Kadına Yönelik Şiddete Karşı Uluslararası Mücadele Günü olarak kabul edilen 25 Kasım geride kaldı. Birçok futbol kulübü sahaya üzerinde 'Kadına ve çocuğa dokunma' yazan tişörtler ile maçlara çıktı.

Ancak maç esnasında kullanılan eril küfürler, pankartları boşa çıkardı. Çünkü dil, sadece iletişim aracı değil, aynı zamanda düşünce biçimimizi, dünya görüşümüzü ve dolayısıyla davranışlarımızı şekillendiren güçlü bir araçtır. Özellikle de eril dil, yüzyıllardır toplumsal cinsiyet eşitsizliğinin en önemli yapı taşlarından biri olarak karşımıza çıkmaktadır.

Eril dil, kadınları pasif, zayıf ve erkeğe hizmet eden varlıklar olarak sunuyor. Kadınları nesneleştiren, aşağılayan ve onların yeteneklerini küçümseyen bir dil kullanımı, toplumda kadınlara yönelik şiddeti meşrulaştırıcı bir atmosfer oluşturuyor. Bu durum, şiddetin normalleştirilmesine ve kadına yönelik şiddetin önlenmesi için atılan adımların etkisiz kalmasına neden oluyor.

Bunu zaten günlük hayatımızda da yaşıyoruz. Herkes kadına şiddete karşı olduğunu söylerken, kullanılan eril küfürler ve yetersiz cezalar bu toplumsal problemin çözümünü etkisiz kılıyor. Sokakta, okulda, arkadaş arasında, trafikte, televizyonda edilen eril küfürler, gün geçtikçe aşırılığı daha da artan kadın cinayetleri ve şiddeti ile karşılaşmamızdaki en önemli etkenlerden biri olarak karşımıza çıkıyor. 

Unutmamak gerekir ki, dil sadece bir araç değil, aynı zamanda bir silahtır. Bu silahı şiddeti beslemek yerine, eşitliği ve adaleti inşa etmek için kullanmalıyız.

Dilimizi değiştirmeden, kadına şiddetin önüne geçmemiz imkansız bir hal alıyor.