Son birkaç gündür yaşananlar Suriye’de yeni denklemin habercisi gibi duruyor. Yeniden başa dönülüyor gibi. Ancak yoruma girmeden neler oluyor, neye evrilir, göz atalım…

Suriye iş savaşı içinde daha fazla insan kaybını önlemek maksadıyla Soçi sürecinin bir parçası olarak Rusya, Türkiye ve İran’ın inisiyatifiyle ülke içinde belirlenen dört çatışmasızlık bölgesi oluşturulmuştu. IŞİD ve HTŞ (Heyet Tahrir el Şam/Şam Kurtuluş Heyeti) dışarda tutularak Suriye ordusuyla muhalif gruplar arasında çatışmaları sonlandırmak amaçlanmıştı. Zamanla diğer üç bölgedeki muhalifler İdlip’e taşınmıştı.

Türkiye 2017’de bir taraftan Afrin’de Zeytin Dalı Harekâtını icra ederken İdlip çevresinde de Gözlem Noktaları oluşturmuştu. El Kaide ürünü olan El Nusra’nın türevi HTŞ, ABD ve Türkiye tarafından bir terör örgütü olarak tanındı ama Soçi’de varılan uzlaşma gereği Türkiye, HTŞ’nin bölgeden temizlenmesi sorumluluğunu üstlense de bu konuda gerekli adımları atmadığı gibi Gözlem Noktaları HTŞ’yi koruma kalkanına dönüştü. Sonuç olarak HTŞ ABD tarafından beslendi Türkiye de Esad ile ilişkilerinde sağlıklı bir sonuca ulaşamadığı için HTŞ’ye dokunmadı hatta korudu. HTŞ Türkiye sınırına bitişik alanda bulunan İdlip’in coğrafi konumundan yararlanarak 2018 sonrasında İdlip’in tek hâkimi oldu. Bu maksatla zaman zaman Türkiye’nin kontrolü altındaki sonradan Suriye Milli Ordusu (SMO) adını alan ÖSO (Özgür Suriye Ordusu) unsurlarıyla da çatışmaktan geri durmadı.

Dün çatışan HTŞ ile SMO bugün birlikte Halep’i ele geçirmek maksadıyla birlikte Suriye ordusuna karşı çatışıyorlar…

Bütün bunlar ne anlama geliyor?

Birkaç eksende analiz yapılmaya elverişli bir durum…

Bu kısa yazıda erken bir sonuca ulaşmak hatalı bir yaklaşım olsa da Suriye’deki aktörler açısından yaklaşarak bazı öngörülerde bulunmak olası: ABD ve silahlı gücü PYD, bu ilişkiden yararlanan İsrail; Rusya-İran-Suriye devleti; Türkiye ve SMO; HTŞ vd.

Trump’ın başkanlığa gelişiyle birlikte Suriye’den çekilme olasılığının belirmesi, çekilme olasılığından bile rahatsız olanları harekete geçirmiş olabilir. Bunun bir örneğini Biden’ın Ukrayna’ya kullanma izni verdiği ve Rusya’ya karşı kullanılan orta menzilli füzelerde gördük.

ABD HTŞ’yi sahaya sürerek Suriye’de zayıflayan İran unsurlarını daha da zayıflatmayı öngördü. Gelişmekte olan Suriye-Türkiye ilişkilerini engellemek de bir eğilim olarak ortada duruyor. Ancak HTŞ ile SMO’nun birlikte hareket etmeleri daha ziyade ABD-Türkiye ortaklığının Rusya-İran aksına karşı duruşunu öne çıkarıyor.

PYD devreye sokulmadığı için ABD’nin nihai hedefini kestirmek zor ancak henüz filmin başındayız. ABD PYD’yi meşrulaştırmak adına onun IŞİD’e karşı işlevini çoklu hale getirebilmek maksadıyla HTŞ’ye karşı devreye sokabilir. Bu takdirde bölgeye ilişkin genel bir ABD çözümünün devreye sokulduğunu öne sürmek yanlış olmaz. Bunun birinci sonucu PYD’nin Suriye’de mevcut devlet yapısına entegre edilerek özerklik elde etmesidir. İkinci sonucu Bahçeli-Erdoğan girişimi dikkate alındığında PKK’nın Türkiye’de silahsız bir siyasi harekete dönüşmesi olabilir. Üçüncü sonucu İran’a yönelik stratejik planın aşamalarından birinin daha tamamlanmasına işaret eder.

Tabii henüz Rusya tepkisini tam olarak sahaya yansıtmadı. Suriye devlet güçleri etkili olarak karşı koyma becerisini ya yetersizlikten ya da hesaplı olarak ortaya koyamadı. Halep düşerse sadece hava harekâtıyla HTŞ’yi sökmek kolay olmayacaktır.

Gelişmeler İsrail’in işine gelmektedir.

Konunun Ukrayna-Rusya Savaşı’nın sonlandırılması süreci ve 2025’te ABD’nin Irak’tan çekilmesiyle bağlantısı olduğunun akılda tutulmalıdır.

HTŞ’nin kendi başına karar vererek uyguladığı bir harekât olasılığı mevcutsa da gerçekçi bir değerlendirme olmaz.

Sonuç olarak yaşananların ABD-Türkiye işbirliğinin Suriye harekât alanındaki son yansıması ve bu nedenle bir başa dönüş olarak görmek mümkündür. Umarım değildir…