2 Ekim 2015 Cuma günüydü. Müslüm, Gaziantep’ten saat 24.00’te Erzincan’a gidecek otobüse binerken, annesi Songül Hanım oğluna sarıldı, “Güle güle oğlum. Şimdiden hayırlı tezkereler” dedi. Baba Şevket Altıntaş içinden, “Çok şükür, acemi birliğini sağ salim bitirdi. Şimdi usta birliğine gidecek. Orası daha rahattır” diye düşündü. Müslüm, babasının aklından o an neler geçtiğini tahmin etti. “Baba, siz beni merak etmeyin. Evvel Allah hayırlısıyla tezkeremi alıp gelirim” dedi.
Otobüs henüz hareket etmemişti. Müslüm, arada bir anne ve babasına el sallarken, yanındaki koltukta oturan genç de, “Sen de mi askersin?” dedi. Müslüm, asker olduğunu, Erzincan’daki birliğine gideceğini söyledi. Yanındaki genç de, “Ben de askerim. Adım Adil Kabaklı, demek aynı yere gidiyoruz” dedi.
BİRBİRİNİZE SAHİP ÇIKIN
Adil de, otobüsün camından annesi Cennet Hanım’ın ağladığını görünce içi sızladı, “Ben sana ağlayıp durmayın demedim mi ana?” diye söylendi. Müslüm, “Ben de ağlama dedim ama yürekleri evlat hasretine dayanmıyor, ne yapsınlar?” karşılığını verdi. Adil, cam kenarında ağlayan annesine baktıkça, ağlamamak için kendini zor tuttu. Yanındaki koltukta oturan Müslüm’ün annesi Songül Hanım dayanamayıp otobüse bindi ve Adil’e, “Sen de askersin herhalde, o ağlayan senin annen mi?” diye sordu. Adil, annesi olduğunu söyleyince, Songül Hanım, “Bakın ikiniz de askersiniz. Yolda birbirinize sahip çıkın. Ortalık karışık” dedi.
O geceyi Songül Hanım da, Cennet Hanım da zor geçirdi. Songül Hanım bir an önce oğlunun telefonla arayıp, “Anne ben Erzincan’a geldim” demesini bekliyordu. Müslüm’den telefon gelmeyince Songül Hanım’ın içi sızlamaya başladı. Yoksa kötü bir şey mi olmuştu? İçinden “Tövbe... tövbe... aklına böyle şeyler getirme be kadın” dedi. Şevket Bey de, eşini böyle telaşlı görünce, “Ne var hanım, Allah’ını seversen, zamanı gelince telefon eder. Belki şarjı bitmiştir, belki uyumuştur. Niye böyle büyütüp duruyorsun?” diye söylenmeye başladı. Anne sezgisiydi: “Yook, Müslümüme bir şey oldu” diye feryat etti.
OĞLUNU KAÇIRMIŞLAR
Şevket Bey’in yine telefonu çaldı. Arayan kişi, yüzbaşı olduğunu belirtti. O da Müslüm’ün babası olup olmadığını sordu. Şevket Bey telaşlandı. Yüzbaşının sorduklarını duymuyordu. Telaştan elleri titriyordu. Karısı, “Ne olmuş, Müslüm’e ne olmuş!?” diye bağırıyor, bu durum Şevket Bey’i daha da heyecanlandırıyordu. “Dur be kadın, bir dakika, bir şey yok. Bir dakika bekle, öldün mü?” diye söylenmeye başladı. Oysa, o karısından daha heyecanlıydı. Artık kötü bir şey olduğuna emindi. İçine korku düşmüştü.
Şevket Bey’in telefonu neredeyse her beş dakikada bir çalıyor, arayan Müslüm’ü soruyordu. Aklına, Müslüm’ün gittiği birliğin komutanını aramak geldi. Bu sırada saat 19.00 civarıydı. Ancak komutana ulaşamadı. Oğluna yine kızdı, “Niye telefon etmiyorsun? Sen böyle bir şey yapmazdın oğlum. Böyle sorumsuzluk yapmazdın” dedi. Yine de aklına kötü şeyler getirmemeye çalıştı.
Saat 19.30’u geçiyordu. Bir subay tanıdıkları vardı. Ona ulaşıp oğluyla ilgili bilgi alabileceğini düşündü. Ona, olanları, gelen telefonları anlattı. Subay, on dakika sonra kendisini arayacağını söyledi. Aradı, “Teröristler yolu kesmiş, Müslüm’ü de kaçırmışlar. Ama merak etme, hiç korkma. Teröristlerin er olan askerlerle hiçbir işi olmaz. Onların işi bizlerle, yani rütbelilerle” dedi. Subay, sadece Şevket Altıntaş’ı rahatlatmak için böyle konuşuyordu.
VURUN LAN ŞEREFSİZLER
Şevket Bey, daha sonra öğrendi ki, bölücü terör örgütü mensupları sabaha karşı yolu kesip otobüsü durduruyorlar. Otobüste kimlik kontrolü yapıyorlar. Kimlik kontrolünden sonra teröristlerle şoför ve muavini çay içiyor. Daha sonra teröristler tekrar otobüse biniyorlar. Müslüm ile Adil’e, “Bizimle geliyorsunuz” diyorlar. Onlar gitmek istemiyor. Müslüm göğsünü açıp, “Vurun lan beni, vurun şerefsizler” diye bağırıyor. Adil de gitmemek için direniyor. İki genci sürükleyerek, dipçikle vurarak, kafalarına silah dayayarak otobüsten indiriyorlar.
Evlatları kaçırılan aileler Diyarbakır’da eylem çadırı kurmuştu. Şevket Altıntaş, karısı Songül Hanım da onlarla birlikteydi. Müslüm ve arkadaşı Adil Kabaklı kaçırılalı tam 5.5 yıl olmuştu. 13 Şubat 2021’de, Kuzey Irak’ın Gara bölgesinde terör örgütünün mağara cezaevinde tutulan 13 asker, polis ve MİT mensuplarını kurtarmak için operasyon yapıldı. Teröristler ellerindeki bütün rehinelerin kafasına kurşun sıkıp şehit etti.
OĞLUNU TANIYAMADI
Şehitler, kimlik tespiti için Malatya’ya getirildi. Yakınları da Malatya’ya götürüldü. Baba Şevket ve anne Songül Hanım şehitlere tek tek baktı. “Bizim oğlumuz aralarında yok” dediler. Asker, bir daha bakın deyince yeniden baktılar. Babanın aklına oğlunun ayak tırnağının birisinin olmadığı geldi. Ayaklarına baktı, birden naaşa sarıldı, “Oğlum…oğlum” dedi. 80 kilo olan oğlu adeta bir avuç kalmıştı.
Sağlığında bir kez ailelerine mektup yazmalarına izin verilmişti. Mektubu 15 Nisan 2019 tarihini taşıyordu. Müslüm Altıntaş mektubunda, şunları yazıyordu: “Bizim tek suçumuz vatani görevimizi yerine getirmek oldu. Neden hâlâ bizlere sahip çıkılmıyor?”
YARIN: Rüzgarın sesini, güneşin doğuşunu unuttular