O vatanı idare edenlerin derdi başka!..
Kendileri şehit cenazelerinde, akılları seçim anketlerinde!..
Neden şu son üç-dört aylık dönem içinde, evladını şehit veren analar “Vatan sağ olsun... Bir evladım daha olsa onu da askere yollarım” demiyor?..
Neden her şehit cenazesinde iktidara yönelik tepkiler çığ gibi büyüyor?..
Çünkü işin içinde başka işler var...
Şehitler toprağa verilirken, iktidar seçim hesapları yapıyor!..
* * *
Aslan gibi evladını şehit vermiş her anne o büyük acıyla ağzına gelen her şeyi söyler...
O an, ne vatan vardır aklında, ne millet!..
Acı, her şeyi söyletir o anaya!...
Şehit Yüzbaşı Ali Alkan’ın ağabeyi Yarbay Mehmet Alkan kardeşinin tabutuna kapanıp, “Neden?.. Ne oldu da sonuna kadar savaş oldu” diye haykırdığında...
Türk Silahlı Kuvvetleri’nin şerefli Yarbayını çakalların önüne atmak istediler!..
* * *
Şehit Binbaşı Yavuz Sonat Güzel’in annesi kime hesap soracaktı?..
PKK’ya mı?..
Hayır, onun muhatabı PKK değil, bu devleti yönettiğini zanneden siyasetçilerdi...
Elbette hesabı onlar verecekti!..
O sebeple de aile, Cumhurbaşkanı’ndan, Başbakan’dan, Meclis Başkanı’ndan gelen çelenklerin şehitliğe girmesine izin vermedi...
İstemediler onları!..
Şimdi o anne sabah akşam kime beddua edecek?..
Elbette seçim sandığını bile koruyamayacak duruma düşen...
Ülkenin bir bölümünü teröre terk eden acizlere beddua edecek!..
* * *
Dün Adana’da şehit edilen 2 polisimizin cenazesi kaldırıldı...
Aileler öfkeliydi!..
“Vatan sağ olsun” diyen çıkmadı...
Onun yerine “Tayyip nerede?”, “Buzdolabındakiler ne oldu? Buzdolabından ne zaman çıkacak”, “Doğruyu konuştuğumuz için yarın bizi de yargılarsınız” sesleri yükseldi...
* * *
Evet, her şehit cenazesinde yine Türk Bayrakları dalgalanacak, yine hep bir ağızdan bağırılacak:
“Şehitler ölmez, vatan bölünmez”
Ah be çocuklar...
Şehitler öldü!..
Hatta unutuldular bile...
Vatan bölünmedi ama...
Doğu ve Güneydoğu’da devlet kamu düzenini sağlayamaz hale düştü...
İllerin mahallelerinde, ilçelerde sokağa çıkma yasağı var...
10-15 yerde güvenlik bölgeleri ilan edilmiş durumda...
İlçelerde seçim güvenliği olmadığı için sandıkların taşınması kararı alınıyor...
İktidar çaresiz, aciz, adı konulmamış bir sıkıyönetim uyguluyor!..
Vatan bölünmedi ama...
Bir bölümü yönetilemiyor!..
* * *
“Analar ağlamasın”dan bakın nerelere geldik?..
Bir masal dünyasındaki uykudan bir türlü uyanamıyoruz...
Kafamızda bir tokmak, ha bire vuruyor:
“Uyanın...”
“Uyanın...”
“Uyanın...”
Nereden nereye!..
Dün gazetenin birinde tepeye çıkmış şu manşeti görünce tebessüm ettim:
“Kasımpaşalı olmaktan hep gurur duyuyorum”
Sonra bundan 21 yıl öncesine, Tayyip Bey’in İstanbul Belediye Başkanı seçilmesinin ilk aylarına gittim...
Bugün “Kasımpaşalı olmaktan hep gurur duyuyorum” diyen Tayyip Bey bir yazımda ona “Kasımpaşalı” dediğim için, hakkımda “hakaretten” suç duyurusunda bulunmuştu... Bakırköy Asliye Ceza Mahkemesi’nde yargılandım, “Kasımpaşalı” ifadesinin hakaret olmadığı gerekçesiyle beraat ettim, Yargıtay da onadı...
Şimdi düşünüyorum da, ya mahkeme “Kasımpaşalı” sözünü hakaret olarak kabul etseydi?..
“Kasımpaşalı” denilince kendini hakarete uğramış addeden ve bunu mahkeme kararıyla da tescil ettiren Tayyip Bey bugün “Kasımpaşalı olmaktan hep gurur duyuyorum” diyebilir miydi?..
Bu hoş bir hatıradır...