Garip bir biçim­de; Esad’ın devrilip Suriye’de yeni bir yönetimin gelmesi piyasalar tarafından coşkuyla karşılan­mış gözüküyor. Suriye’de sanki yarın inşaat faaliyetleri başlayacak da ihracat olacakmış gibi, çimento şirketleri hisseleri patladı. Yine erken bir se­vinç yaşayıp hayal kırıklığına uğrama ihtimalimiz yüksek.

Türkiye’nin Suriye’ye mü­dahil olduğu günlerde Ga­ziantep ve Kilis’te durumu gözlemlemek için bulunmuş­tum. Gaziantep’teki eski bir oda başkanının söyledikleri hala kulağımda. Suriye ve Irak’la iş yapan, o kültürü çok iyi bilen bir iş insanıydı. İlk söylediği “Bizim iktidar bölgenin nasıl bir batak­lık olduğunun farkında değil. Oraya bir girince artık batmadan çıkmanı­zın ne kadar zor olacağı­nı görmüyor” demişti.

Buna karşılık Gaziantep’te bazı iş insanlarının, göç­menlere “ucuz işgücü” fırsatı olarak baktıklarını da iyi hatırlıyorum. Hatta o dönem Tayyip Erdoğan’ın “ensar” söylemini destek­leyip, kendisini cesaretlen­dirdiklerini de biliyorum. Sonuçta sosyal güvenlik kaydı olmadan çok ucuz maaşlarla niteliksiz işgücü sahibi oldular ve bu nedenle büyük kârlar elde ettiler.

Aynı dönem Gaziantep’e komşu ama sanayisi çok daha zayıf olan Kilis’teki oda başkanı ise, sokaklarda yatan göçmenleri gösterip, ilin demografik yapısına dikkat çekerek, “Ensar di­yerek halkı ikna etmeye çalışıyorlar ama büyük bir etnik sorun bizi bek­liyor” uyarısı yapmıştı.

Gelinen noktada uzun yıllardır göçmenlerin ne kadar büyük sorun olduğunu gördük. Bunun en önemli nedeni insani bir kriz olan göçmenler konusunda dev­letin bir planının olmaması, insani krizi yönetememesi idi. Avrupa’nın bu süreçte nitelikli insan gücünü alıp, gerisini tutmamız için bize rüşvet verdiğini, Merkel’in anılarında da açıkca gördük.

KİMSE ‘PLAN VAR MI?’ DİYE SORMUYOR

Şimdi sanki Suriye’den gelen göçmenler yarın ülke­lerine geri dönecek, hemen imar çalışmaları başlayıp, Türkiye bunu fırsat olarak kullanacak diye seviniliyor. Hatta göçmenler ülkelerine dönünce milli gelire etkisi­ni hesaplamaya şimdiden başladık. Kimse “bir plan var mı, bu insanların ülkelerine dönmeleri nasıl sağlanacak, nasıl bir yöntem izlenecek, yarın ilk fırsatta bunlar tekrar ülkeye dön­meyecekler mi” diye sormuyor.

Herkes Irak’taki, Lib­ya’daki olayları unutmuş gözüküyor. Akıllı iş insanları buralardaki deneyimleri hatırlayıp, “sevinmek için erken” olduğunu söylüyor­lar ama çoğunluk pembe bulutlarda geziyor. Irak’ta Saddam devrileli 20 yılı aştı ama mevcut Irak Hükümeti hala ülkesine hakim olama­dı; etnik kavgalar devam ediyor, en küçük bir imar çalışması henüz yok, hatta içlerindeki petrol kavgalarını bile bitiremediler.

Libya, Türk müteahhit­lerin en büyük pazarıydı; devlet oradaki alacakların bir kısmını üstlenmesine rağmen, hala alamadıkları yüklü paraları kaldı. Peki, Suriye’nin Libya ve Irak’tan ne farkı olabilir ki? Oralar­da da benzer dini gruplar savaştı, hâlâ da savaşmaya devam ediyorlar.

Temkinli iş insanları se­vinmek ya da üzülmek için, doğal olarak, Suriye’deki bu kadar hızlı ve sert değişimi sağlayan büyük aktörlerin planlarını bilmek istiyorlar. Sonradan hayal kırıklığı ya­şamamak için, bu iş insan­ların temkinli tutumu daha rasyonel gözüküyor.