Bizim meslekte akademik kariyer sıralaması gibidir:
“Kovulan gazeteciler...”
“Dövülen gazeteciler...”
“Hapishaneye atılan gazeteciler...”
Terfi ede ede geldin nihayet:
“Öldürülen gazeteciler...”

*

Gazetenin en az okunduğu, ama gazetecilerin en çok dövüldüğü ülkedir burası... Demek oluyor ki; okumuyor ama, niye yazdın diye saldırıyor...
Kazım’ı dövdükten sonra sormuşlardı:
“Hangi gazetedensin?...”

*

Genelde gazetecilere saldırıanlar, vuranlar, öldürenler bulunmaz...
Çünkü devlet de bayılmıştır bu işe...
Karakoldaki polisinden, bakanına, başbakanına, cumhurbaşkanına kadar büyük bir mutluluk duymuşlardır...
“Saldırıyı kınıyoruz” açıklaması 60 seneliktir... Her saldırıdan sonra arşiv dosyasından çıkartılıp o yayınlanır...
Harfiyen aynıdır...
İkinci paragrafında “Basın özgürlüğünden” söz eder...
Üçüncü paragrafı gazetecinin ölümü halinde, çıkartılır ya da ilave edilir “Ailesine ve yakınlarına başsağlığı” şeklindedir...

*

Ahmet Hakan’a geçmiş olsun...
Çoğu yazıları ya da tutumu sevimsiz bulunsa bile, çalışkan, işini yapan, başarılı bir gazetecidir Ahmet Hakan...
Saldıranların kim olduklarını henüz bilmiyoruz...
Ama bu ülkede eşkıya çok, serseri çok, beyni işlemediği için yumruğunu kullanan çok... Ve onları sopa niyetine kullanan, nasıl olmuşsa “Devlet adamı olmuş eşkıyaların” ülkesidir burası...

*

Olsun...
Biz işimizi yaparız...
Çekinmeyiz...
Sinmeyiz...
Bu milletin çoğunluk vatandaşları, kimi aydınları, işadamları, hocaları, bürokratları, sendikaları, hatta askerleri korkup sindiklerinde, biz bildiğimizi yazarız-çizeriz...
Canımız yettiği kadar...
Bize güvenen okurlarımız, sokaktaki insanlarımız, saçı süpürge annelerimiz, çocuklarımız için direniriz...
Vatan için canını veren o yiğitlere borcumuz var...