Sevgili okuyucularım, dün gündeme ilginç bir haber geldi. Bu haber ülkemizin bunların döneminde ne durumlara düşürüldüğünün göstergesiydi.
İstanbul Kandilli’de İstanbul Ticaret Odası (İTO) tarafından işletilen 22 yıllık bir restoran varmış.
Cemile Sultan korusunda yer alan bu işletme Boğaz manzaralı ve çok şirin bir yermiş.
Tövbe estağfurullah, burada isteyenlere içki servisi de yapılırmış!
İTO yönetimi AKP’nin emrinde olan, iktidarın sözünün geçtiği bir yerdir.
Şimdi bu yönetim ilginç bir karar almış:
“Restoranımızda içki servisi yapılmasına yıl sonundan itibaren son verilecektir.”
Örneğin oraya balık yemeye gidenler bundan sonra bir kadeh içki içemeyecek, balığı kola, gazoz, portakal suyu vesaire eşliğinde yemek zorunda kalacak.
İyi gider, afiyet olsun!

* * * *

Bu karar sonrasında müşterilerden gelen tepkiler artınca, İTO yönetimi bir açıklama yapmak zorunda kaldı:
“Bu karar dini veya siyasi nedenlerle değil, tamamen ticari nedenlerle alınmıştır. Yapılan anketlerde müşterilerimiz içki istemiyordu. Bazı müşteriler alkol var diye gelmiyordu. Gerekirse yeniden gözden geçiririz, yasak kararını gerekirse kaldırırız!”
Bak gördünüz mü, dini veya siyasi neden yokmuş! Bunlar işin hikayesidir.
İktidardan emir gelmiştir ve bu yasak sonsuza kadar sürecektir.

* * * *

Türkiye’yi yönetmekte olan bu gerici kafaların en büyük uğraş alanı ve hedefi içkidir.
Ülkemizin dört bir yanına gidin, en büyük il ve ilçelerinde şöyle bir tur atın...
Deniz kıyıları hariç, içki satan bir yer artık zor bulursunuz.
Ne bir büfe, ne bir restoran veya kafe...
Konya, Erzurum, Yozgat, Çankırı, Kırşehir, Nevşehir, Balıkesir...
Bir şişe bira almak isterseniz birilerine sormak zorunda kalacaksınız:
“Acaba nerede bulabilirim?”
“500 metre yürüyüp sağa dönün, oradaki büfede bulursunuz. Zaten başka yerde yok!”
Diyelim ki Konya’ya gittiniz... Turistik bir kent... Birkaç lüks otel restoranı dışında hiçbir yerde bir kadeh içemezsiniz.
Günahtır ve dolayısıyla yasaktır!
Hele Ramazan geldiğinde bırakın içki aramayı, bütün restoranlar bile gün boyu kapalıdır. Açlıktan ölseniz içecek bir tas çorba bulmanız mümkün değildir.
İktidar baskısı, mahalle baskısı ve yasakçı zihniyet birleşince ülkemiz işte bu durumlara düşürüldü.
Suudi Arabistan, İran, Afganistan, Pakistan, Libya, Somali, belki daha da beteri olduk...

* * * *

Bu kafalar bir şişe bira, bir kadeh rakı içen herkesi günahkar görür. Herkesin günahlarından da kendileri “Sorumlu (!)” olduğundan, içkiyi her yerde yasak eder.
Müslümalık bunların kafasında sadece iki şeye endekslidir:
Kadınlar örtünecek, içki yasaklanacak!
Bunların döneminde ülke çapında on binlerce içki ruhsatı iptal edildi, içki servisi yapılan yerlerin çoğu kapatıldı.
Binlerce işyeri de yukarıda örneğini verdiğim İTO restoranı gibi baskılara dayanamayıp içkiyi kaldırdı.
İşin ilginç yanı, kendilerini topluma içki düşmanı gibi gösteren bu tiplerin çoğu içkicidir! Ama evlerinde çaktırmadan içerler. Ağızları içki kokmasın diye de tercihleri votkadır.
Kişi başına içki tüketiminin en yüksek olduğu illerin başında Konya gelir.

* * * *

Peki ama içkiyi “Kur’anda öyle yazıyor” diye yasaklayan bu kafalar, Kur’an’daki diğer yasaklar konusunda ne yapıyor?
Bildiğim kadarıyla dinimizde para hırsı, haksız kazanç, rüşvet, yolsuzluk, kul hakkı da yasaklanmıştır.
Şimdi şu yaşadığınız çevreye bir bakın!
Bu iktidarın bilumum tosunları, müteahhitleri, milletin a’sına koyan patronları, yandaşları ve vurguncuları kentleri yağmalayıp haksız kazanç elde ediyor mu?
Bunların Bakan Bey’leri ve yakınları bile her türlü pisliğe, yolsuzluk ve rüşvete bulaşmış mı?
Devletin ve milletin arazileri, malı mülkü bunlara peşkeş çekiliyor mu?
Her kamu ihalesi ve alımı yandaşlara veriliyor ve karşılığında onlardan pay (rüşvet) alınıyor mu?
Bunların binde biri olsun yapılan baskınlarla belgelenip açığa çıktığında, iktidar rüşvetçileri korumak için elinden geleni yapmıyor mu?
Bu sorulara “Hayır” diyebilir misiniz?
İçkiye karşı sergiledikleri bu tavrı keşke hırsızlık, yolsuzluk, vurgun, peşkeş, rüşvet ve namussuzluk için de sergilemeyi bilselerdi!..

Tencere kapak

Sevgili okuyucularım, Ekonomi Bakanı Nihat Zeybekci buyurdu:
Cumhurbaşkanımızla başbakanımız aynen tencere kapak gibi. Konuşmadan anlaşıyorlar. Aralarında çok güzel bir uyum var.”
Bunları mizah olsun diye söylemiyor, ciddi konuşuyor...
Türkçemizde bu olayı anlatan güzel bir söz vardır:
Tencere yuvarlanmış kapağını bulmuş.

* * * *

Hükümet üyeleri böyle konuşmaya başladığı takdirde biliniz ki, tencere ile kapağı arasında bir uyumsuzluk vardır.
Gerçi bu olayda hangisi tenceredir, hangisi kapaktır, onu tam anlayabilmiş değilim.
Tayyip hangisi, Ahmet hangisi?
Hangisi yuvarlanmış hangisi sabit kalmış!
Üstelik aralarına kara kedi girdiğinin somut belirtilerini de görüyoruz.
Ahmet, Tayyip’in karşısında ezik... Tayyip ona nefes aldırmıyor, “Seni oraya ben getirdim” deyip haddini bilmesini istiyor.
Tayyip her gün piyasaya çıkıp nutuk atma ısrarını sürdürüyor. Ahmet’in söylemesi gerekenleri -üstüne vazife olmadığı halde- o söylüyor.
Bunun üzerine Ahmet de her bulduğu kürsüye çıkıp her konuda tıraş atmak zorunda kalıyor.
Tayyip’le ikisi arasında inanılmaz bir rekabet ve siyasi yetki yarışı var.
Hangisi padişah hangisi sadrazam, bilen varsa söylesin.
İkisinin de bütün amacı medyada mümkün olduğu kadar fazla yer bulmak.
Ekonomi Bakanı doğru söylemiş, aynen tencere-kapak gibi...
İkisi de hem tencere, hem kapak!