Sevgili okurlarım, geçmiş yıllarda çok kullanılan, ama bugün de geçerli olan bir söz vardır...

Paramız pul oldu.

Aslında paramız pul olmadı çünkü pulun bile bir değeri var. Paramızın pul olduğunu söylersek pula hakaret etmiş oluruz!

İyi veya kötü, az veya çok, hepimizin cebinde bir miktar para var. Metal paralar var, banknotlar var.

Şimdi onların ‘günümüzdeki değerlerine’ kısaca bir göz atalım.

Yılın bu son yazısında paramızın değerini kısaca görelim.

Metal paralarımız var. 5 kuruş, 10 kuruş, 25 kuruş, 50 kuruş ve 1 lira. Artık hiç kimse bu bozuklukları cebinde ve yanında taşımak istemiyor çünkü hiçbirinin önemi kalmadı. Ceplerde gereksiz ağırlık yaratan ve hiçbir şeye yaramayan paracıklar bunlar.

Sonra geliyor kağıt 5 lira. Bu parayla herhangi bir şey satın alabilir misiniz? Hayır! Ya bir kutu kibrit? Belki evet!

10 lira... Simit bile alamazsınız. Ama lütfen üzülmeyin, son açıklanan fiyat tarifesine göre marketten 10 adet naylon poşet almanız mümkün! Dilenciye verebilirsiniz.

20 lira... Belki bir defalığına belediye otobüsüne binmeniz mümkün olabilir. Dolmuşta iseniz bu para yetmez. Başkaca da hiçbir şey alamazsınız.

50 lira... Bakın, bu banknot biraz işe yaramaya başlıyor. Örneğin ucuz bir lokantada ya da sıradan bir kebapçıda tek başınıza yediğiniz bir yemeğin bahşişi olabilir. Onun dışında bir paket sigara, çocuğunuza bir kalem satın alamazsınız. Ama iki adet simit alınabilir.

100 lira... Cebinizdeki her 100 lira sizi daha fazla zenginleştirir! Örneğin bir paket sigara almanız mümkündür. Dolmuşta verirseniz paranın üzerini alırsınız.

★★★

Ve 200 lira... Paralarımızın şahı, kurtarıcımız... Piyasada en çok rağbet gören gurur anıtımız!

Gerçi artık fazla bir değeri kalmadı ama olsun varsın, yine de öteki ufaklık banknotlardan iyidir. İki paket sigara ya da tercihinize göre birkaç adet ekmek ve simit, bir adet kalem, bir kilo kabak, iki bağ taze soğan, belki 750 gram hamsi, 200 gram kaşar peyniri almak serbest!

Karşımızdaki mutluluk tablosu işte bu!

Yani paramız pul olmadı, paramızın değeri karşımızda bütün ağırlığı ve haşmetiyle duruyor.

Yurt dışında yaşayan adam 200 Euro ile alışverişe çıksa haftalık harcamalarını karşılar. İyi paradır, büyük paradır. Türkiye’deki her aklı başında bilim insanı bu iktidara çağrıda bulunuyor...

200’lük banknotlar komik durumda kaldı. En azıdan 500 liralık banknotlar bastırıp piyasaya verilmesi gerekiyor.

Ama iktidar direniyor... Olmaz, bunu yaparsak paramızın değerini ve saygınlığını düşürmüş oluruz!

Doğrudur, paramızın değerini şan ve şerefimizle bugüne kadar olduğu gibi bundan sonra da korumamız gerekiyor. Unutmayalım, paramız namusumuzdur!

2025 yılının bu son yazısında bu güzel tabloyu biraz olsun anlatayım dedim de!

Milletle alay eden bir Dil Kurumu

Sevgili okurlarım, adına Türk Dil Kurumu (TDK) denilen bir kurum var. Türk Tarih Kurumu gibi her ikisinin de kurucusu Mustafa Kemal Atatürk.

Türk Tarih Kurumu yıllardan beri ayakta uyuyor. Elindeki pırlanta değerindeki nice anıları, arşiv belgelerini ısrarla kendisine saklayıp yayınlamıyor. Belli bir ekip orasını ele geçirmiş, kamuoyuna yansıyan hiçbir çalışma yapmıyor.

Türk Dil Kurumu da öyle.

Dün medyada yer alan bir haber çok çarpıcıydı. Ana dilimiz Türkçemizle doğrudan ilgili olması gereken bu kurum halka açık bir anket düzenlemiş.
Soru şu:

“2025 yılında aşağıda yer alan ifadelerin hangisi sizce yılın kelimesidir?

Dijital vicdan, vicdani körlük, çorak, eylemsiz merhamet, tek tipleşme.”

Halkımız da saçma sapan sorulardan oluşan bu ankete sözüm ona katılmış 330 bin kişinin tercihiyle en çok oyu ‘dijital vicdan’ almış!

★★★

Dijital vicdan ne demektir, aranızda bilen var mı?

Üstelik bu bir kelime değil kelimeler grubu. Bir sıfat tamlaması.

Yılın kelimesi (!) bunlarmış.

Komik, gerçekten komik.

Belli ki TDK’yı yönetenler her şeyden önce kendileri Türkçemizi doğru dürüst bilmiyorlar.

Ben Türk Dil Kurumu olsam yılın kelimesini şunların arasından seçtirirdim:

Hırsızlık, yolsuzluk, vurgun, şeriat, irtica, rezalet, yalancılık, dolandırıcılık, yüzsüzlük, sahtekarlık, utanmazlık...

2025 yılında Türkiye’nin gerçekleri bunlardır.

Atatürk’ün kurduğu bu kurum aynen Türk Tarih Kurumu gibi iktidarın eline geçti. Her ikisi de böyle fasa fiso işlerle uğraşıp daha fazla zaman yitirmesin, kendine gelsin.