Ağır hakaret altındalar. Dün Ekonomiden Sorumlu Bakan Ali Babacan, Merkez Bankası Başkanı Erdem Başçı’yı arayıp, “Reisimiz Tayyip, ‘vatanı satmak yüksek faizle olur’ diyor, sen ne düşünüyorsun?” diye sorsaydı, Erdem Başçı; “hayır vatanı satmak sarayla olur” diyebilirdi.
Tarihimizde örnek var.
Osmanlı bitikti.
Ordusu ecdat türbelerini terk edip çekiliyordu. Padişah, 15 bin metrekare büyüklükte 26 odalı Dolmabahçe Sarayı’nı yaptırdı. Yaptırmak için 5 milyon altın yeni borç alındı. Osmanlı’nın vatanı satışının başladığı nokta Dolmabahçe Sarayı’nın yapılmasıydı.
Bugüne benziyor.
Vatanın satışı Kaçak Ak Saray’ın yapılmasıyla başladı. Çünkü bu saray, Erdem Başçı ile Ali Babacan’ın “sıkı faiz  politikası uygulayarak” dış paranın (sıcak paranın) gelmesiyle “cari açığı sürdürülebilir” kıldığı ortamda dikildi.
Sıcak para borç demektir.
Yüksek faiz olmasaydı.
Cari açık sürdürülemezdi.
Türkiye, Yunanistan gibi olurdu.
Kaçak Ak Saray yapılamazdı.
Yüksek faiz olmasaydı.
Sıcak para (döviz) gelmezdi.
Kaçak Ak Saray’ın helasına ithal klozet koyduracak dövizi Tayyip Erdoğan’ın başbakanlığı bulamazdı. Özetle: Tayyip Erdoğan, bugün sarayında ithal klozete oturup def-i hacet (Osmanlıca sözlüğe bakın)  edebiliyorsa bu Ali Babacan ile Erdem Başçı’nın Merkez Bankası’nın gücünü kullanarak “yüksek faiz politikası” ile Türkiye’yi bol döviz bulunabilir ülke yapmalarıyla mümkün oldu. Tayyip Erdoğan’ın 11 yıllık başbakanlığı döneminde “faiz lobisine cumhuriyet tarihinin en yüksek faizi olan 390 milyar dolar” ödendiği için bu kirli saray dikilebildi. Yüksek faizle sıcak para getirmenin (borç yemenin) hem bedeli ve hem keyfi var.
Keyfini saray yapıcı sürdü.
Bedelini halk ödeyecek.
Çünkü kriz kapıya geldi.
Türkiye inşaatla büyüdü.
Türkiye kirli rantla batıyor.
Saray yapıcı konuşuyor.
Hem döviz yükseliyor.
Hem faiz yükseliyor.
1 Dolar: 2.52 TL oldu.
Tahvil faizi de arttı.
Bileşik faiz de sıçradı.

* * *

Saray’da oturan “ciddi  derin krizin geldiğini” gördüğü ve bu krizin sonunun “ücretle, maaşla, az sabit gelirle geçinenlerin büyük sıkıntılara gireceğini” bildiği için şimdi “yeni bir mağduriyet üretmeye” çalışıyor.
Çok kurnaz.
Yeni mağdurluk bulup, “ben yapmadım o yaptı” diyecek, sıyrılacak.
Biz ezilen. Onlar firavun.
Biz demokrat. Onlar vesayetçi.
Biz dindar. Onlar darbeci laik.
Biz inançlı Müslüman.
Onlar edepsiz gavur.
Bizim başı örtülü bacımız.
Onların boyalı baş, mini etek.
12 yıl sonunda “bölerek mağduriyet yaratmayı kendisine nefretle bakan yüzde 50’nin üzerine çıkartamayacağını anlayınca” içeriye yöneldi. Kendi kanından, canından Ali Babacan ile Erdem Başçı’yı vatan satar ilan etti.
Erdem Başçı: Vatan satar.
Tayyip Erdoğan: Vatan sever.

* * *

Oynadığı “yeni bölme oyununun” bütün boyutlarını hesapladı da mı yapıyor, yoksa Erdem Başçı ile Ali Babacan’ı vatan satıcı ilan edip ekonomik krizin sorumluluğuna onları oturtmayı yüzde 50’nin yine yutacağını mı planlıyor?
Göreceğiz.

Tüzük mahkemelik!

Ne kadar da “tok gözlü” olduklarını ve “siyaseti bir geçim aracı olarak görmediklerini” anlatıyorlardı. Koltuğa yapışmayacaklardı. AKP kurulurken tüzüğüne
“3 dönem milletvekili olan yeniden aday olamayacak, 4 yıl Meclis dışında kalacak” maddesi konuldu. Tüzüğü ilk delen Tayyip Erdoğan oldu, kendini Cumhurbaşkanlığına taşıdı. 3 dönemlik 68 AKP milletvekili ise “tüzüklerini kanuna aykırı diye mahkemeye verme”  kararı aldı. Eski Parti sözcüsü Hüseyin Çelik de Saray’a çıkıp Erdoğan’a “tüzük mağduriyeti”ni anlattı. Cumhuriyet tarihi bu kadar ikiyüzlülük görmedi.