Engizisyon işkencelerinin içinde en korkunç olanı; “tırnakları sökmek” üzerineydi. Tırnak sökülünce o el, el olmaktan, o et, et olmaktan, o tırnak, tırnak  olmaktan çıkıyor. Türkler ile Kürtler, “et ve tırnak gibiydi” şimdi tırnak etten ayrılıyor.
Hisseden hissediyor:
Acı çok büyük.
Dün de Şırnak’ta ve Diyarbakır’ın iki ilçesinde 4 polis şehit edildi, onlarca yaralı var. Cizre’de sokağa çıkma yasağının bittiği günün ilk saatlerinde bomba patladı, 12 yaşında bir çocuk elini ayağını kaybetti. O bombayı PKK’lılar bir lastiğin içine yerleştirmişlerdi. 12 yaşındaki çocuk da o lastiğe bastığı için elinden ayağından oldu.
***
Türkiye yanıyor.
Türkiye yanarken yeni bir afyon, yeni bir uyutma, yeni bir sahtekarlık sahneye çıkartıldı. Kendilerine aydın diyen insanlar, kendilerine yazar dedirten kalemler ve kendilerine “barış isteyenler” diye isim taktırtanlar; “provokasyona gelmeyelim” diye demeçler verip, bildiriler yayınlıyorlar. “Cizre’de devlet zulmüne son” diye bağırarak yürüyüş yapıyorlar. Aslında PKK’yı, Kandil’i sahipleniyorlar. Bu sahiplenmeyi  örtüp gizlemek için de “iki taraf da elini silahtan çeksin “ diye ortaya dökülüyorlar.
Karakola saldırmış.
Kışlaya ateş etmiş.
Barikatlar kurmuş.
Asker şehit etmiş.
Polis şehit etmiş.
Sivil halkı da öldürmüş.
Silahlı çözüme inanmış.
Bunları da şehit olmuş asker ile polis ile aynı yere koyuyor.
Bakarsan:
Şehit askere de üzülüyor.
Ölen PKK’lıya da üzülüyor.
Aslında; PKK ile Kandil’deki cuntaya; “Uluslararası meşruiyet kazandırmaya çalışanların” değirmenine su taşıyor.
***
Bu aydın olma değil.
Bu sahtekarlık.
Bu barış isteme değil.
Bu öldüreni gizleme.
Bu “et ile tırnağın birbirinden ayrılıp kopmasını” isteme. İşte en yetkili ağızlardan; “Barış süreci sırasında PKK Türkiye’ye 80 bin ton bomba, silah, patlayıcı yığdı” açıklaması yapıldı. Üç yıl boyunca orduya; gözünü kapaması, kulağını tıkaması, elini bağlaması emri verildi. Ordu, polis; 80 bin ton patlayıcı ülkeye sokulurken görmedi, duymadı. 3 yıl boyunca bir tek PKK’lının burnu bile kanamadı. Ve şimdi o göz yumulan PKK, Türkiye’yi kana buladı.
Kendine aydın dedirtenler.
Kendine yazar dedirtenler.
Kendine Kürdüm diyenler.
Bildiri yayınlayıp, demeç verip; “Ölümlere karşıyız” diyenler; “PKK’ya, KCK’ya, Kandil’e karşıyız. Silahlı çözümden yana olup ülkeyi kana bulayanlara sempatiyle, hoşgörüyle bakmayız.” diyemiyorlar.
Bu yeni sahtekarlık!
Bu taze afyon!

Ziya Gökalp!

“Sayın Necati Doğru, SÖZCÜ Gazetesinin bir okuyucusu olarak makalelerinizi zevkle ve gururla takip ediyorum. KAFALAR başlıklı yazınızda da konuya Büyük Türk düşünürü ZİYA GÖKALP ile başlamış ve  çok güzel bir şekilde  sonuçlandırmışsınız. Makalelerinizden ötürü sizi yürekten kutlarım. Bu son  makalenizde maalesef yanlış bir bilgiye rastladım, samimi bir okuyucunuz olarak, izninizle bu hususun doğrulanmasını istirham ediyorum. Sosyolog ve Düşünür ZİYA GÖKALP, baba ve anne tarafından Türk’tür. Ben, büyük düşünürün kendisinden iki yaş küçük kardeşi Merhum E.Top.Alb. NİHAT GÖKALP’in oğluyum ve kendimi bildim bileli biz ailecek ‘Türk oğlu Türk’üz. “Türkçülüğün Esaslarını” vaaz eden, bir çok şiirlerinde ve eserlerinde Türk’ü yücelten  ZİYA GÖKALP’in Türk olmasından tabii ne olabilir ki? Üstelik aynı kitabın kapağında kendi ifadesiyle “Türklük hem mefkurem ve hem de kanımdır” ibaresi yazılıdır. Sürekli bir okuyucunuz olarak bu gerçeği bilgilerinize sunar ve uygun görebileceğiniz zamanda ve tarzda düzeltilmesini, en iyi dileklerimle birlikte arz ve istirham ederim. Saygılarımla. Turfan Gökalp (E.Hv.Tuğg.)