Sevgili okuyucularım, sabah gazeteye gelince ilk işimiz gazeteci arkadaşlarla kısa bir sohbete koyulmaktır.
Günün özetini kısaca masaya yatırırız.
Sonraki sohbetlerde genelde birbirimize sorarız:
“Son olarak var mı yeni bir gelişme?..”
Yeni gelişmeden neyin kastedildiği ne yazık ki bellidir ama şöyle sormaya benim de dilim varmaz:
“Yeni şehitler var mı?”
Ya da nerede hangi olaylar oldu, kaç kişi öldürüldü?
İşte böyle bir ortamda yaşıyoruz.

* * *

Nereye gitsem, sokakta tanıdık veya tanımadık kimle karşılaşsam, herkes aynı soruyu soruyor:
“Emin Bey ne olacak, bu işler nereye varacak, hükümet kurulacak mı?”
Herkes mutsuz, umutsuz, bezgin...
Genelde hep aynı yanıtı vermek zorunda kalıyorum:
“Valla biz de bilmiyoruz ki, biz de olanları izlemekle yetiniyoruz!..”
Onlara doğruyu söylüyorum ama hiç kimse inanmıyor.
Baştan savdığımı, kısa kesmek istediğimi zannediyorlar, bazıları da bu yüzden gönül koyuyor.
Oysa gazeteciyiz ama bizler de gerçekten bilmiyoruz...
Zira olanların ve yaşadıklarımızın akılla mantıkla uzaktan yakından ilgisi yok.
77 milyon insanımız gibi biz de kapalı bir kutunun içine hapsolmuş durumda, olacakları bekliyoruz.
İşin ilginç yanı, bizler de bilmediğimiz için gazetede sürekli olarak birbirimize, özellikle
Meclis muhabiri arkadaşlara soruyoruz:
“Ne diyorsun, sence ne olacak?”

* * *

Aslında bize dayatılan süreç bir şaka gibi. 7 Haziran seçiminden bu yana neredeyse iki ay geçti ama hükümet konusunda en ufak bir gelişme yok.
AKP seçimde yenilgiye uğradı, Meclis’teki çoğunluk elinden kaydı gitti ama sanki hiçbir şey olmamış gibi, acayip bir biçimde her şey pişkince devam ediyor.
Bütün gücü de, yardım elini her seferinde kendilerine fedakârca (!) uzatıp onları zor durumdan kurtaran MHP’den alıyorlar.

* * *

Oynanan oyun aslında çok basit:
Toplumu uyutmak, kafalarda ‘Bunlar seçim kaybetse bile iktidarı bırakmaz’ algısı yaratıp insanları yine korkutmak ve AKP’nin kucağından indirmemek.
Biz bu manzarayı Latin Amerika, Afrika, Ortadoğu, Uzakdoğu ve Doğu Avrupa’nın diktatörlükle yönetilen ülkelerinde çoook gördük.
Ama o diktatörlük rejimlerinin sonu hiçbir zaman iyi bitmedi.
Halk onları devirdi.
O halde, günümüzdeki sıfıra sıfır elde var sıfır denklemine bakarak yeniden sormak gerek:
O halde 7 Haziran seçimi niye yapıldı?

* * *

Bizim biji serok Davutoğlu Ahmet hükümet kurma çalışmaları konusunda bir açıklama yaptı:
“MHP ile hükümet kurma konusundaki temaslarımız sürüyor!..”
Allah Allah, biz bu temasların CHP ile sürdürüldüğünü sanıyorduk, demek ki yanılmışız!
Kendisinin ifadesine göre, CHP ile sürdürülen temaslar ve yapılan toplantılar koalisyon müzakeresi aşaması değilmiş.
Yine şaka gibi!
Demek ki kurtarıcı melek MHP yine devrede, hem de gizlice!.. Ancak ortaklık için AKP’nin belli konularda Kuran’a el basıp yemin etmesini istiyor! Yakında bunu da görürseniz hiç şaşırmayın.
Fakat gelin görün ki bu parti iktidar olmak istemiyor, iktidar olmaktan kaçıyor.
Fırsat bulunca AKP’yi kurtarıyor, Meclis Başkanlığı’nı AKP’ye ikram ediyor, terörün Meclis’te görüşülmesine AKP ile birlikte ret oyu veriyor.
Hem terörden yakınıyor, hem de görüşülmesini önlüyor.
Bu nasıl bir muhalefet partisidir?

Taşımalı oy verme sistemi


Sevgili okuyucularım, Tayyip Çin-Endonezya gezisinde uçağında konuk ettiği yandaş gazetecilere demeç verdi.
En önemli sözleri şöyleydi:
“Taşımalı sistemi Yüksek Seçim Kurulu değerlendirir diye düşünüyorum. Taşımalı sistem sandık güvenliği için önem arz ediyor. Türkiye bunu başarabilir...”
Nedir bu taşımalı oy verme sistemi?
Doğu ve Güneydoğu’da halkın ezici bir çoğunluğu HDP’ye oy verip AKP’yi iktidardan düşürdü. AKP o bölgede yaklaşık 70 milletvekilliğini yitirince olan oldu.
Şimdi Tayyip ve AKP’nin kafasındaki yeni senaryo şöyle:
“Özellikle kırsal kesimde oturanlar HDP’ye korku ve baskı nedeniyle oy vermek zorunda kaldı. Dolayısıyla iktidarı bizim elimizden aldılar. Şimdi biz özellikle kırsal kesimdeki vatandaşların oy verme yerini il ve ilçe merkezlerine alırsak, özgürce oy kullanmalarını sağlamış oluruz. Böylece oylar yeniden AKP’ye akar ve Meclis’te çoğunluğu sağlarız!..”

* * *

Bu, aslında acı bir itiraftır. Doğu ve Güneydoğu’da seçim güvenliği olmadığının açık itirafıdır. Peki bunu nasıl sağlayacaklar?
YSK onay verirse bir milyonu aşkın vatandaşın seçmen kütüğünü önce il ve ilçe merkezlerine alacaklar.
Sonra sıra gelecek seçim günü kitleleri oralara taşımaya...
Otobüsler ve minibüsler kiralanacak, belki helikopterler ayarlanacak ve kitleler en yakında bulunan büyük yerleşim birimlerine ücretsiz olarak taşınacak.
Yollarda ve sandık başına giderken ikramlar yapılacak, valiler, kaymakamlar ve devletin bütün birimleri devreye sokulacak, baskı veya ricalarla kulaklara ‘AKP’ye oy verin’ diye fısıldanacak...
Oy verme işi bitince tekrar köylerine götürülecekler!
Taşımalı oy sistemi denilen nesne işte bu!

* * *

Tayyip bile açıkladığına göre (YSK göz yumduğu takdirde) ilk seçimde bu oyun oynanacak.
Bu sözler aslında devleti yönetenlerin çaresizliğini göstermektedir ve şimdiden kayıtlara geçmesi gerekir:
“Biz bu ülkenin belli bölgelerinde ne yazık ki seçim güvenliğini sağlamaktan aciz kaldık. Partimiz bu yüzden oy kaybetti ve Meclis’te çoğunluğunu yitirdi. Şimdi başka arayışlar içine giriyoruz. HDP’ye oy verenleri başka bölgelere taşıyarak oyları ikna yoluyla AKP’ye akıtmayı amaçlıyoruz.”
Ne biçim bir devletmiş bu, yine şaka gibi!
Türkiye bunların elinde kötü şakalar ülkesine dönüştü.