Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın SGK borçlarına yönelik “CHP’li belediyeleri silkeleyin” talimatı sonrasında art arda belediyelerin hesaplarına haciz konulması gündemde. Silkeleme başladı. Sorumuz şu: Peki, silkelenen kim? Basit ve ilk akla gelen yanıt, halk. Ama biraz daha derine inebiliriz elbette. İkinci soru gelsin o zaman. Halkın hangi kesimi? Hesaplara konulan bloke sonrasında maaşlar ödenemeyecek, birçok yatırım duracak, yardımlar kesilecek, projeler askıya alınacak. Plan bu. Bu senaryo gerçekleşirse en çok zarar görecek kesim kim? Bundan 5 sene önce aklından bile geçmeyecek yoksullukta yaşamaya mahkum edilenler... Kendi yağında kavrulurken, “nas” ile çöken ekonomi yüzünden belediyelerin yardımına muhtaç hale gelenler... Birkaç lirası cebinde kalsın diye kar kış demeden Halk Ekmek büfesi önünde sıraya girmek zorunda kalanlar... Karnını ancak Kent Lokantaları’nda doyurabilenler... Evde 4 kişi çalışsa dahi yoksulluk sınırının altında yaşam sürmek zorunda kalanlar... Çocuğunu kreşe gönderecek parayı denkleştiremeyenler... Çocuğunun beslenme çantasına koyacak bir kutu süt için belediyeye bel bağlayanlar... Sahi silkelenen gerçekten kim olacak?

Trump bizi neden öptü?

Bayram değil seyran değil eniştem beni niye öptü” diye bir söz vardır ya... Köşemizin öznesi ABD’nin seçilmiş başkanı Donald Trump. Daha önce tek tweet ile doları 4 liradan 7 liraya çıkartan, sonrasında fonda “Yaparım bilirsin” şarkısı eşliğinde “Ekonominizi mahvederim, ahmak olma” mektubu kaleme alan, bu mektubu da gururla ofisinin duvarında sergileyen bir isim neticede. Bu kez Cumhurbaşkanı Erdoğan’ı öven açıklamaları ile dikkat çekti. Erdoğan’ın çok akıllı bir adam olduğunu, Suriye’nin anahtarını elinde tuttuğunu söyledi. Tabii iktidara yakın medyada yine bir bayram havası esiyor. Ama hemen “gaza” gelmeden, bu açıklamanın neden yapıldığını irdelemekte fayda var. Trump önceki başkanlık döneminde Erdoğan hakkında kurduğu “Bir tek beni dinliyor, diğer liderler onunla konuşmam için beni arıyor”, “Erdoğan’la çok iyi anlaşıyorum. Herkes onun korkunç bir adam olduğunu söylediği için bunu yapmamam gerek ama benim için problem olmuyor” gibi ifadeleri var. Buradan hareketle bu açıklamaların pekala yeni dönem öncesinde Cumhurbaşkanı Erdoğan’la buzları eritmek, yumuşatıp kıvama getirmek için olduğu söylenebilir. Hatırlarsınız Trump ilk döneminde de Suriye’den askerlerini çekmek istemiş ama koskoca ABD Başkanı bile ordunun direnciyle karşılaşıp istediğini yapamamıştı. Yine her fırsatta Orta Doğu’da işlerinin olmadığını söylüyor. “Bu bizim savaşımız değil” diyor. Göreve gelmesine sayılı gün kala yaptığı açıklamaları bu bağlamda okumakta fayda var.

Trump mı bize benziyor, biz mi ona?

Yine Trump ile devam edelim. Zira “Türkiye küçük Amerika olacakken, Amerika büyük Türkiye oluyor” serimiz sürüyor. Bir basın özgürlüğü meselesi var ki, “demokrasinin beşiği” ABD şokta. Trump medya kuruluşlarına art arda açtığı davalarla gündemde. İftira, manevi üzüntü, kişilik hakları gibi sebepleri gerekçe göstererek her gün yeni bir kanal ya da gazeteden tazminat istiyor. Ünlü TV kanalı CBS’e açtığı davada istediği tazminatın tutarı tam 10 milyar (!) dolar. Yani 350,2 milyar TL! Bu rakamı şöyle anlatabilirim. Aralarında Eritre, Cibuti, Monako’nun da olduğu dünyadaki 56 ülkenin milli gelirinden daha yüksek bir tutar istiyor Trump CBS’ten! Seçime günler kala rakibi Kamala Harris ile yapılan bir özel röportajı Harris’in lehine montajladıklarını iddia ediyor. Yine The Post’a şirketleri aracılığıyla açılan 3,8 milyar dolarlık büyük bir dava daha var. Sürekli medyaya bir sopa gösteriliyor. ABC News ise haklarında açılan iftira davasında yargı sürecini beklemeden uzlaşma yoluna gitti. Trump’a 15 milyon dolar tazminat ve 1 milyon dolar da avukat masrafı ödeyecekler. Karar Trump’ı pervasızlaştıracağı iddiasıyla yerden yere vuruluyor. Nitekim bu anlaşma sonrasında Trump X hesabından hemen gazetecilik dersleri vermeye başladı. Basını hizaya sokacağını söyledi. Sonucu ne olur bilinmez ama Amerikan medyasında büyük bir endişe hakim. Tabii Trump’a sorsanız “gazetecilik faaliyetleri” yüzünden dava ettiği kimse yok. Ama ABD’de Trump 2.0’da basın özgürlüğü en tartışmalı başlıklardan biri olacak gibi görünüyor.