Cumhuriyet mitingine mi gidiyoruz, 19 Mayıs törenine mi, yoksa bizim takım finale mi çıktı belli değildi. Ama Saraçhane ve Maltepe’de bir şey oldu: CHP, yıllar sonra ilk kez maça defansif değil, ofansif başladı.

Özgür Özel elini kaldırdığında, sadece kalabalığın değil, uzun süredir öksüren solun da göğsü kabardı. Çünkü yıllardır, “Biz öyle kutuplaştırmayız, biz kibarız, biz vatanseverliğimizi bağırmayız” diyen CHP, bu kez sahneye kükreyerek çıktı. Evet, atağa geçti.

Bu topraklarda yıllarca kutuplaşma sağın ekmeğiydi. “Biz ve onlar” dediler, “millet ve zillet”, “dindar ve kindar”, “Cumhur ve vatan hainleri...” Cumhuriyetçilerin çoğu da bunu sineye çekti. O kadar sineye çektiler ki, bugün memlekette göğüs kafesi diye bir şey kalmadı.

★★★

Oysa soru artık basit: Atatürkçü müsün, padişahçı mı? Cumhuriyetçi misin hilafetçi mi? Lozancı mısın, Sevrci mi? Kuvvacı mısın, ümmetçi mi?

Bu sorulara “ben her iki tarafı da anlıyorum” diye cevap vermek, kimin yandaşı olduğunu saklamaktan başka bir şey değil artık.

CHP de bunu anladı. Ve yıllardır diğerlerinin elinde siyasi koz olan Atatürkçülüğü, Türklüğü, bayrağı kendi mührüyle yeniden sahaya sürdü.

★★★

Evet, kim ne derse desin, bu ülkede kimse CHP’lilerden daha fazla Atatürkçü değil. Bu parti; hem Namık Kemal’e, hem Ziya Gökalp’e, hem Mehmet Akif’e, hem Deniz Gezmiş’e, hem Nazım Hikmet’e, hem Ahmet Kaya’ya yürek verenlerin partisi.

Bu parti; din ve devlet işlerini ayırt eden, laik, çağdaş bir ülke, Batı standartlarında demokrasi isteyenlerin partisi.

Ama ABD’ye meydan okuyan da Kıbrıs’a çıkarma kararı alanlar da onlardı, 6’ncı filonun önünde secde etmeyip denize dökenler de... Apo’yu yakalayıp getirtenler de...

Batı’nın demir zırhlıların gölgesinde hamaset değil, halkın avlusunda siyaset yapanlar...

Ama bu kırılmanın miladı İmamoğlu davasıydı. Bardağın dolduğu değil, taşmaya karar verdiği andı.

★★★

Şimdi diyeceksiniz ki; “Ama bu da kutuplaştırma değil mi?”

Bakınız: Kutuplaştırmanın hasını Margaret Thatcher yapmıştı.

Evet, İngiltere’nin Demir Leydi’si...

Sendikaları düşman ilan etti, Arjantin’le savaşa girdi, kendi partisinden bile dayak yedi ama geri adım atmadı.

Çünkü biliyordu: Bir düşman yaratmazsa savaş da olmaz. Savaş yoksa zafer de olmaz.

O yüzden Thatcher her zaman “En büyüğüne saldırın” dedi, “Dokunulmaz tabuları yıkın!”

Rakipleriyle uzlaşmadı, diğerleriyle birlikte merkeze kaymadı.

Bugün Trump da aynısını yapıyor. Sıradaki Türkiye mi?

★★★

Hayır. Çünkü Özgür Özel’in çizdiği yol, kutuplaştırma değil, pozisyon netliği.

Tarafını belli etme cesareti.

Bu bir “onlar mı biz mi?” siyaseti değil.

Bu bir “Biz zaten bizdik, siz neredeydiniz?” sorusudur.

★★★

CHP yıllardır savunmadaydı. Artık orta sahada pres yapıyor. AKP ilk kez karşısında dişli bir rakip buluyor.

Ve bu millet, lafı eğip bükmeyen, kimliğini saklamayan bir önderliğe aç.

Çünkü bazen en büyük uzlaşı, kim olduğunu açıkça söylemektir.