Albert Garcia, lisede koroya katıldığı gün karar verdi... Şarkı söyleyeceğim ve günün birinde opera sanatçısı olacağım!

Dediğini de yaptı, tutkusunun peşinden koşup opera okudu. Gözde bir öğrenciydi, okulu bitirdiğinde konser teklifleri art arda geliyordu artık. 3 bin 300 izleyici kapasiteli dünyanın en iyilerinin sahne aldığı Houston Grand Operası’ndan gelen teklifi düşünmeden kabul etti. Sahnelenecek operalarda bir yıl boyunca rol alacaktı.

ABD’nin Houston kentine taşındı. Sevdiği şeyi yapıyor operalarda şarkı söylüyordu, yaşamı rüya gibiydi...

Taa ki, sözleşmesinin yenilenmesine kısa bir süre kalana, 2021’in sonuna gelene dek!

On yıldan uzun bir süredir devam eden, ameliyat gerektirmesine rağmen sürekli ertelediği, zaman zaman yürümesine engel olan omurga hasarı için doktora gitmişti. Doktor ‘acil’ ameliyat dedi, kısa sürede ayağa kalkarsın diye de ekledi ama bir riskten de söz etti: Omurga hasarının nerede olduğu ve ses tellerine ne kadar yakın olduğunu ameliyat sırasında göreceğiz!

32 yaşındaydı gözünü karartıp ameliyata girdi. Operasyon sırasında ses tellerine bağlanan sinirler gerildi ve sağ tarafında ses felcine neden oldu!

Bacaklarını geri almak için ödediği bedel sesi olmuş, şarkı söyleme yeteneği ameliyat masasında kalmıştı. Bu durumu, ‘duvara çarpmış gibi oldum’ diye anlatan Albert’in dünyası yıkıldı. Sesimi değil keşke ayaklarımı kaybetseydim dedi...

Ses teli felci, gırtlağa giden sinir uyarıları bozulduğunda ortaya çıkan bir sorun. Sesimizi kontrol eden, konuşmayı ve nefes almayı sağlayan kaslar üzerindeki kontrol eksikliği olarak açıklanıyor.

Çözüm? Ya yeni bir ameliyat ya da yararı olup olmayacağı belirsiz ses terapileri!

İkincisini seçti...

Böylece yolu Konuşma Dili Patoloğu Dr. Marina-Elvira Papangelou ile kesişti. Tedavi yorucuydu, bir yıldan uzun sürdü. Dr. Papangelou sonunda şunu dedi ona: Muazzam bir değişiklik yaptın. Düzgün nefes almayı, sesindeki perdeyi düşürmeyi ve sesine odaklanmayı yeniden öğrendin!

Albert sahnelere geri döndü. Geçenlerde ona ‘sesini geri veren’ sevgili doktoruna gitti ve bir hediye, daha doğrusu üzerinde “Sadece hayatımı değiştirmekle kalmadın, aynı zamanda asla elde edemeyeceğimi düşündüğüm şeyi de geri verdin” yazan plaket verdi.

Doktor ve hastası gözyaşları içinde birbirlerine sarıldılar...

Albert, “Kalbimde bir el izi... Doktorumla ilişkimi tam olarak böyle düşünüyorum” derken, doktoru mütevazıydı: “Onun hayatında bir fark yarattığımı düşünüyorum ama tüm işi kendisi yaptı. Ben sadece yol gösterdim!”

***

Pazar gününe yakışır sonu mutlu biten bir öykü değil mi?

Pişmiş aşa su katmak gibi olacak ama...

Darbeler, sopa göstermeler, cemaatler, menfaatler bir yandan, Atatürk’ün başlattığı cehaletle savaşı engellemeler, insanın insanı, iktidarların yurttaşları, zenginin yoksulu, güçlünün güçsüzü sömürmesi, inananların Allah ile aldatılmaları, ocu-bucu diye parça pinçik ayrıştırma operasyonları, dipten çıkıp derin bir nefes almaya çalışanların suya geri itilmeleri, doğruyu söyleyenlerin bütün köylerden kovulmaları, kitlelerin teknoloji ve de parayla tutulan yandaşlar tarafından türlü aldatmacalarla istenen yere çekiştirilmeleri, milyonların yaşadığına şükreder hale getirilmesi, sesini çıkaranın sesinin boğulduğu, ayağa kalkıp ileriye doğru koşmayı umarken sesini kaybedenlerin ülkesi haline dönen Türkiye’de yaşayanlar olarak sizce de benzemiyor mu gırtlağımıza çökülmüş ve ses çıkaramaz halimize?

Biz de sesimizi geri kazanmak için tutkulu ve uzman bir doktor, iyi gelecek tedavi yöntemi, yol yordam bulabilir miyiz acaba?

Misal, milletin sesini kısmayacak bir düzen...

Liderinin değil kendisini seçenlerin sesi olacak milletvekilleri...

Halkın sesi olacak bir iktidar...

Kendi ikbalinin değil, dertlinin, ezilenin, haksızlığa uğrayanın sesi olacak muhalefet...

İşçinin sesi olacak sendika...

Milletin sesi olacak sinmemiş aydınlar...

Yaratılarıyla millete ses verecek sanatçılar...

Ne dersiniz?