Bana öyle geliyor ki, biz bu enflasyonla mücadele sınavından geçer not alamayacağız. Bu kötümser öngörüyü, enflasyon düşerse mahcup olmamak için başına “bu kafayla gidersek” ibaresini ekleyerek değiştirmeme izin verin. Niçin böyle düşündüğümü açıklayayım. Birinci ve en önemli sebebi biz “enflasyondan” değil, “hayat pahalılığından” şikayetçiyiz. Onunla mücadele etmek istiyoruz. İkisi aynı şey değildir. Enflasyon, gelir dağılımı ile ilgisi olmayan ve objektif ölçülebilen bir fenomen iken, hayat pahalılığı tamamen sübjektif bir kavramdır. Enflasyon “fiyatlar genel seviyesinin yükselmesi ve yükselmeye devam etmesi”dir. Ölçüsü de TÜFE denen bir endekstir. Hayat pahalılığı ise bir ferdin veya hane halkının “geliri ile servet artışı toplamının” TÜFE’nin altında kalmasıdır. Çok zenginler için aslında bu da pahalılık değildir. Servetinin değer artışı dahil yıllık harcama imkanı 10 milyon liranın üstünde olan bir kişinin veya ailenin bu geliri, bir-iki yıl enflasyon kadar artmasa da hayat yine de onlar için pahalanmıştır denemez. İkinci sebep, birincisiyle bağlantılı olarak her fiyat zammının aynı anda birileri için gelir artışı olduğunu bir türlü kabullenmememizdir. Özellikle sattığı mal veya hizmetin fiyatını kendisi belirleyenler, “önce enflasyon dursun hele, ben ondan sonra fiyat zammı yapmaktan vazgeçerim” demektedir. Bir bakıma bireyler “enflasyon benden atlasın, nerede patlarsa patlasın” demektedir. Bu bana, bir zamanların ünlü karikatüristi Cemal Nadir Güler’in çizdiği “kaldırımdaki tükürüklere bakarak, tuh Allah kahretsin ne de çok tükürmüşler diye yola tüküren adam” karikatürünü hatırlatıyor.

BİRİMDEN DEĞİL SÜRÜMDEN KAZANMAK

Ne sebepten yükselmiş olursa olsun enflasyonu indirmenin temel yolu, para miktarını kısıp, devir hızını düşürmektir. Para miktarının kısılması piyasada alışveriş miktarını azaltır. Talep azalınca (alışveriş miktarı veya ziyaret sayısı) üretici veya satıcı firmaların, esnafın ve serbest çalışanların birim üretim maliyeti “girdi fiyatlarının üstünde bir oranla” artar. Çünkü birim maliyet, sabit giderlerden (kira, maaşlar, sigorta, elektrik, su, yakıt vs.) birim satış miktarı başına düşen payı büyütür. Kaldı ki, bu arada bu sabit girdileri oluşturan kalemlerin fiyatları da enflasyon oranında yükselmiştir. Umulur ki, işi yönetenler öncelikle iş hacmini “miktar olarak” artırmak için fiyat zamlarını düşük tutacaktır. Tam aksine iş insanlarının ilk aklına gelen davranış ayakta kalmak veya kâra geçmek için “birim satış fiyatını” artırmak olur. Sürümden kaybettiği hasılatı fiyat zammıyla çıkarmaya çalışır. Bu davranış iş hacmini daha da düşürür. Mal ve hizmet üretimi fizik olarak düşmeye ve gelirler azalmaya başlar. Bu yüzden enflasyonla mücadele büyümeden fedakarlık ister.

GAME TEORİSİ

Bana “Oyun Kuramı” (Game Theory) nedir, bir cümlede anlat deseniz şunu söylerim: “İnsanlar gitmek isterken Mersin’e, birbirlerine bakıp giderler tersine”. Bir toplumu teşkil eden bireylerin “kazan-kazan” köşesinde buluşmak yerine “kaybet-kaybet” köşesine sürüklenmesinin kök sebebi, bireylerin birbirine, devlete, adalete, üniversitelere, siyasi partilere, basına, din adamlarına velhasıl kurumlara “güvenmemesidir”. Hele hele “tasarruf seferberliği” ilan eden bir başkanın, müsamere oynar gibi, kendini karşılasın diye kendi adamını iki gün önceden gideceği ülkeye gönderen bir ülkede, halk hükümetin enflasyonu düşüreceğine zor güvenir.

SON SÖZ: Başaracağına güvenmezsen başaramazsın.