Türkiye’yi yasa boğan depremin yaralarını sarmak için herkes seferber oldu.
Devletin özellikle organizasyon konusunda sınıfta kaldığı bu depremde iş yine başa düştü, Türk halkı deprem bölgesindeki milyonlara çare olmak için varını yoğunu ortaya koydu.
Çocuğunun üzerindeki yorganı, bebek bezini, mamasını gönderenden tutun, kendisine asla yetmeyen emekli maaşını tümden deprem bölgesindeki depremzedelere bağışlayan insanlarımıza tanık olduk.
Ülkemizin dört bir yanından gönderilen yardım TIR'ları deprem bölgesine ulaştı ulaşmasına ancak iyi organize olunamadığı için bu yardımlar gelişi güzel dağıldı, gerçek ihtiyaç sahiplerine ulaşamadı.
Türk halkı buna rağmen yılmadı, depremin vurduğu illerdeki vatandaşlarının yarasına merhem olmak için hız kesmedi.
Bununla birlikte arama kurtarma çalışmalarına katılan ekiplerin çabası da gerçekten takdire şayandı.
Depremin yarattığı acı yüreğimizi dağlarken, aradan geçen onca güne rağmen hala enkaz altından canlı insanların çıkması, mucize kabilinden hayatların kurtarılması ise acıdan burkulan yüreklerimize su serpti.
Deprem manzarası böyle seyrederken, biz gelelim asıl meseleye…
Çevre, Şehircilik ve İklim Değiştirme Bakanlığından yapılan açıklamaya göre depremin vurduğu illerdeki yıkık, ağır ve orta hasarlı binaların sayısı 50 bini buldu.
Bağımsız bölüm olarak düşünüldüğünde bir milyondan fazla daire ve işyerinin acil olarak yıkılması gerek.
Şimdi gözler bu depreme dayanıklı olmayan, yönetmeliklere aykırı biçimde inşa edilmiş binaları yapan müteahhitlere.
Deprem bölgesinde görevlendirilen savcılar süratli soruşturmaya başladılar.
Müteahhitlerden çoğu hakkında gözaltın kararı verildi.
Kimi yurt dışına çıkmak üzere iken yakalandı.
Hakim karşısına çıkarılan müteahhitlerden çoğu tutuklandı.
Bazıları hakkında da adli kontrol kararı verildi.
Soruşturmalar hızla devam ediyor.
Görülen o ki, daha birçok isim hakim karşısına çıkacak.
Ancak sorumluluğu sadece müteahhitlere yüklemek ve günah keçisi olarak onları göstermek ne kadar doğru.
Evet, müteahhitler bu işin birinci derecede sorumlusu ama bu binalar inşa edilmeden önce hazırlanan projeleri onaylayan belediyelerin imar dairesinde görevliler az mı suçlu?
Zemin etüdü yapılmayan ya da depreme uygun olup olmadığı belli olmayan yerde imar verilmesine parmak kaldıran belediye meclis üyeleri az mı sorumlu?
Ruhsatlandırılan binaların inşaatları aşamasında buraları yeterince denetlemeyen fen işleri, yapı denetim bürolarının hiç mi suçu yok?
Ya da tüm kurallara uygun yapılmış binaların altındaki işyerlerini genişletmek uğruna kolonları keserek bunca enkazın ortaya çıkmasına neden olanların da hakim karşısına çıkması gerekmiyor mu?
Ülkemizi derinden üzen, yaşamı adeta alt üst eden bu depremin açtığı yaralar elbette sarılacak sarılmasına ama önemli olan bundan çıkarılacak dersler.
Eğer sorumlular gerçekten gereken cezayı almazsa, suçlulara ibretlik cezalar verilmezse, bir deprem ülkesi olduğumuz gerçeği unutulmadan bundan sonra daha sağlam adımlar atılıp, yaşadığımız binaları depreme uygun yapamazsak daha çok ders alacağımız günleri görürüz.