Vadesinde ödenmeyen borç nedeniyle alacağını yıllar sonra tahsil eden alacaklının açtığı munzam zarar davasında enflasyon farkı nedeniyle zararın tespiti halinde Yargıtay bunun borçludan giderilmesi gerekir dedi.

Yüksek Mahkeme bu yıl önüne gelen bir uyuşmazlıkta herkesi yakından ilgilendiren bir karara imza attı.

Vadesinde ödenmeyerek hakkında icra takibi başlatılan borcun 6 yıl sonra ödenmesi nedeniyle alacaklının yaşanılan enflasyon nedeniyle alacağını geç tahsil etmesi sonrasında bir zararın oluşup oluşmadığını şayet zararın oluştuğunun mahkeme tarafından tespit edilmesi halinde bu zararın borçludan talep edilebileceğine hükmetti.

İlk Derece Mahkemesince; davacının, davalı kooperatif üyesiyken kendisine tahsis edilen dairenin icra yoluyla satıldığı ve dairenin yerine geçmek üzere kendisine 135.000,00 TL bedelli senedin anlaşma doğrultusunda verildiği, davacı tarafından senedin yaklaşık altı sene sonra tahsil edildiği, kooperatiften alacağı para ile konut alacağı hayaliyle yaşadığı, uzun süre alacağını tahsil edemediğinden bu hayalini gerçekleştiremediği, bugün tahsil edilen para ile ancak bir veya iki yıllık kira parasını ödeyebileceği beyan edilmişse de davacının bu beyanıyla genel anlamda enflasyon nedeniyle yoksun kaldığı kârı talep ettiğinin anlaşıldığı, somut olarak geç ödemeden dolayı zarar gördüğü iddia ve ispat edilemediğinden davanın reddine karar verilmiştir. Yapılan istinaf incelemesinde ise Kayseri Bölge Adliye Mahkemesi 6. Hukuk Dairesince istinaf başvurusunun esastan reddine karar verilmiştir.

Ancak Yüksek Mahkemede önüne gelen uyuşmazlıkta munzam zararın soyut ve somut yöntemlerle ispat edilebileceğini; (…) yaşayan hayatın gerçekleri ve deneyimlerinin zorunlu kıldığı herkesçe bilinen normal durumlar ile fiili karineler başka bir deyişle Türk Medeni Kanunu’nun 6. maddesinde belirtilen genel kuralın istisnaları şeklinde ispat yükünü ortadan kaldıran olgular, ispat hukuku açısından alacaklı lehine değerlendirilir.

Ülkemizde seyreden hiper enflasyon nedeniyle bireyin parasının değerini sabit tutmak ve kazanç sağlamak için çaba ve girişimlerde bulunmak, örneğin en azından vadeli mevduat, altın, devlet tahvili, döviz gibi yatırımlarda değerlendirmesi olayların normal akışına, hayat tecrübesine uygun bir karine olarak kabul edilmesi zorunludur.

Enflasyonist ortamda yaşayan normal makul bir insanın parasını atıl bir biçimde tutmayacağı, gelir getirecek bir yatırıma yatıracağı bilinen bir gerçektir. 818 sayılı Borçlar Kanun’un 232 (TBK 187, madde de belirtildiği üzere herkesçe bilinen vakıalarla ikrar edilmiş vakıalar çekişmeli sayılmaz). Yasal deyimle bu maruf ve meşhur vakıaların ispatına gerek yoktur.

Munzam zararın hesap yönteminde dikkate alınacak ekonomik veriler;

1. Her yıl itibariyle gerçekleşen TEFE- TÜFE, oranı

2. Bankaların 3 aylık ortalama vadeli mevduat faiz oranları,

3. Devlet tahvillerine verilen faiz oranları

4. Döviz kurlarındaki Amerikan Doları ve Euro değişim oranları

5. Asgari ücret artışı

6. Altın fiyatlarındaki artış

Sepetteki bu verilerin ortalamasının mahkemece zararın hesaplanmasında dikkate alınması gerekir.

Yargıtay 6. Hukuk Dairesi 2024/3534 Esas ve 2025/15 Kararında davacının davalı kooperatifin üyesi olduğu, kooperatifçe kendisine tahsis edilen konutun davalının borcundan dolayı satıldığı, davalı tarafından davacıya 28.08.2017 tanzim, 29.12.2017 vade tarihli senet verildiği, senedin vadesinde ödenmediği ve davacının 08.02.2018 tarihinde icra takibine geçtiği, davacının icra takip sonucu alacağını 24.07.2023 tarihinde tahsil ettiği, temerrüt tarihi olan 29.12.2017 tarihinden alacağın tahsil edildiği 24.07.2023 tarihine kadar ülkemizdeki enflasyon oranları, yabancı paranın değer artışı, altın fiyatlarının artışı, vadeli mevduat faiz oranları, devlet tahviline verilen faiz oranı, asgari ücret artışı gibi ekonomik göstergeler yine o dönem içerisindeki yasal faiz oranları dikkate alındığında, davacı alacaklının parasının değerini sabit tutmak ve kazanç sağlamak için bir çabada bulunmasının hayatın olağan akışına da uygun olduğu, en azından paranın değer kaybını önlemek için döviz, altın, vadeli mevduat hesabı, devlet tahvili gibi yatırımlara yönelmesinin doğal olduğu kanaatine varılmakla, davacı alacaklının temerrüt faiz oranı üzerinde aşkın zararı (munzam) oluştuğunun kabulü gerekir.

Mahkemece konusunda uzman bilirkişi veya bilirkişi kurulundan yukarıda belirtilen ekonomik unsurlar dikkate alınarak oluşturulan sepet hesabına göre davacı alacaklının temerrüt faizini aşan bir zarara uğrayıp uğramadığı tespit edilerek, varsa bu zarar miktarından da davacı tarafından tahsil edilen temerrüt faiz miktarı çıkartılarak, davacının munzam zarar miktarı bulunup davacı alacaklının aşkın zararının (Munzam) tahsiline karar verilmesi gerekirken, davacının somut olarak zararını ispatlayamadığı gerekçesiyle davanın reddine karar verilmesi doğru görülmemiş, kararın bozulması gerekmiştir dedi.