Erzincan’da dünyaya geldi. Ailesi Erzurum Şenkayalıydı.

Babası Erzincan SSK Hastanesi’nde işçi olarak çalışıyordu. Annesi ise okuma yazma bilmemesine karşın, 4 çocuğunun iyi eğitim almaları için çırpınan, fedakar bir ev kadını...

Babasının tayini üzerine geldikleri Erzurum’da taşındıkları ev, toprak damlıydı. Yağmur yağdığında her tarafı akıyordu. Böyle durumlarda annesiyle birlikte evin içinde koşuşurlar, tencere, kova ne bulurlarsa, akan yerlere koyarlardı.

Ama günün birinde öylesine yoğun yağdı ki bunlar yetmedi. Annesinin tek eşyaları olan yatakların ıslanmasını önlemek için çırpınması yetmemiş, hepsi sırılsıklam olmuştu. Cefakar kadın “Ben akşama sizi nerede yatıracağım” diyerek hüngür hüngür ağlamıştı.

★★★

Erzurum’un Doğu sınırındaki Şehitler Mahallesi’nde çatılı bir ev kiraladıklarında kendilerini sınıf atlamış, adeta zengin olmuş gibi hissettiler. Zira artık yağmur yağdığında ıslak yataklarda uyumak zorunda kalmayacaklardı!..

Henüz 7-8 yaşlarındayken, ısının sıfırın altında 30 derecelerde dolaştığı dondurucu bir günde, sokakta arkadaşlarıyla oyuna dalınca, lastik ayakkabılarının su geçirip ayaklarının donduğunu fark edememişti. Zor bela geldiği evde annesi hemen ayaklarını suyun altına soktu. Buz gibi su, sanki kaynar çaydanlıktan dökülüyormuş gibi canını yakıyordu. Yavrusunun feryatlarına dayanamayan annesi, hemen ayaklarını göğsüne bastı. Ana-oğul, dakikalarca böyle kaldılar. Sonunda çilekeş anneciği, yavrusunun küçücük ayaklarını kurtarıp açmayı başarmıştı.

★★★

(Doğu’nun lastik ayakkabılı çocuklarının çoğu, soğuktan romatizma olur. Küçükken yakalanılan romatizma, ilerleyen yaşlarda kalbe sirayet eder. Zamanında tedavi edilmeyen kalp romatizması hastaları da erken yaşlarda yitip giderler. U.D.)

★★★

Bir yaz tatilinde, aile bütçesine katkıda bulunabilmek için ayakkabı boyacılığı yaptı. O sırada 8 veya 9 yaşındaydı. Sandığı hazırlayınca, doğruca Gölbaşı’ndaki otobüs duraklarının yolunu tuttu. Tüm boyacılar sıra sıra dizilmiş, müşteri kapmaya çalışıyorlardı. Ama onun el yapımı sandığı en kötülerden biriydi. Tüm parası ancak siyah ve kahverengi olmak üzere iki çeşit boya almaya yetmişti. O nedenle sandığı gören uzaklaşıyordu. Nihayet bir belediye süpürgecisinin ayakkabısını yarı fiyatına boyadı. Ama adam beğenmemişti. “Ulan bu nasıl boya” diye bağırıp, süpürgeyle kovalamaya başladı. Kaçıp, dayak yemekten kurtulmuştu ama yaşadıkları çok ağrına gitmişti. Bir daha da ayakkabı boyamaya çıkmadı.

★★★

Okullarında zenginliğin simgesi kumaş önlüktü. Sadece birkaç çocuğun kumaş önlüğü vardı. Diğerlerinin tümü naylon önlüklüydü. Kışları sobanın başında ısınmaya çalışırken naylon önlükler dayanmaz erirdi.  

Uzun, esmer, zayıf, çelimsiz bir çocuktu. Tipik bir yoksul çocuğu. İlkokul öğretmeni Fahriye Yılmaz, onu çok severdi. Erzurum’un köklü ailelerinden birinin kızıydı. Onu 5 yıl boyunca bir öğrenciden çok, çocuğu gibi severek okuttu.

★★★

Lise çağı geldiğinde, ağabeyiyle birlikte Doğu’nun en iyi okullarından biri olan Erzurum Lisesi’ne kaydolmak istedi. Varoştan geldiği için kentin sosyo-ekonomik düzeyi iyi ailelerin çocuklarının okuduğu okula almak istemediler. Ama tüm engelleri aşarak o güzel okula girmeyi başardı.

Yoksul olduğunu Erzurum Lisesi’nde öğrendi. Orada solcu oldu. Solcu olduğunu da üniversitede fark etti!..

★★★

Üniversiteye hazırlık telaşı başlamıştı. Parası olanlar dershaneye gidiyordu. Oysa onlarda para olmadığı için dershane, hatta üniversiteye hazırlık kitabı bile yoktu. Evde battaniyeye sarılıp lise ders kitaplarına bakarak üniversiteye hazırlanmaya çalışıyorlardı. Allah’tan matematik hocaları Zafer Bey ve kısa süreliğine dershaneye giden can dostu, sıra arkadaşı Alpaslan yardımcı oluyordu.

Gazi Üniversitesi Kamu Yönetimi bölümünü kazanınca, hemşire ablası ve astsubay eşinin Ankara Etimesgut’taki lojmanlarına taşındı. Üniversiteyi 4 yılda bitirirken meslek sınavlarına hazırlanmayı da ihmal etmedi. Ayrıca İngilizce ve Almancasını da ilerletti.

Mezun olur olmaz, Ziraat Bankası Uzmanlığı ile Hazine Kontrolörlüğü sınavlarına girip, bin kişi arasından dereceyle kazandı. Bunlar için yapılan sözlü sınavlara hayatının rol modellerinden CHP İzmir Milletvekili Aşkın Türeli ağabeyinin takım elbisesini giyerek gitmişti!..

★★★

İş hayatına Hazine Kontrolörü olarak başladı. Görevi gereği bankaları, bakanlıkları ve KİT’leri denetliyordu. Hayali ihracattan banka soruşturmalarına, kara para incelemelerinden büyük alt yapı projelerine kadar birçok konuda inceleme, araştırma ve soruşturmayı üstleniyordu. Gözü çok karaydı. Görevdeki bakanlar hakkında bile yolsuzluk fezlekesi düzenleyip, yargıya gönderiyor, asla çifte standart uygulamıyordu. Yönetimle sorunlar yaşadığı oluyordu ama Allah hakkı için, AKP dönemine kadar hiçbir bakan ve müsteşarın, görevini yapmasına engel çıkardığını hatırlamıyordu.

2004 yılında kıdem sırası gereği yurt dışına gönderildi. Bir yıl süreyle Virginia Richmond’da kaldı. Ardından Carnegie Mellon Üniversitesi’nden gelen çağrı üzerine orada “Kamu Politikaları ve Yönetimi” alanında yüksek lisans yaptı2007 yılında Türkiye’ye döndüğünde “Fakir Ailelere Kömür Dağıtımı” projesini inceleme görevini üstlendi. Her yıl rutin olarak yapılan incelemelerde o tarihe kadar hiçbir sorun tespit edilmemiş ve Hazine yaklaşık 1 milyar dolar para ödemişti. Soruşturmayı derinleştirdiğinde örgütlü bir yolsuzluk düzeni kurulduğunu gördü. Suç duyurusu raporu düzenleyip, Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı’na gönderdi.

Bu olay mesleğinde sonun başlangıcıydı. Hazırladığı rapor nedeniyle başına gelmedik kalmadı. Tüm görevleri elinden alındı, mobinge uğradı.

★★★

Raporu 4 yıl boyunca işleme konulmadı. En sonunda af kanunu çıkarıp, sorumluları akladılar. Bu arada devletin 4 milyar dolarını heba ettikleri gibi yüzlerce maden işçisinin canına kıydılar. Bolu, Şırnak, Zonguldak ve Soma’da maden işçileri bu yolsuzluk konusu kömürleri çıkarırken, katliam gibi kazalarda can verdiler.

★★★

Sevgili okurlarım,

Erzurum’un yoksul Şenkaya Mahallesi’nin, naylon önlüklü, lastik ayakkabılı, zayıf, çelimsiz bu işçi çocuğu kim biliyor musunuz?

2011 yılından itibaren son döneme kadar CHP İstanbul Milletvekili olan Aykut Erdoğdu...

Kamuoyunun “yolsuzluk savaşçısı, cesur ve dürüst siyasetçi” olarak tanıdığı Erdoğdu, geldiği yeri Cumhuriyet’in bir başarısı olarak görüyor ve bununla gurur duyuyor. Tüm gücüyle halkına borcunu ödemeye ve kendisi gibi yoksul olan çocuklara eşit fırsatlar sağlamaya çalışıyor.

★★★

İşte bu Aykut Erdoğdu, geçenlerde sosyal medya hesabından “VATAN SAĞ OLSUN” başlığı altında, yorumunu size bıraktığım şu yazıyı paylaştı:

“Ankara Adliyesi’nde milletvekili olduğum sırada hakkımda düzenlenen fezlekelerle ilgili ifade vermek üzere geldim...

Bu fezlekelerin çoğu milletvekiliyken açıkladığım yolsuzluklarla ilgili...

Hepsi belgeli...

Hepsi Sayıştay raporlarında var...

Suçlamalar “yolsuzluk”, “hırsızlık”, “yetim hakkı” gibi ifadeler kullandığım yönünde...

Bu suçlamalara savunmamı yaparım...

Benim üzüldüğüm her biri milyarlarca dolarlık kamu zararına yol açan bu iddialarımla ilgili tek bir dava açılmaması...

İfadelerimde savcılardan ve hakimlerden iddialarımın doğruluğunun araştırılmasını eğer iddialarım haksızsa her cezaya razı olduğumu söylüyorum...

Ancak hiçbir iddiam araştırılmadı...

Araştırılmıyor...

Bu benim kişisel meselem değil...

Mesele üzeri örtülen bu yolsuzlukların ülkemizin bekasını tehdit eder boyutlara ulaşması...

Telekom özelleştirmesinde en az 30 milyar dolar...

Enerji yolsuzluklarında toplamda en az 50 milyar dolar...

Sadece 3. havalimanı ihalesinde en az 6 milyar avro kamu zararı olduğunu belgeleriyle ispat ettim...

Bunlar hakkında yapılmış tek bir işlem yok...

Benim hakkımda düzenlenmiş onlarca fezleke var... 

İkisinden hapis cezası almıştım zaten...

Birini Anayasa Mahkemesi bozdu...

Kalanları devam ediyor...

Gerçekten önemli değil...

Bu yolsuzluklar bu güzel vatanın geleceğini karartıyor...

Çürütüp yıkmasından çekiniyorum...

Uğruna can vereceğimiz bir Vatan olsun da...

VATAN SAĞ OLSUN...

Son sözüm; 418 milyar doların seçim kaybettirdiğini söyleyenlere selam olsun...”