Kamuoyunda yenidoğan çetesi olarak bilinen ve bir Cumhuriyet Savcısı’nın makam odasında tehdit edilmesinde sonra bir anda ülke gündeminin tam ortasına oturan sağlık skandalının ilk duruşmasını sizin için seyrettim. Duruşma salonunda neler yaşandığını, acılı ailelerin hüznünü, sanıkların inanılmaz rahatlığını, tarif edemediğim o garip duyguyu sizlerle paylaşmak istiyorum.

Türk hukuk tarihi açısından kayıtlara geçti. Tarih 18 Kasım 2024 yer Bakırköy Adliyesi Dava Yenidoğan Çetesi… Çete üyeleri doktorlar, hemşireler, sağlık çalışanları… Bir çete kelimesi ile meslekleri hiçbir zaman bir araya gelmeyecek 22’si tutuklu 47 sanık hâkim karşısında…

DURUŞMA SALONU

Yer gök insan zannedersiniz ki bütün Türkiye Bakırköy’de. Mahkeme heyeti kürsüde, sanıklar ve sanıkların müdafileri duruşma salonunda, emniyet görevlileri salonun içinde ve dışında kontrolü sağlamış, iğne atsan düşmeyecek an be an nefes almakta zorlanıyorsun.

Davaya müdahil talebinde bulunan Türkiye Barolar Birliği, İstanbul Barosu, soruşturma dosyasında tespit edilip müşteki gösterilmeyen aileler, sivil toplum kuruluşları ve tabi ki cefakâr basın mensupları herkes adliyedeki konferans salonunda yerini almış. (…)

Sabah saat 10:00 da başlaması planlanan duruşma, katılma talepleri alınması nedeniyle başlayamadı. Siyasi partiler davaya müdahil olmak istiyor, ancak sanık avukatları, suçtan doğrudan zarar görmedikleri gerekçesi ile bunun mümkün olmadığını belirterek itiraz ediyorlar. Bu nedenle duruşma saatlerce müdahil taleplerinin kabulü, bu taleplere itirazlar vs. bir süre usulü işlemlerin tamamlanması için uzadıkça uzadı.

Talepleri değerlendiren mahkeme heyeti verilen ara sonrasında saat 17:28 ‘de baroların, sivil toplum kuruluşlarının, siyasi partilerin, soruşturma sırasında tespit edilip iddianamede müşteki olarak yer almayan mağdur ailelerin davaya katılmalarını reddetti.

Bunun üzerine heyet tarafından esasa yönelik olarak yargılamaya başlamak üzere saat 17:31’de sanık Hakan Doğukan Taşçı (hemşire), ifade vermek üzere kürsüye geldi.

DURUŞMA RESMEN BAŞLADI…

İlk sanık olarak kürsüye gelen Hakan Doğukan Taşçı (hemşire)’ya hakkında iddia edilen suçları kabul edip etmediği soruldu. Hiç tereddüt etmeden üzerine atılı suçlamaları kabul etmediğini söyledi…

Akabinde; tutuklandıktan sonra, emniyette yaptığım bazı işlemleri kabul ettim. Ancak, kasten adam öldürme suçlarını kabul etmiyorum. Doktor istemi olmadan ilaç istediğim yönündeki iddia doğru değil, tapeleri de kabul etmiyorum. Sağlık meslek lisesi mezunuyum ve 10 yıldır yenidoğan bebek ünitesinde çalışıyorum. Hakkımdaki suçlamaları kabul etmiyorum, dedi.

Hakan Doğukan Taşçı: Hakkımda yöneltilen çok sayıda suçlama var. Bu sadece bu hastanelerle ilgili değil. Ben 10 yıldır çalıştığım tüm hastanelerde bunu gördüm; daha fazla para kazanmak için bu kurumlar bunu yapıyor. Ama her yıl denetlenen bu kurumlarda, hiçbir kusur bulunmadığı yerlerde hemşireler suçlanıyor. Biz, epikriz raporundan para kazanmıyoruz. Yüzde 70-80 hiçbir hastanede yenidoğan ünitesinde doktor bulunmuyor. Biz, orada doktor olmadan müdahale ediyoruz.

Mahkeme Başkanı: Tapede Fırat Sarı ile konuşuyorsun, ne anlatıyorsun? Hakan Doğukan Taşçı: Her hastane sahibi para kazanmak ister, daha fazla kazanmak ister. Hastane sahibi Fırat Sarı’ya baskı yapıyor, o da bana söylüyor.

Mahkeme Başkanı: Mert Özdemir ile konuşmanı açıkla.

Hakan Doğukan Taşçı: Hasta kötüydü, ben de hasta yakınıyla konuştum. Bebek kötü olduğu için otelde hastanede de Mert’e, “Ailelere kötü bir şey söyleme,” dedim.

Mahkeme Başkanı: Hasta yakını ile ilgili konuştuğun para meselesi ne? Hakan Doğukan Taşçı: Hasan Basri aradı, “Aileden ödeme alacağız, biz halledeceğiz,” dedi. Ben de, “Ödeme almadan kayıt açılmasın,” dedim. O kadar, ben aileden tek kuruş almadım.

Mahkeme Başkanı: Kim aldı?

Hakan Doğukan Taşçı: Fırat Sarı aldı. 30 bin lira. 20 bin lira hastaneye, 10 bin lira da komisyon olarak alındı. Benim para alışverişim olmadı.

Mahkeme Başkanı: “Ölürse sıkıntı olur, 112 sevk ne olacak?” diye konuştun.

Hakan Doğukan Taşçı: Türkmen hastaydı, doktor bebeğin kalp hastası olduğunu söyledi. Ameliyat olmazsa ölecekti. O yüzden sevk edilmesi gerektiğini anlattım.

***

"3 KERE İLAÇ SATTIM"

Mahkeme Başkanı: Sattığınız ilaçlarla ilgili ne diyorsunuz?

Hakan Doğukan Taşçı: Hasan Basri Gökdemir, hastanelerden ilaçları topluyordu, ben de Hüseyin Gündüz isimli şahsa satıyordum.

Mahkeme Başkanı: Kimlerden alıyordu?

Hakan Doğukan Taşçı: Net isim bilemiyorum. Hasan alıyordu, ben satıyordum.

Mahkeme Başkanı: Ne kadara satıyordunuz?

Hakan Doğukan Taşçı: 600 TL'ye.

Mahkeme Başkanı: Hüseyin Gündüz’ü nereden tanıyorsun?

Hakan Doğukan Taşçı: Benim arkadaşım.

Mahkeme Başkanı: Ne iş yapıyordu?

Hakan Doğukan Taşçı: Ambulans şoförüydü.

Mahkeme Başkanı: Hüseyin Gündüz, bu ilaçları nereden aldığınızı sormuyor muydu?

Hakan Doğukan Taşçı: Yok, sormuyordu. Zaten 3 kere sattık. Sattığımız ilaç miktarı 60 adet.

Mahkeme Başkanı: Parayı ne yaptınız?

Hakan Doğukan Taşçı: 2 kere Fırat Sarı aldı, bir kere de "paraya ihtiyacımız var" diye gizlice yaptık.

Mahkeme Başkanı: Ne kadar kazandın? Sanık: 4 bin 500 TL, Fırat Sarı ise yaklaşık 40 bin TL kazandı.

***

"ÇEK FİŞİ GİTSİN"

Mahkeme Başkanı: Kaya Bebek ile ilgili, “Çocuk gözümün önünde öldü” diyorsun, sen ne biliyorsun?

Hakan Doğukan Taşçı: Gece 3 civarı Batuhan Çelik aradı, arkadaşım, ellerinde bebek olduğunu ve doktora ulaşamadığını, doktorun “çek fişi gitsin” dediğini söyledi. O bebek öldü. Aileye böyle bir durum olmadığı gibi gösterdiler.

***

Sanık avukatları duruşma sırasında o kadar çok adil yargılanma hakkından, lekelenmeme hakkında hatta bazı sanıkların kendilerine katil gözü ile bakıldığı gerekçesi ile psikolojilerinin bozulduğuna dem vurup durdular.

Pek tabi ki bizde tüm yurttaşlar gibi bu yargılamada; hakkaniyete uygun ve adil yargılanma hakkına riayet edilerek gerçeğin ortaya çıkarılmasını, sonucunda da suçlu olanların en ağır şekilde cezalandırılmasını bekleyeceğiz.