Oyuncuların estetik operasyon yaptırmalarına pek de sıcak bakmayan Gürler, sadece küçük dokunuşlar olabilir diyor. Güzel oyuncu tiyatro sahnesinde olmaktan mutlu oluyor.Bitmiş dizinizden başlayalım sohbetimize. Çok keyifli gidiyordu ve iyi bir prodüksiyondu.
Evet, ne yazık ki dizimiz 48 bölüm sonunda ekrana veda etti ve tabiki bu durum hepimize zor geldi.
Canlandırdığınız Cennet karakteri uzun süre hafızalarda kalacak...
Erken evlendirilen, batıdan doğuya gelin gitmiş, şivesi bozulmuş, o adetleri benimsemiş, duyarlı, naif, kumalığın eziyetini yaşayan, kocasını seven bir kadın Cennet. Türkiye'de ne yazık ki Cennet gibi kumalar çok. Keşke iki sezon devam eden bu diziyle birlikte kumalık da sona erseydi.
Rolü bile sizi etkilemiş olmalı.
Kumalığın rolü bile kötü. Düşünsenize aynı erkeği bir başka kadınla paylaşmak büyük bir acıdır. Kumalık bana göre bir kadın içim ölüm elbisesi giymektir. Ben rol gereği de olsa o ölüm elbisesini giydim.
Cennet'le ilgili seyirciden geri dönüşler oldu mu?
Elbette, internetten inanılmaz tepkiler geldi. Cennet'in acılarını herkes paylaştı. Gerçek Cennet'ler onu izleyerek çıkış yolu aradı. Şimdi dizi bitiyor diye üzülenler çok, “Bitmeseydi” diyenler çok oldu, kumalar yasta.

Dizide kumalık dışında verilen önemli mesajlar da vardı.
Çocuk gelinler konusunu gündeme taşıdık. İmam nikahı kıyılarak çocuk gelin yapılan, daha bedeni gelişmemiş kızların içler acısı durumunu sergiledik. Çocukların hamile kalması ve doğum yapması ölüm riskini de getiriyor.
Kadına şiddet konusu da önemli...
Kadına, çocuğa kalkan eller kırılsın. Ne yazık ki, kumalık, çocuk gelinler ve kadına şiddet Türkiye'nin kaderi. Biz bu kaderin değişmesi için elimizden geleni yapmaya çalıştık.
Şenay Hanım, siz geçen yıl Tiyatro Kraft'ı kurdunuz. Bu nasıl oldu?
Yıllardır bir tiyatrom olsun istedim. Tiyatrocu arkadaşım İpek Bilgin'le hep bunu konuşurdum. Bir gün Çağ Çalışkur ile Bahar Erkan, genç tiyatrocuları yetiştirmek amacıyla Kraft Atölye'yi kurdular. Üst kata da tiyatro açma fikri doğunca ben de onlara katıldım. Geçen yıl üç oyun çıkardık. Yenisinin hazırlıkları sürüyor. Şu anda Çağ Çalışkur'un yönettiği ve Deniz Karaoğlu ile benim oynadığım 'Kayıp' adlı oyunu sahneliyoruz. Her pazartesi 20.30'da tiyatroseverleri New York'a bekliyoruz.

New York'a mı bekliyorsunuz!
(Gülüyor) Oyun New York'ta birlikte yaşayan iki sevgiliyi anlatıyor. Olay 12 Eylül sabahı geçiyor. 11 Eylül'de İkiz Kuleler faciası yaşanmış, dışardaki kayıplar sürerken, evde de ikilinin kendi değerleri kaybolmaya başlıyor. Ülkede yaşanan felaketi unutup, kendi sorunlarını ön plana çıkarıyorlar.
Her ülkede yaşanan farklı felaketler oluyor...
Geçen yıl oyuna çalışırken Van depremi oldu. Deprem bölgesine yardım göndererek vicdanımızı rahatlattık ve sonuçta kendi hayatımıza devam ettik. Bakın Yüksel Bey, artık dünyanın hiçbir ülkesi güvenli değil. Terör olabilir, deprem olabilir, kasırga olabilir, salgın hastalık çıkabilir... Oyunumuzda bunun mesajını vermeye çalışıyoruz. Dileyelim, her ülke ve bizim ülkemiz de güvenli olsun. Hayal bile olsa, keşke tüm güvensizlikler ortadan kalksa.
Siz yıllar önce İzmir'de hayalinizi gerçek yaptınız ve çok istediğiniz oyunculuğa İzmir Sanat Tiyatrosu'nda profesyonel olarak adım attınız...
Oyunculuk hedefime ulaşmak için çok çalışıp didindim. Çok sıkı bir dönemdi. Bu arada İzmir'i de çok özledim. Boyoz yemeyi özledim, dostlarımı özledim, Kordon'da yürümeyi özledim.

İzmir çok farklı...
İzmir hem rahattır, hem özgürdür. İzmir'in siyasi duruşu da farklıdır. Doğma büyüme İzmirliyim, 15 yıldan bu yana da İstanbulluyum. Bu kentin de büyüsü başka. Cihangir'de oturuyorum ama şimdi Kanlıca'da ev aldım, orada da kalıyorum. Set olduğunda Cihangir'i tercih ediyorum. Kanlıca'daki evim bahçeli olduğu için bir Alman kurdu aldım, adı Ajan. O benim can dostum.
Yeni projeler var mı?
Var elbette. Dilerim bir film olur, çünkü sinemanın tadı çok başka.
2006'da SİYAD Ödülleri'nde 'Korkuyorum Anne' filmindeki İpek rolüyle En İyi Yardımcı Kadın Oyuncu ödülünü kazanmıştınız ve bu ödülü de yıllar önce kaybettiğiniz babanız Nazım Bey'e ithaf etmiştiniz.
Çünkü sinema benim için babamla var olmuştu. Babam, çocukluğumdan itibaren bizi hep sinemaya götürürdü. Oyuncu olmamda babamın rolü çok büyük oldu. O yüzden de SİYAD'ın verdiği En İyi Yardımcı Kadın Oyuncu ödülümü ona ithaf ettim.
Nazım Bey, sizin oyuncu olduğunuzu görebildi mi?
Ne yazık ki, annem de babam da oyuncu olduğumu göremediler.
Tiyatronuz, televizyon dizileriniz, sinema filmleriniz oldu... Bundan sonrası için çok istediğiniz bir rol var mı?
Beni gerçekten çok heyecanlandıracak, oyuncu olarak zorlayacak, biraz kıvrandıracak, hafif acı çektirecek bir rol istiyorum... Çünkü o rolü çıkartmak için kendinizle fazlaca uğraşacaksınız... Böyle bir rol güzel olur... Zaten bu tür roller bana zevk veriyor. Mesela, ‘Arzu Tramvayı’nda Blanche’ı oynamayı çok isterdim.
Şenay Gürler için ideal roller hangileri olabilir, dram mı, komedi mi?
‘Avrupa Yakası’nda 6 yıl komedi oynadım ve Fatoş rolü hala unutulmadı.Şimdi Cennet sevildi. Seyirciyi hem güldürebilirim hem ağlatabilirim.
Tiyatro başka bir keyif galiba, sinemaya ve dizilere benzemiyor...Tiyatronun adrenalini çok yüksek. Oyuncu olarak sahnede siz varsınız ve her şeyin sorumlusu da o an sizsiniz. Bir oyuncunun er meydanı tiyatro sahnesidir. Seyircideki enerjiyi alıp içinizdeki enerjiyle birlikte tekrar onlara verebilmek kolay bir şey değildir.
Sinema çok başka... Ben sinemayı hep yönetmene ait olarak görürüm. Televizyon ise çok daha başka. Davetsiz bir şekilde insanlara çok kolay ulaşabiliyoruz. Tiyatroda her an sürpriz olabilir. Aynı oyundur, aynı repliklerdir, aynı yerde durursunuz ama hiçbir zaman her oyun aynı değildir.
İyi bir oyuncu, etkileyici bir ses ve dikkat çeken cazibeli bir güzellik... 1992’den beri İstanbul’da sanat mücadelesi veren Şenay Gürler hakettiği yerde mi?
Hakettiğim yerde miyim sorusundan çok, tam da istediğim şeyleri yapabildim mi oyuncu olarak, demek lazım. Bu daha önemli. Şu anda ihtiyacımın olduğu şey, oyunculuğumu daha bir parlatacağım projenin gelmesi. Bunu bekliyorum. Bu beni daha çok mutlu eder. Haketme lafı göreceli bir kavram çünkü.
Yıllar ilerledikçe Şenay Gürler'in değişmeyen güzelliğinin sırrı nedir?
(Gülüyor) Çok teşekkür ederim. Açıkçası, bunda ruhun önemi büyük. Hayata çok bağlı olduğunuz günlerde dikkat edin yüzünüz başka türlü ışıldıyor. Yaptığınız işte mutluysanız o zaman bu yüzünüze kesinlikle yansıyor. Hayattaki dengelerinizi iyi tutturduysanız o zaman hemen farkediliyorsunuz. Ne var ki hayata küstüğüm, kendimi çok çirkin hissettiğim zamanlar da oluyor.
Estetik var mı?
İstediğimiz kadar yüzümüzü vücudumuzu gerdirelim, eğer hayata bağlılığınız ve yaşama sevinciniz yoksa nafile... Ne yapsanız da güzel olamazsınız. Güzellik önce yürekte başlar. İyi duygular, pozitif enerjiler önemlidir. Şöyle söyleyeyim, aynı gün içinde kendimi 10 yaş genç ve 10 yaş yaşlı hissettiğim olmuştur. Bu da mutluluk ve kederle ilgili. Zaman zaman çok karamsar olduğum anlar oluyor. Ama şu dünyaya geldiysek hakkını vermemiz gerekiyor. Burnumda sağlık müdahalesi olmuştu ama estetik diyemeyiz. Göz kenarları kırışabilir, bu yılların izi. Bence oyuncular yüz ifadelerini yok eden gerdirmeleri, botoksları yaptırmamalı. İfadeleri değiştirmeyen küçük dokunuşlar, küçük müdahaleler olabilir.
Kızınız Duygu nasıl?
Duygu çok mutlu. Evlendi, Antalya'da yaşıyor. Ben özel hayatımdan söz etmek istemiyorum.
Aşktan söz edelim mi?
(Gülüyor) Yok, aşkı da konuşmayalım. Aşk, şimdilik benden uzak kalsın. Onu konuşacağımız dönem de gelebilir ama şu anda değil. Şimdi dizi bitiyor ve sette işsiz kalacak arkadaşlara üzülüyorum. Dilerim yeni diziler hazırlanır, onlar da çalışma hayatlarını sürdürürler. Yüksel Bey, acısı tatlısı, işi ve işsizliğiyle hayat devam ediyor.
Haklısınız Şenay Hanım... İki sezon ekranda olan dizinizin adı gibi, 'Hayat Devam Ediyor'... Dileyelim, devam ederken de herkes payına düşen mutluluğu alabilsin...