Ama hangi hocayı atayacağımı sen belirleyemezsin. Müfredatımı sana göre ayarlamam. Fakültelerimi senin korkularına göre kapattırmam.” 

★★★

Pazartesi günüydü, Harvard’da derste “otoriterlik ve demokrasi” anlatılıyordu. 

Profesör Levitsky elindeki mektubu kaldırdı. 

“Rektörümüzün (Alan Garber) cevabını okumak istiyorum” dedi.

12 kelimelik bir cümleydi o mektubun omurgası:

“Üniversite bağımsızlığını teslim etmeyecek, anayasal haklarından vazgeçmeyecek.” 

Sınıf bir anda sessizleşti. 

Sonra... 

Gençler oturdukları amfide ayağa kalktılar.

100 kişilik sınıf, ayakta alkışlamaya başladı. 

389 yıllık bir kurumun, ruhunu satmadığına şahitlik ettiler. 

İşte karakter dediğin budur. 

İşte liderlik dediğin, sınıfın içinden böyle doğar. Ve işte o yüzden, Harvard şu an dimdik ayakta... 

★★★

Bizde ise... Okul bahçesinde yere oturan çocuklar, en dik duranlardır. Al Pacino’nun repliğiyle “O çocukların ruhu sapasağlam.”  

Evet oturuyorlar. Ama dimdik ayakta.