Simurg mitosu ünlüdür. Bir diğer adı Zümrüd-ü Anka’dır; Türk mitolojisinde ise Tuğrul Kuşu olarak bilinir.
Efsaneye göre, vakti zamanında sadece kuşların yaşadığı bir memleket varmış. Bilgi ağacında yaşayan, her şeyi bilen ve ölümsüz olan Simurg’un adını kuşlar duyarlarmış. Fakat içlerinde hiç gören olmamış. Kuşlar, sormuşlar soruşturmuşlar, onun, Kafdağı denilen çok uzak bir diyarda yaşadığını öğrenmişler. Hep birlikte bir karar almışlar: Simurg’u ne pahasına olursa olsun bulacaklar, yolunda gitmeyen şeyler için ondan yardım talep edecekler.
Bu yolculuk hiç kolay değilmiş. Önlerinde yüksek dağlar, dik vadiler, aşılması güç engeller varmış. Ancak karar vermişler, ölmek var dönmek yok diye. Ve topluca Kafdağı’na varmak için göğe doğru uçmaya başlamışlar.
Yolun yarısına gelmeden kuşların çoğu ölmüş. Kimileri ise engellere takılıp kalmış. Önce “aşk denizi” sonra “ayrılık vadisi” ve “hırs ovası” karşılarına çıkmış. Buraları geçenler arasında “kıskançlık gölüne” saplanıp kalanlar olmuş. “Şaşkınlığı” aşabilenlerse “yok oluş” vadisinde umutlarını tamamen kaybetmişler. Kafdağı’na ulaştıklarında kalanların sayısı sadece otuzmuş. Vakit kaybetmeden Simurg’un yuvasını bulmuşlar. Ama bir de ne görsünler, meğer Simurg (otuz kuş demek) kendileriymiş!
BİLGE ŞAHSİYET
Üç yıldan bu yana, Prof. Dr. Ahmet İnam’la Enstitümüzde, (TOVAK-UYAK/Uygarlık Ahlakı ve İnanç Araştırmaları Enstitüsü) her perşembe felsefe yolculukları yapıyoruz. Bu senenin son seminerinde söylediği;
“Kutsal olanı dünya üzerinden yani yukarıdan aşağı değil de, aşağıdan yukarıya doğru anlama niyetim var. Bu zor bir şeydir, ceht ister, emek ister, uzun zaman ister.”
“Kutsalı ben farklı anlıyorum; kutsallık yüce bir gücün katkısıyla mı acaba? Kutsal alanı sadece yukarıya havale etmek ne kadar doğru?”
“İnsanın şahıs olarak bir manası vardır. Kutsal; karşımızdaki şahsın gözlerinden, canlı cansız tüm varlığın içinden görünen bir şeydir.”
cümleler, bana yukarıdaki kıssayı anımsattı.
Ahmet İnam herkesin anlayabileceği bir üslupta felsefe yapan, Türkçe’yi çok seven ve çok iyi kullanan, sınırları olmayan, paylaşımcı, satır aralarında soluklandığınız, beyninize kazımak isteyeceğiniz deneyimlerden süzülüp gelen rafine sözlerle dopdolu sohbetleri olan bir entelektüel. Nice ilahiyatçıdan daha derin. Yunus’a hayran, Mevlana hoşgörüsünde, derviş tadında kahkahaya dönüşüveren düşüncesindeki zenginlik; yeni yollara, yeni başlangıçlara kapı aralattıracak nitelikte.
Prof. Ahmet İnam’ın dinlere mesafeli olduğu bilinir; fakat öylesine kültürümüzün içinden konuşur ki, tutkulu bir Anadolu sevdası tüter kelimelerinde. En büyük problemlerimizden biridir köklerimizi bilmemek, der. Bu coğrafyanın ilmek ilmek dokunmuş; kültürüne, sanatına, bilimine, felsefesine yüreğini koymuş, kendi kulvarında yalnız bir savaşçıdır O.
Gelenekselde evrenselliği yakalayan; aşkı, dostluğu ve kardeşliği “can” gözüyle yaşayan filozofumuzun, canla başla ele aldığı kavramların başında “can” gelir. “Can evi”, “can gözü”, “can bakışı”, “can doruğu”, “candaşlık”, “can meydanı” der ve açılır can okyanusuna... “Gönül”e açılan kapılara tek tek vurur gönül profesörümüz; sıkı sıkıya kapanmış, nemlenmiş, kokuşmuş pencerelerinizi açın diye bağırır. Daralan, bunalan insanımızın iç dünyasının havalanmaya ihtiyacı vardır çünkü.
Sürekli bağ kurar ötekilerle, “nasıl yaşıyorum”u sorgular, dışındaki insanın içindeki imgelerini, düşüncelerini arar
yılmadan.
Can, dünyaya nasıl bakmalı, onun temel sorunudur. İş, para, prestij, ihtiyaçlar, hırslar, beklentiler kişiyi bunaltmakta, daraltmakta; insanın kafasını kaldırıp gökyüzüne bakmasına imkan vermemektedir. Her şeye rağmen yılmamalıdır, bıkmamalıdır ve usanmamalıdır insan. Bilmelidir ki yol arkada bıraktığı kadardır. Ve o patikaları yol yapmak, amansız, bitimsiz, coşkun bir mücadeleyle gerçekleşebilir.
Ona göre insan, hayata, dünyaya hep borçludur. Bu borç; can’ın belli bir biçimde terbiye edilerek, can’a belli özellikler kazandırılarak ödenecektir. Ta ki gönül’e ulaşılsın.
HÜLASA
Kıssadan hareketle bir kez daha düşünelim: Kutsalı, kendimizi, yolculuklarımızı, yaptıklarımızı, yapamadıklarımızı.
Gelin bozalım ezberleri.
Bir kez olsun dinleyelim Ahmet İnam’ı; zihin ve gönül evlerimizin odalarını açalım bir bir, boşaltalım kalabalıkları, varsa çöpler atalım.
Ötekine, öteki mahallelerin bilgelerine kulak verelim.
“Birleyerek Oluşalım” bir diğer “Bilge”nin ifadesiyle.
Kendine yabancılaşmamış, dindar ya da değil, varoluş ıstırabıyla yoğrulan “can”lara ne çok ihtiyacımız var.
Kutsalı arayış!..
Ayşe Sucu
Yayınlanma: